Bazı iddialara göre Hıdrellez günü, Odiris günün kutlanmasının bu güne uzantısıdır. Büyük ihtimalle Hızır mefhumu da Oziris isminden kaynaklanmaktadır. Çünkü Hızır gibi Oziris de sürekli gezen ve kullarına yardım eden, bir tanrıdır. Üstelik oda yeşiller içerisinde, yeşil giyinmiş olarak kabul edilip gösterilen bir tanrıdır. Ve genelde sularla da ilgili bir tanrıdır. Hızır’ın yeşil adam anlamına geldiği düşünülür ise, Oziris’in, Hızır kültürünün ortaya çıkışında etkisi olması, büyük olasılıktır. Mezopotamya kültüründe Gök Tanrının adının Anu olması, fırtınalar ve yağmurla ilgisinin olması onu İdris peygamberin ortaya çıkışı ile yahut taşıdığı isimle bir benzerliğe sürüklemektedir. Hatırlatmak isterim ki İdris peygamberin gerçek adı Ahnuh veya Hanuh’dur. Mezopotamya’daki gök tanrının adı da Anu’dur. Bu benzerlik tesadüf müdür? Üstelik Anu yağmur yağdırıp, fırtınalara hükmettiği gibi, Adı Anuh olan, İdris peygamber de bulutlara hükmedebilmekte, istediği şekilde yağmur yağdırabilmektedir. Bu tesadüf dikkat çekicidir. Bütün bunlardan sonra, Hıdrellez günü ister İsrail oğullarına, ister Samilere, ister Türklere dayansın Orta Asya, İran, Mezopotamya, Mısır, Filistin sahalarında değişik dinsel akımlar veya görüşler tarafından benimsenip kutlanması söz konusudur. Ancak bizi ilgilendiren yönü dini açıdan bunlar değildir, olmamalıdır. Bizi ilgilendiren yönü Hıdırellez’in peygamberin miladi takvimle yani Gragoryen takvimine göre doğum gününün yıl dönümü günü olmasıdır. Ve bu niteliğiyle kutlanması gereklidir.
Evet, tekrar önemle vurgularım ki Hıdırellez günü Hazreti Muhammed’in doğum günüdür. Ancak bizdeki ümmetçi zihniyet, hıdrellez gününün kökeni hakkında eski Türk kültüründen kaynaklanma, ilk çağ çok tanrılı dinlerinden gelme köken iddiaları nedeniyle rahatsız olmuştur. Bu rahatsızlık ümmetçi zihniyet sahiplerini, kaba sofu dediğimiz din adamları (ulema) sınıfını hıdrellez gününden uzaklaştırmıştır. Bu tip insanlar hıdrellezi, bir putperest bayramı yahut Musevi veya Hristiyan kökenli bayram saydıklarından Hazreti Muhammet’in doğum günü olmaya layık görememişlerdir. Bu nedenle hıdrellez daha ziyade avam tabakasının kutladığı bir bahar bayramı, bir mesire şenliği mahiyetine bürünmüştür. Çoğunlukla yakın zamanlarda kutlanan Nevruz Bayramı ile ilgili görülmüş, ulema sınıfının baskı ve etkisiyle Hz. Muhammed’in doğum günü olarak kutlanmaktan uzak tutulmuştur. Aynı sebeple peygamberin doğum yıl dönümü kutlamaları, Hicri takvime göre Rebiyülevvel ayının 12. gecesine tarihlenen ve Mevlit Kandili denilen geceye has hale getirilmiştir. Mevlit kandili Şii Fatımiler devrinden beri peygamberin doğum günü olarak kutlanmaya başlanınca, Hıdırellez’in peygamberin doğum tarihi olması halka unutturulmuştur. Yakın zamana kadar sadece Mevlit Kandili peygamberin doğum günü olarak kutlanmaya başlanmıştır.
Tekrar önemle vurgulamak isterim ki, İslam din adamları Hıdırellez’in peygamberin doğum günü olmasına pek uygun gözle bakmazlar. Ancak son yıllarda Nisan’ın 14–20 günleri arasında doğduğunu kabul edip kutlu doğum adı altında kutlanmasını teşvik edip onaylarlar ve kutlarlar. İşte onların bu davranışı ve tutumları Hıdırellez’i peygamberin doğum günlüğünden çıkarmaya yönelen bir çaba oluştururken bu davranışlarıyla Hristiyanların, hıdrellez üzerinde yaptıkları propagandaları kuvvetlendirir kolaylaştırır. Hristiyanlar nedense hıdrellezin Hazreti Muhammed’in doğum günü olmasından rahatsızlık duymuşlardır. Bugünü kendi dinleri ile ilgili kutsal bir gün yaparak aslında İslamlara ait onların peygamberlerinin doğum günü olan bir günü sahiplenmeye yönelmişlerdir. Bunun için peygamberliği kesin olmayan bir şahsiyet ile ilgili bir gün olarak hıdrellez üzerinde hak iddiasına yönelmişlerdir.
