güvenilir kaynak casibom giriş maritbet
SON DAKİKA
Hava Durumu

Trabzon Havalisinde Yaşayanlar Öz ve Öz Türktür – 6

Yazının Giriş Tarihi: 18.12.2020 21:47
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.12.2020 21:47
1.3.        ERMENİ MESELESİ'NDE DIŞ GÜÇLERİN ETKİSİ
 

 

1.3.1.     Ingiltere'nin Ermenilere Yönelişi
 
İngiltere, Ermenileri Ortadoğu'da Rusya'ya karşı ve sömürge amaçları doğrultusunda kullanmıştır. Ermeni meselesi'nin ortaya çıkmasında ve milletlerarası bir sorun haline gelmesinde önemli bir rol oynamıştır. 1791'den beri Osmanlı Devleti'ne karşı, "onun toprak bütümlüğümü muhafaza etmek" politikasını takip eden İngiltere, 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşından sonra imparatorluğun toprak bütünlüğünü koruma politikasını terk etmiştir . İngiltere'de 1880 yılında Gladstone hükümetinin iktidara gelmesiyle değişen İngiliz politikası Osmanlı Devleti'ni parçalayıp kendisine dost küçük devletler kurmayı ve bunları Rusya'ya karşı kullanmayı öngörüyordu. Bu sebeplerden İngiltere, Doğu Anadolu topraklarının Rusya'nın eline geçmesini engellemeye çalışmalıydı.

İngiltere, reform adı altında Osmanlı Devleti'nin toprak bütünlüğünü görünüşte korumakla beraber, gelişmeler kontrolden çıktığında veya Osmanlı Devleti kontrolü kaybettiğinde, Rusya'nın güneye inmesini engellemek amacıyla ileride kendisine minnettar kalacak bir Ermenistan yaratmayı planlamaktadır.

Ermeni meselesi, Türkiye'nin üç büyük devlet tarafından paylaşılma planları çerçevesinde anlam kazanmaktadır. Rus Çarlığı'nın en önemli hedefi İstanbul'u ele geçirmekti. Eğer bu doğrudan başarılamayacaksa, dolaylı olarak Anadolu üzerinden gerçekleştirilecektir. Bunun da en önemli ayağı Anadolu'nun doğusunda, yani Ermenilerin yaşadığı bölgelerde bir dayanak noktası yaratmaktır .

1.3.2.     Rusya'nın Ermeni Politikası

XVIII. yüzyılda Doğu ticaretinden istifade etmek isteyen Rus Çarı I. Petro, Ermenilerden faydalanmayı düşünmüş ve onları hakimiyeti altındaki topraklarda yerleşmeye davet ederek kendilerine dini ve dünyevi her türlü imtiyaz ve garantiyi vermeye hazır olduğunu bildirmişti. Osmanlı Ermenilerini sürekli kışkırtmak XIX. yüzyıl Rus dış siyasetinin ana ilkelerinden birisi haline gelmiştir .

Çarlık Rusya, sıcak denizlere inme düşüncesinde kendisine engel olarak gördüğü Osmanlı Devleti'ni yıkabilmek için uzun yıllar planlı politikalar üretmiştir. Bu planlardan biri de; Kafkaslar ve Doğu Anadolu üzerinden İskenderun Körfezine inmekti. Bunun için Rusya, bölgede yaşayan İran ve Osmanlı Ermenilerini emperyalist çıkarları doğrultusunda yönlendirme gayrete girmiştir.

Rusya'nın Ermeni meselesinde takip ettiği politika "Osmanlı Devleti sınırları içindeki Ermenileri tahrik etmek, fakat Ermenileri hiçbir zaman muhtar bir topluluk halinde görmemek." şeklinde idi. Çünkü özgür bir Ermenistan kendi hâkimiyeti altında bulunan Ermeniler için de kötü örnek olabilirdi. Bağımsız bir Ermenistan'ın, kendisinin güneye yayılmasına engel olacağı gibi bünyesindeki Ermeniler için de büyük bir tehlike olacağını anlayan Rusya, Ermenilerin sürekli huzursuzluk içinde yaşamalarını ve bir gün Rusya'dan yardım isteyecek duruma düşmelerini sağlayacak bir politika takip etmiştir. 1912 yılında Rusya, Türkiye Ermenistan'ında ciddi reformlar yapılmazsa Türk hükümeti, ağır bir Ermeni sorunuyla karşı karşıya kalacaktır ki, bu yeni durumda Avrupalı güçlerin müdahalesi kaçınılmaz olabilir şeklinde uyarılarda bulunmaktaydı.

