Kendini bir yere koyamayan, bir yerin içerisinde hissetmeyen insan, o yerin sahibi de olamaz. Oturduğunuz apartman dairesi, yaşadığınız ülke, edindiğiniz eşyalar bunların hepsinin size ait olduğunu hissetmeniz gerekir ki onların sahibi de olabilin…
Aidiyetin önemi edinilen maddiyat yahut maneviyatın korunabilmesiyle ortaya çıkmaktadır. İnsan en çok sahibi olduğu şeye değer verir ve koruyup kollar. Bu olgu çocukluktan itibaren öğrenilmesi ve edinilmesi gereken bir gelişim sürecidir. Vatan sevgisi, bayrak sevgisi, dini değerler, ahlaki değerlerin tamamına yakını ait olunmayla kazanılır. Kendini bir ülkeye ait hissetmeyen bir birey o ülkenin çıkarları için de yeri geldiğinde savaşmaz. Kendi menfaatleri her zaman daha ağır basar.
Eşyaya eskiden daha bir hürmet gösterilirdi. Elbiselerimizi hemen katlayıp yerine koyardık. Ütülü ve hazır dolaplarda bizi beklerlerdi. Azıcık bir yırtığı olsa dikilirdi. Kopan düğme yenilenirdi. Şimdilerde yeniden elbise alınıyor kopan düğmeyi dikmek yerine…
Her yıl evlerde mobilya değiştirilir oldu. Üç yıllık beş yıllık evli çiftlerin evlerindeki eşyalar kırık dökük. Sebep çocuk doğduktan sonra evde top oynanıyor eşyalar kırılıyor. Öncelikle ev top oynama yeri değildir. Çocuk bunu bilmelidir. Annelerimiz evlenirken aldıkları mobilyaları bizler büyüdükten sonra bile kullanırlarken ne değişti de her yıl mobilya değiştirir olduk?
Bazen bakıyoruz çocuklar okuldan geldiklerinde kitaplarının kapakları kıvrılmış, kalemleri yıpranmış yahut silgileri bölük börçük olabiliyor. İşte bunun sebebi kendisine ait hissetmediği bir eşyayı yeterince koruyamaması ve bunun bir alışkanlığa dönüşmesidir. Okullarda çocuklara aidiyete ait dersler verilmelidir diye düşünüyorum. “Bu senin kalemin, senin silgin ve senin bunlara yazı yazarken ihtiyacın olacaktır. Senin yazma ihtiyacını iyi karşılayabilmesi için senin onlara iyi bakman gerekmektedir.” Anlayışı ile çocuklar büyütülmelidirler.
Aidiyet bilinci birçok ileri dünya ülkesinde çok erken yaşlarda verilirken, geri kalmış ülkelerde ötelenmektedir. Yurt dışına gittiğinizde sokaklarda tek bir çöp bile göremiyorken maalesef ülkemizin tüm kaldırımlarının çekirdek ve izmarit artığıyla dolu olduğuna şahit oluyoruz.
Yurtdışında bembeyaz banklarda tek bir leke yokken bizim ülkemizdeki bankların üstünde gereksiz karalamalar ve hoyratça kullanım izlerini gözlemliyoruz. Hiçbir şey bulamasa bizim insanımız “Ali Ayşe’yi seviyor” yazmakla kendini tatmin etme yoluna gitmektedir. Bunların önlenebilmesi için belediyelerin büyük cezalar uygulaması gerekmektedir.
Ben eğitim ve ceza yöntemiyle aidiyetin öğretilebileceğini düşünenlerdenim. Ülkemizde Bolu Büyük Şehir Belediyesindeki yeni uygulamalarla şehrin yüzünün nasıl değiştiğine şahit olmaktayız. Bolu şuan Avrupa şehirleriyle kıyaslanacak kadar temiz, bakımlı ve korunaklı bir şehir olduysa bunda eminim ki konulan yaptırımların büyük payı vardır.
Kullandığımız eşyalara, şehirlerimize, sokaklarımıza, çevremize gereken özeni göstereceğiz ki sahip çıkabileceğiz. Kimsenin önemsemediği, hor kullandığı eşyalar zamanla eskir ve maddi manevi zararları oluşturur. Güvercin gibi her yuvayı pisleyip yeni yuva aramak anlayışı ekonomik manada ve zaman açısından gelişimi engelleyici kısasları oluşturur. Özen göstermediğimiz her şeyi elimizden zamanla kaybederiz. O nedenle özen göstermek ve saygıda kusur etmemek bu cansız nesneler bile olsa sahip olduğumuz şeylere karşı olan görevlerimizdir. Bu hafta farkındalık oluşturan bir konudan bahsetmek istedim. Umuyorum beğenmişsinizdir. Sevgiyle kalın.