Öyle ki kendi aralarındaki bölünmüşlüklerine rağmen hıdrellez gününü bu üzerinde çelişkili ifadeler bulunan şahsa, onun doğumuna ithaf etmişler ve onun doğumunu farklı adlarla da olsa, hıdrellez de kutlamayı prensip edinmişlerdi. Katolikler, Sen (st), Georges, Ortodokslar, Aya Yorgi günü olarak bu kutlamaları mutlaka gerçekleştirmeye yönelmişlerdir. Bizim itikatlarımıza göre onların Georges, bizim Cerciş dediğimiz şahsiyetin peygamberliği konusunda farklı itikatlar vardır. Onların hıdrellez de doğum gününü kutladıkları Cerciş peygamberin hayat hikâyesi kısaca şöyledir:
Cerciş Hazreti İsa’dan sonra gelmiş ve onun hükümlerini devam ettirmiş bir şahsiyettir. Bu nedenle nebi veya resul olmadığı iddiaları vardır. Bu nedenle bazıları sadece Salih bir Hristiyan, yani Hristiyan tabiriyle azizdi derken bazıları peygamberdi demektedirler. Ancak İsa peygamberle çağdaş Yahya yani vaftizci Yahya’dan başka peygamber konusunda bizim kaynaklarımızda da fazla malumat yoktur. İsrail oğulları ve Hristiyan kaynaklarına göre Cerciş, Şam dolaylarında yani Suriye’de veya Filistin’de yaşamıştır. İnsanları İsa’nın öğretilerini uygulamaya davet etmiştir. Kaynaklara göre Filistin’in Remle kasabasında doğmuştur. Bu doğum Hıdrellez gününe tekabül eder ve Hristiyanlar Sen ( st ) Georges dedikleri bu şahsın doğumunu ayinlerle kutlarlar. Cerciş peygamberin yaşadığı saha putperestlerin çoğunlukta ve hâkimiyette olduğu sahadır. Bilhassa Kudüs’te hâkim olan Dadyan kuralıda Hristiyan değildir, putperesttir. Cerciş bu bölgede ticaretle uğraşmaktadır. Kral zalim olup halka zulmetmektedir. Mesela Eflatun adlı bir put yaptırmış buna herkesin tapmasını istemiştir. Tapmayanları ateşe attırmıştır.
İşte Cerciş böyle bir kralı, İsa dininin kaidelerine uymaya, zulüm ve haksızlıklardan vazgeçmeye davet etmiştir. Cerciş kendisinin iyi bir nasihatçi olduğunu belirterek, kralı İsa yoluna putlara değil tek yaratıcı olan bir Allah’a ona ibadete davet edince kral bunu red eder. Aksine Cerciş’ten puta tapmasını ister. Cerciş bunu yapmayınca, kralın emriyle, puta tapmaya zorlanmak amacı ile işkenceye tabi tutulur. Cerciş yarılan ağacın arasına sıkıştırılır çırılçıplak soyulup bir ağaca bağlanan Cerciş peygamberin vücudu demir tarakla taranıp bu vücuda sirke ve tuz sürülür. Büyük bir demir kütle ateşte kızdırılıp kor haline getirilir.
Bu demir Cerciş’in başı üstüne konulur haliyle Cerciş ölür. Ne var ki tekrar dirilmiştir. Bu mucize karşısında bile imana gelmeyen kral ve putperestler ona yeni işkenceler tasarlarlar. Büyük bir kazana koyup kaynatırlar, Cerciş yine ölmüştür. Ancak tekrar dirilince, kral ve taraftarları iyice şaşırırlar. Ona ne yapacaklarını kararlaştırmak amacıyla, vakit kazanmak için onu hapse atarlar. Ama zindanda bile birilerini dine davet etmesin diye orada da eziyet ederler. Cerciş elleri ayakları çivilenip üzerine ağır bir mermer blok kapatılır Tanrı onu gene kurtarmıştır. Devam edecek…