Ermeni meselesinde İngiltere'nin etkin hale gelmesi ve diğer taraftan Balkanlarda yeni ortaya çıkan Romanya ile Bulgaristan'ın izlediği politikalar, Rusya'yı hayal kırıklığına uğrattı. Bütün bu gelişmeler Rusya'nın, Ermeni siyasetinde önemli değişiklikler yapmasına sebep oldu. Rusya, aynı ırk ve mezhepten olduğu Bulgaristan'ın kontrolden çıktığını görünce, aynı ırk ve mezhepten olmadığı Ermenilere güvenemez olmuştu.

Rus Çarlığı'nın İstanbul Büyükelçisi Girs, Aralık 1912'de Taşnaksütyun Partisi'nin önde gelen isimlerinden Zavriyev ile yaptığı görüşmede, Ermenilerin Avrupa'nın gözünde Türklerin kurbanı olarak gözükmeleri gerektiğini öğütlemektedir.

Ermeniler, ilk olarak cephe gerisinde ayaklanma çıkararak Türk ordusunu zaafa uğratacaktır. İkinci yol ise oluşturulan gönüllü birlikler yoluyla Türk ordusunun savunma hattını yararak Rus işgalini kolaylaştırmaktır. Taşnaklar, nesnel şartları değerlendirmeksizin, güç dengelerini gözetmeksizin, kitlelerin taleplerini ve eğilimlerini dikkate almaksızın sadece emperyalist devletlerin çıkarları ve onların diplomatlarının emirleri doğrultusunda ayaklanmaları örgütlemişlerdir.

1.3.3.     Fransa'nın Ermeni Toplumu Üzerindeki Etkisi

Sömürgecilikte İngiltere ile baş edemeyeceğini anladığından geleceğini daha çok Akdeniz havzasında arayan Fransa, 1730'lardan itibaren yaklaşık yüzyıl Osmanlı Devleti'ndeki gelişmeleri kararlı bir şekilde takip eden ve kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye çalışan tek batılı güç olarak öne çıkacaktır. Bu da, Ermeni camiası içerisindeki çözülmenin Katolikleşme lehinde gelişmesine yardımcı olmaktaydı.

XIX. asrın ilk yarısında, Suriye ve civarı ile yakından ilgilenen iki büyük emperyalist devletlerden birisi Fransa idi. Bunda, özellikle Suriye'nin Doğu sömürge yolları üzerinde bulunmasının önemli rolü vardı.

Fransa, Ortadoğu topraklarında sömürgeler elde etmek amacıyla harekete geçtiğinde kendisine bölgede nüfuz kurmasını sağlayacak bir topluluk aramış ve Ermenileri bu amaçla kullanmış ilk devlettir. Fransa bu sayede Akdeniz'de güçler dengesini sağlamakla beraber İngiltere ve Rusya'nın rahat hareket etmesine engel olmuştur. Bu amaçla Doğu Anadolu'da bağımsız bir Ermeni Devleti kurulmasına sıcak bakmıştır. Ancak kurulacak olan bu piyon devletin İngiliz nüfuzu altına girmesini de kendi menfaatleri açısından tehlikeli görüyordu .

1.3.4.     Amerika ve Ermeniler

ABD, büyük devlet olabilmek adına Monreo doktrinini de çiğnemeden tüccarlarını ve misyonerlerini kullanarak Osmanlı Devleti'ni içten fethetme girişimlerine başvurmuştur. Böylece Avrupa'nın işlerine karışmadan, laik devlet anlayışından ödün vermeden, devletin misyonerler ve tacirler üzerinde etkisi olmadığını karşı tarafa inandırarak ve dinsel misyonu kullanarak Osmanlı toprakları üzerinde kendisini hedefe ulaştıracak olan bu politikasına sıkıca sarılmıştır. Amerika tarafından misyonerler Osmanlı Devleti'ni fethedecek en güçlü silah olarak kullanılmıştır. İşte bu misyonerliğin soğuk ve gerçek yüzüdür .

ABD, Ermeni sorununa ilk zamanlarda kendi iktisadi çıkarları açısından yaklaşmıştır. Ortadoğu topraklarının sömürge açısından taşıdığı nitelik yeni kurulan bu devletin ilgisini oldukça çekmiştir. ABD, Osmanlı ülkesine ilk etapta misyonerler aracılığıyla girmiştir. 1830 yılında Osmanlı Devleti ile yapmış olduğu anlaşma sayesinde ticari ilişkilerini arttırmıştır. ABD, 7 Mayıs 1830 tarihli Ticaret Anlaşmasıyla en çok kayırılan ülke statüsünü almıştır. Anlaşmada üçüncü madde olarak belirtilen husus ile Amerikalı tüccarlar Türkiye'de simsarlar kullanma hakkına sahip olmuş ve bu simsarların her milletten olması koşulu çerçevesinde ABD tarafından Türkiye Ermenileri işin içerisine dâhil edilmiştir. ABD, misyonerlik faaliyetleri çerçevesinde misyonerlik merkezlerinden bir tanesini 1835'te Trabzon'da kurmuş ve I. Dünya Savaşı'na gelindiğinde İngilizlerle işbirliği yaparak faaliyetlerini sürdürmüştür.

