Trabzon'da meydana gelen olaylar sonrasında, İdare-i Örfiye tarafından suçluların yakalanması, olaylarda zarar görenlerin zararlarının tespiti, olaylar sonrasında köylerden şehre göçenlerin iaşelerinin temini ve geri döndürülmeleri, güvenliklerinin sağlanması için Divan-ı Harb kurulmuş ve suçluların yakalanmasına çalışılmıştır .
Burada şunu belirtmekte yarar vardır ki, hükümet, 1895 hadisesinde zarar gören Ermenilerin vergilerinin ertelenmesini istemiştir. Vilayette kamu gelirlerinin en önemli kaynakları öşür gelirleriydi ve bunun da bu yıl fındık gelirleri haricinde düşük olması beklenmekteydi. Nitekim bu durum, her ne kadar isyan halinde olsalar bile, Osmanlı Devleti'nin tebaasına verdiği değeri göstermesi bakımından önemlidir . Ancak ilerleyen süreçte görüleceği gibi bu hoşgörülü tavırlar sorunun çözümüne çok fazla katkı sağlamamıştır. Bu da sorunun Ermenilerin iç dinamiklerinden değil dış etkenlerden kaynaklandığını göstermesi açısından önemlidir.
Ermeni olayları, Rusya'dan gelen Komite üyeleri tarafından planlanıyordu. Trabzon Konsolosu'nun Osmanlı Devleti'nde görevli İngiliz sefiri Sir Philip Currie'ye 28 Ekim 1895'te verdiği raporda şu itirafta bulunmaktadır:
''Hınçaklılar, hareketleri dışarıdan idare ediyorlar ve kendileri tamamıyla emniyet içinde bulundukları halde, Türkiye'deki ırkdaşlarının hayatlarını altüst ediyorlar, maksatları, Müslümanları, Hıristiyanlara karşı tahrik etmek ve katliamlar çıkartarak memleketi dehşet içinde bırakmaktır. Bütün dünyaca malum olmalıdır ki, bu teşkilatın anarşik bir karakteri vardır''.
Longworth'a göre, Trabzon olaylarında askerler işe karışmasaydı, gerçekte can kaybı çok önemsiz olurdu. Çünkü Türklerin büyük çoğunluğu komşularına karşı tavır almakta tereddüt etmişlerdir. Görüldüğü gibi Müslüman halk şiddete karşı şiddet uygulamak yerine uzlaşımcı davranarak sorunu çözmeye çalışmıştır.
Longworth'un, vali Kadri Bey ve Ermeni meselesinin ortaya çıkış sebebi hakkında verdiği bilgi daha önce verdiği bilgilerle bağdaşmamaktadır. 15 Şubat 1899 tarihli raporunda Kadri Bey hakkında işinin ehli, açık görüşlü, kibar, adil ve kararlı, sevilmeye ve korkulmaya devam eden bir yönetici olarak bahsetmekte, ancak 6 yıllık görevi boyunca Ermeni olaylarını önleyememesini ya da isteksiz davrandığını iddia edip, bu durumu onun yönetiminde kara bir leke olarak göstermektedir.
Longworth, raporlarının hemen hepsinde Ermeni bahsine girmiştir. Ancak onun bu konudaki yorumlarını yaparken tarafsız bir bakış açısından çok, bazı görüş ve yorumlarında Hıristiyanlığın ve belki de köken olarak mensubu bulunduğu milletin tesiri altında kaldığı görülmektedir. Zira bir Osmanlı belgesinde İngiliz konsolosu Longworth'un Ermeni milletinden Doktor Sihrab'ın ailesine mensup olduğu belirtilmektedir.
Bilgilerin ne derecede doğru olup olmadığı konusunda bir fikir yürütmek imkânsızdır. Raporlarında, yeri geldikçe metin kısmında da değindiğimiz üzere, tutarsızlıklar görülmektedir. Mesela mahalli bir idareciyi bir raporunda göklere çıkarırken, bir başka raporunda, konu aşağı yukarı aynı olmasına rağmen yermektedir. Bu tarafgirlikte, Longworth'un Ermeni asıllı olmasının yanı sıra, konsolosların yanında bulunan tercümanların da büyük etkisi olduğu muhtemeldir. New-Yok Herald muhabiri Sidney Whitman'ın eserinde yer alan bilgiye göre ise, "Konsolosların yanındakiler, tercümanları tamamen Ermeniydi. Bunlar ne söylerler, ne gösterirlerse, konsoloslar da elçiliklerine öyle yazardı" . demektedir. Bu sebepten verilen bilgilerde bir ön yargı varsa, bu belki de konsolosun kendisinden değil, tercümanların tarafsız olmamasından kaynaklanmaktadır.