SON DAKİKA
Hava Durumu

ORTA ASYADAN ANADOLUYA UZANAN ZORLU YOL

Yazının Giriş Tarihi: 04.05.2025 09:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 04.05.2025 09:00

Göktürklerden günümüze kadar uzanan bazı şaman adetlerimizin birçoğunu hala bilerek yahut bilmeden uygulamaktayız. Nazar boncuğu, kurşun dökmek gibi bazı şifalanma araçlarına hala inananlarımızın olduğuna da eminim. Bugün sizlere zamanla unutulmuş ya da hala kullanıyor olduğumuz bize ait Türk gelenek ve göreneklerimizden bahsetmek istiyorum.

Anadolu’da nazar inanışı çok yaygındı. Bazı kişilerin bakışlarının kötülük getirdiğine ve bu bakışların zararlarından korunmak için nazar boncuğu, göz boncuğu gibi renkli boncukların kullanılmasının insanlara, hayvanlara ve eşyalara yarar sağlayacağına inanılmaktaydı. Kötü enerjinin hastalık oluşturduğuna ve bu enerjiden bu boncuklar sayesinde korunulduğu düşünülmekteydi.

Mezar taşlarında bulunan sulukların olması ve bu suluklardan kuşların, böceklerin ve diğer hayvanların su içerek faydalanmasının ise ölmüş kişinin ruhuna fayda getirileceğine inanılmaktaydı. Su aynı zamanda bereketin de sembolü olduğu için yolculuğa çıkan kimsenin ardından temsili olarak kova ile su dökülürdü.

Eski Türklerde mezarlarda bulunan kuş figürlerinin ölen kişinin ruhunu daha çabuk gökyüzüne çıkaracağına inanılmaktaydı. Mezar taşlarının üzerindeki çoğu şekiller ve süsleme biçimleri de bize atalarımızdan miras kalmıştır.

Kurşun döktürmek âdeti de Şamanizm adetlerindendir. Buna Şamanizm’de “Kut dökme” denilmektedir. Bir kumaşın altındaki insanın kafasının üstünde suyun içine dökülen kızgın kurşunun kötü enerjiyi yok ettiğine inanılmaktaydı.

Kırmızı kurdele de eski Türk geleneklerimizdendir. Okumayı ilk öğrenen çocuğun yakasına, yeni evlenen gelinin beline kuşak olarak yahut sözlenen çiftlerin parmaklarına takılan kırmızı renkli kurdelenin şans getireceği inancına sahibiz. Bu kırmızı kurdele aynı zamanda iyiliği, huzuru ve mutluluğu da temsil etmektedir. Dilek tutmak, güle çaput bağlamak, türbelere adaklarda bulunmak ve ağaçları renkli kumaşlarla süsleyerek isteklerde bulunmakta eski Türk adetlerimizdendir. Böylelikle dilenen dileklerin daha çabuk kabul olunacağı inancına inanılmaktaydı.

Eski Türk inancına göre köpek ulumasının bir ölümün habercisi olduğuna evde uluyan köpeğin olmasının o evden birinin vefat edeceğini işaret etmekteydi. Köpeklerin bazı ruhları görebildiğine inanılmaktaydı. Aynı zamanda İslam’la birlikte köpeklerin melekleri de görebildiklerine inanılmaya başlanılmıştı. Bazı kötü olayları onların önceden sezdiklerine de şahit olunmuştu. Eski Türklerde ölünün ardından yapılan davul ve kopuzla ağıtların yerini zamanla İslamiyet’e geçişle birlikte ilahiler ve tef almıştır. Mevlit ve ilahiler sadece Anadolu’da uygulanan müzikli törenlerdir. Arap kavimleri içerisinde ölünün ardından bu tarz seremonilerin yapıldığı pek görülmez.

Tahtaya yahut ahşap bir eşyaya vurmak âdeti de yine eski Türklerden günümüze kadar gelmiş ve halen kullandığımız geleneklerimizdendir. Yaşam alanı kurmak veya avlanmak için ilk defa girilen ormanlarda ağaçların üstüne vurarak ses çıkarmanın orada yaşayan kötü ruhları kovacağına inanılmaktaydı. Toplu olarak eski Türkler bu yöntemi uygularlardı.

Aynı zamanda yeni doğan çocuklara isim konulurken doğadan esinlenilirdi. Örneğin fırtına, ateş, ay, güneş, yıldız gibi tabiat şekillerine göre çocuklara konulan isimler de şekillenmekteydi.

Umuyorum yazımızı beğenmişsinizdir. Eski Türk atasözüyle yazımı bitirmek istiyorum.

“Sözüm munda kalur barur bu özüm” (vücudum gider sözüm burada kalır)

Sevgiyle kalın…

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    logo
    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.