SON DAKİKA
Hava Durumu

Fatih Sultan Mehmet’i ve İstanbul’un Fethi’ni Her Yönüyle Tanıyalım

Yazının Giriş Tarihi: 26.05.2025 08:20
Yazının Güncellenme Tarihi: 26.05.2025 08:20

1453 yılının 29 mayısında gerçekleştirilen İstanbul’un Fethi’nin Osmanlı devletinin siyasi yapısında değişiklikler yaratmış bir tarih olduğunu görürüz. Bu tarihle Osmanlı devleti beylik dönemini tamamlayıp kuruluş dönemini tamamlayıp imparatorluk dönemine geçmiştir.

29 Mayıs tarihi ön Asya ve balkanlar açısından hatta dünya açısından tarihsel olarak önem arz eden bir tarihtir.

Osmanlı devletinin tarihi açısından önemli bir gün olan ve İstanbul’un Fethi’nin gerçekleştiği 29 Mayıs tarihini daha detaylı olarak irdelediğimizde şunları söyleyebiliriz:

Hepimiz biliyoruz ki İstanbul’umuz dünyanın en eski şehirlerinden, yerleşim yerlerinden biridir. Bazı çevreler bu şehrin kuruluşunu 7 bin yıl öncesine götürseler de genelde ilk çağ Grek devrinde kurulmuş daha doğrusu pers devleti öncesi dönemde Yunanistan sahasında yaşayan Atina ve Isparta etrafında kümelenen Grek uygarlığı mensubu kolonistler tarafından kurulduğu kabul edilen bir yerleşim yeridir.

Her ne kadar görünüşte Yunanistan yarımadası ahalisi olarak bildirilmeye çalışılsa da bu sahada yaşayan ve sözüne ettiğimiz gibi İstanbul’un kurucusu olarak Grek diye isimlendirilen ahalinin aslında Orta Asya kökenli grupların birleşimi bir kitle olduğunu da vurgulamak isterim.

Çünkü İstanbul’un kurucusu olarak görülen ve gösterilen Grekler Orta Asya üzerinden Karadeniz’in kuzeyinden gelip balkanlara inen Dor denilen kitle ile yine Orta Asya üzerinden gelip Kafkaslardan Anadolu’ya inip oradan balkanlara geçen ve bugünkü Yunanistan’ın topraklarına yerleşen Aka’ların karışımı bir toplumdur.

Bu son grup yani Akalar uzun süre Anadolu’da Eol adıyla Güney Marmara’da, İon adıyla Ege kıyılarında yaşamış bu adlarla yaşadığı sahalarda şehir devletleri şeklinde varlık göstermiş, bir kısmı buraları ele geçiren arkalarından gelen ve onların sahalarını da kapsayan yerlerde devlet kuran kitlelerin egemenliğine girip yaşama devam etmişlerse de bir kısmı bulundukları sahayı terk edip Yunanistan sahasına girip orada yaşamayı tercih etmiş bir kitledir. Bu kısa izahtan sonra tekrar vurgulamak isterim ki İstanbul’un ilk kurucuları Türklüğe ve Turani kesime uzak olmayan bir insan kitlesidir.

Hatta bazı tarihçiler bu yerleşim yerinin kuruluşunu Karadeniz sahasından getirilen buğday ürününün kesilmeden boğazlar yoluyla Yunanistan sahasına ulaştırılabilmesi için bir kontrol noktası olarak kurulduğunu ileri sürerler. Ne tuhaftır ki aynı boğazlar yolu bugün için de Ukrayna ve Rusya’dan gelen gelebilecek olan buğday yolu olarak dünya devletlerinin beslenmesinde aynı görevi sürdürmektedir. Aynı İstanbul limanı Rusya ve Ukrayna buğdaylarının gemilerle dünyaya iletilmesinin hemen hemen tek yoludur.

İstanbul’un, Trakların, İyonyalıların hatta yerli Anadolu kavimlerinden bazılarının kurduğu bir yerleşim yeri olma ihtimalinden söz edilen bir yerleşim yeri olma durumu da vardır. Kuruluşundan biz Türkler eline geçene kadar yaşadığı hakimiyetlere baktığımızda bu yerleşim yerinin Atina, Isparta gibi Grek şehirlerinin hakimiyet bölgesinde kaldıktan sonra Perslerin ve onu takiben İskender imparatorluğunun etki sahasında kalan bir şehir devleti olduğunu görürüz.

İskender devletinin parçalanmasıyla ortaya çıkan Diadoklar yönetimi sırasında değişen Diadokların etkisinde kalan şehir devletinin Bitinya hakimiyeti döneminden sonra Roma onu takiben de doğu roma hakimiyetine girdiğini görürüz. Doğu romanın ve onun şekil ve isim değiştiren hali olan Bizans imparatorluğunun başkenti olan İstanbul Konstantiniyye yahut Konstantinopolis adı altında bu devletlere başkentlik ettiğini görürüz.

Asya ve Avrupa kıtalarının birbirine en fazla yaklaştığı sahalar olan Trakya ve Anadolu topraklarının bir boğaza karşılıklı kıyı olarak yaklaştığı noktada kurulmuş olan bu şehir bu özelliğiyle Anadolu’dan dolayısıyla Asya’dan Avrupa’ya geçişi kontrol eden stratejik bir noktada kurulmuş bir şehir olma özelliği mevcuttur.

Her ne kadar aynı özellik Çanakkale boğazı noktasındaki Çanakkale içinde geçerliyse de Anadolu ve Balkan Yarımadasına hakim olan kuvvetli bir devletin yani doğu roma ve Bizans’ın başkenti olma özelliğinden dolayı İstanbul daha fazla önem taşımıştır. Hazar denizi ve Zagros dağları arasından yol veren ikinci kavimler kapısı üzerinden yahut Kafkaslar üzerinden Anadolu yoluyla Avrupa’ya geçecek kavimlerin mutlak uğrak ve geçiş noktası İstanbul ve çevresi olmuştur.

Bunun içindir ki İstanbul Anadolu sahasından geçip Avrupa topraklarına hakim olmak isteyen yahut balkanlar üzerinden gelip Anadolu’ya hakim olmak isteyen kavim ve devletlerin hedefi olan bir şehir olma durumu İstanbul için süreklilik arz etmiştir. Bu sebepledir ki Bizans elindeyken İstanbul’u, Hunlar, Macarlar, Bulgarlar ele geçirmek istemiş kuşatma denemelerinde bulunmuşlar ve başarılı olamamışlardır. Devam edecek…

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    logo
    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.