güvenilir kaynak casibom giriş maritbet
SON DAKİKA
Hava Durumu

TRABZON HAVALİSİNDE YAŞAYANLAR ÖZ VE ÖZ TÜRKTÜR - 4

Yazının Giriş Tarihi: 18.12.2020 21:48
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.12.2020 21:48

TRABZON HAVALİSİNDE YAŞAYANLAR ÖZ VE ÖZ TÜRKTÜR - 4 

c) Gemi Yan Sanayi veya Malzemelerinin Karşılanması İle ilgili Görevler Âyanların yalnızca doğrudan gemi yapım işinde değil, kereste, kendir, demir, tel, zift ve katran, üstüpü, peksimet ve asker temini gibi gemi inşa ve donanımında kullanılan her türlü malzeme ve elemanın karşılanması sürecinde de görev aldıklarını görmekteyiz (BOA, C.BH, 9214; 9070; 9128; 8896; 6805; 3976; 2549; 2470). Âyanların donanma kalyonlarına denizci/kalyoncu bulma ile ilgili yükümlülükleri onların denizcilerle olan ilişki ve irtibatını da sağlamıştı. Ellerinin altında denizcilik tecrübesi olan adamların olması, gerektiğinde kendi sivil ticaret gemilerinde kullanabilmelerine imkân tanımış olmalıdır. Âyanlara ister gemi yapım işinde birinci derecede sorumlu olan emin sıfatıyla, isterse çevrede uygun ormanları olan bir bölgenin âyanı olması hasebiyle kereste temini konusunda önemli görev düşüyordu (BOA, C.BH, 8951;163). 18. yüzyılda gemi yapım işi merkezden gönderilen eminlere havale edilirken kereste temini vazifesi, içinde âyanların da bulunduğu diğer yerel görevlilere veriliyordu. Fakat yüzyılın ikinci yarısında kalyon nazırları gerekli kerestenin sağlanması görevini de üstlenmişlerdi. Kereste temini zor, meşakkatli, külfetli bir işti. Batı Karadeniz sahası ormanları yalnızca yerel gemi üretimi için değil, Tersane-i Âmire’nin savaş gemisi üretimi için de kereste deposu olarak kullanılmıştı. Gemi üretim sahalarının yakınlarında hatta ardülkelerinde gerekli vasfa uygun kereste bulunamadığı zamanlar oluyordu (BOA, C.BH, 3899). Sinop sahasında Kavizade Hüseyin Bey’in inşa ettirdiği 66 zira uzunluğunda bir kalyonun tezgahı hazırlanarak omurga ve bodoslama takımının Canik tarafından gönderilmesi istenilmişti. Sinop ve çevresindeki dağlardan kesilmesi için Kastamonu’dan dağ mimarı getirilmiş, Sinop tarafında çok gezilmiş ve gerekli baltacı amelesi ayarlanmış olmasına rağmen omurga ve bodoslamaya uygun ebatta cins kereste ve ağaç bulunamamıştı. Bulunabilen 154 adet kereste, Karacakum ve Fındıkağzı sahiline nakledilmişti. Kalyonun inşası için gerekli 858 adet ecnas kerestenin bulunup sahaya ulaştırılması için Canik muhassılı vekiline emir verilmişti (BOA, C.BH, 9526). Bu bölgelerden elde edilen kerestelerin Tersane-i Amire’ye getirtilmesi de ayrı bir sorundu. Devlet bunun için –yani sahillere indirilen keresteleri İstanbul’a taşımak üzere- bir taraftan miri ticaret gemileri yaptırırken (BOA, C.BH, 3099), yetişmediği dönemlerde ise tüccar gemilerinden faydalanmaktaydı22. Bu durum özellikle gemi üretimine en yakın olan sahil sahalarında uygun kerestelik ağaçların azalmasına sebep olmuştu23. Bu sebeple uygun kerestenin temini için daha içeride ve uzakta olan sancak24 ve kazalardaki ormanlık alanlara gidilmeye başlandı25. Bu ise bu kazalardan elde edilen ağaçların veya