1915 yılından itibaren Taşnak güçleri Rusya, İngiltere ve Fransa'nın emrinde Türkiye'ye karşı savaşmıştır. Ermeni Milli Bürosu'nun Birinci Dünya Savaşı'nın başında Çar II. Nikolay'a gönderdiği bildiride Kaçaznuni'nin anlattığı gerçekler tüm çıplaklığıyla görülmektedir:

"Şanlı Rus orduları, kendi hükümdarlık toprakları boyunca karlı Ermenistan tepelerinde ve engin Alaşkert vadisinde, Almanya’ya ihtiyaç duyarak kudretli Rusya'ya el kaldırma cüretini gösteren Türkiye’ye karşı savaşırken, Ermeniler, atalarının öğütlerini dinleyerek, hayatlarını ve varlıklarını tehlikeye atarak, Yüce Rusya'nın ve onun tahtının şanı için ayağa kalkmışlardır. Rus bayrağı İstanbul ve Çanakkale Boğazlarında özgürce dalgalanacaktır".

Taşnaklar, Rusya'nın yıkılmasının ardından İngiltere, Fransa ve ABD gibi devletlerin güdümüne girmişlerdir. Taşnak Hükümeti'nin Başbakanı Kaçaznuni, 7 Şubat 1919'da İngiliz işgal kuvvetleri komutanı General F. Wocker'la yaptığı görüşmede Ermenilerin, İtilaf Devletleri'nin zaferiyle ve Kafkasya'ya gelmeleriyle durumlarının iyiye gideceğini düşündüğünü belirtmiştir .

Başkan Wilson, 1919 yılında bölgede incelemeler yaptırmak amacıyla General Harbord'ı görevlendirdi. Mandacılık sisteminin olabilirliğini inceleyen bu raporlar ABD'nin gündemini uzun bir süre meşgul etti. Amerika Senatosu 24 Mayıs'ta yapılan oylamada Senato, 23'e karşı 52 oy ile mandayı reddetti. ABD ve Batı Avrupa tarihçileri ABD Senatosu'nun Ermenistan mandasını reddetmesini ABD'nin tecrit politikasıyla açıklamaya çalışırlar. Ancak Sovyet tarihçisi Şpilkova, bunun gerçek dışı olduğunu saptar. ABD planlarını suya düşüren olgular, öncelikle bölgedeki devrimci gelişmelerdir: Beyaz Orduların mağlup edilmesi ve Sovyet iktidarının sağlamlaşması, Türkiye'deki milli bağımsızlık savaşının hızla gelişmesi ve yayılması, Transkafkasya ülkelerindeki devrimci hareketlilik, emperyalist devletler arasındaki çekişmeler, ABD mandasının önünü kesmiştir. Boryan'a göre, Wilson, kendi kaderini tayin ilkesinin uygulanmasıyla, Rusya'nın parçalanmasını ve ardından da Transkafkasya'nın, Türkiye'nin Avrupa ve Anadolu coğrafyasının ve İran'ın bir kısmının işgalini umut etmiştir .

ABD senatosunun öneriyi reddetmesinden sonra Wilson tarafından çizilen yeni Ermenistan haritası, 22 Kasım'da Konferans'a iletildi. Haritada Erzurum'un yanında Erzincan, Trabzon ve Giresun yakınlarına kadar ki Karadeniz kıyı şeridi de Ermenistan'a bırakılıyordu. Ancak Türk ordusunun Kars'ı ele geçirmesi Rusları tedirgin etmiş ve hızlı bir şekilde Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurulmuştur .

Bu üç büyük devlet her bir Ermeni grubuna büyük vaatler ve umutlar vererek, onları Osmanlı'dan koparmışlardır. Ayrıca, Katolik Ermeniler, Ortodoks Ermeniler, Protestan Ermeniler ve Gregoryan Ermeniler arasına da fesat, rekabet düşmanlık sokarak aralarındaki milli bütünlüğü yıkmışlardır. 1819'dan itibaren ABD'nin, misyonerleri vasıtasıyla Ermenilere el attığını ve onları himaye ederek umutlandırdığını da unutmamak lazımdır. Ermeni aydınları, Avrupa'da çeşitli fikir akımlarının, özellikle Romantizmin ve Realizmin etkisinde kalarak, ilericiler ve gericiler şeklinde iki büyük gruba ayrılmışlardı. Bu toplantılarda, zamanla Ermenilerle ilgili meseleler, milli dava haline getirilmişti. Bu ise Ermenilerin politize edilmesi anlamına geliyordu. Kısaca Ermenilerin Büyük Devletlere, Büyük Devletlerin de Ermenilere ilgisi artarken, her ikisinin Osmanlı Devleti'ne karşı tavrı ise dostane olmaktan çıkıyor, hatta düşmanlığa kadar varıyordu.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.