kerestelerin sahillere uzaklığı sebebiyle gemi üretim sahasına ulaştırılması problemini doğuruyordu. Bazı kazalar halkı uzaklık sebebiyle ağaçların kesilip, taşınması yükümlülüğünden kurtulmak için bu konuda üzerlerine düşen mükellefiyet yerine para vermeyi teklif ediyorlardı26. Gemi yapım işini üstlenen âyanlar kereste temini için her seferinde biraz daha iç kesimlere yönelmişlerdi. Bu durum onları diğer âyanlarla karşı karşıya getiriyordu27. Kereste temini meselesi hayli ağır geliyordu ki halk bundan kaçmaya çalışmıştı. Ancak sözü geçen bir âyan bu yükümlülükleri yerine getirtebiliyordu. Bu yalnızca Karadeniz sahilindeki âyanlar için değil Midilli sahasının kereste kaynakları için de geçerliydi. Örneğin Midilli adasında inşa edilmesi kararlaştırılan 45 zira bir kalyonun ecnas kerestesinin Balya kazasından getirtilmesi kararlaştırılmıştı. Kazanın hissesine 300 adet kereste düşmüştü. Fakat kaza âyanı Hacı Ahmedoğlu Halil’in buna muhalefet ettiği bildirilmişti. İstanbul’dan dört-beş defa mübaşir gönderildiği halde her seferinde çeşitli bahaneler uydurarak kerestenin sağlanmasını engellemişti. Bazı kazalar da bundan cesaret alarak taahhüt ettikleri keresteyi göndermeyi ertelemişlerdi. Hepsine emsal teşkil etmesi açısından da Balya Kazası Âyanı Halil’in başka bir yere sürülmesi aksi takdirde kerestenin temin edilemeyeceği bildirilmişti (BOA, C.BH, 8631; 2872). Âyanlar, gemi inşasında her türlü vasıflı, vasıfsız teknik elemanlara ihtiyaç duyuyorlardı. Bu durum âyanları zaman zaman zor durumda bırakmıştı. Özellikle kalifiye eleman bulmak zordu (BOA, C.BH, 2204). Bunların bazen Tersane-i Amire’den, gönderildiği oluyordu28. Fakat ücretlerinin ödenmesi âyana aitti29. Âyanların, zaman zaman daha alt seviyede ustalar bulmakta da zorlanıldığı bilinmektedir. Âyanların ücretleri düzenli ödememesinden (BOA, C.BH, 2841), âyanlar arasındaki rekabet ve engellemeler den ve vasıflı eleman bulma konusunda çekilen sıkıntıdan kaynaklanan bu durum gemi inşa faaliyetlerini sekteye uğratabilmekteydi. Âyanlar, gemi inşası için gerekli malzemelerin teminini ve amele ücretlerini gerekçe göstererek devletten talep ettikleri parayı (hak edişleri) bir an önce almaya çalışırlardı (BOA, C.BH, 5275). Bir âyanın gemi inşa işi bittikten sonra görevi bitmez, ya inşa edenden ya da diğer kaza âyanlarından gemi personeli/denizci/gedikli bulmaları istenirdi (BOA, C.BH, 10871). Âyanların inşa işinde çalışacak kalifiye eleman bulma sıkıntısının, zaman zaman işçiler tarafından istismar edilmeye çalışıldığı görülmektedir. Limni'de Tekfurdağı Âyanı Osman Ağa'nın inşa ettirmekte olduğu gemi için tayin olunan mühendis, kalfa ve dağ mimarıyla, burgucu amalelerin tayinatları ve maaşları konusunda canib-i miriden tahsis edilen maaşlarını ellerinde olan senedlerini ibraz ederek almaları gerekiyordu. Fakat senetlerde belirtilenden fazlasını talep etmek için, senedleri göstermekten imtina ettikleri âyan tarafından şikâyet ediliyordu. Bunun üzerine âyan, inşa işinde çalışacak olan kişilerin maaşları ve tayinatları ile ilgili olarak Başmuhasebeden bilgi istemişti (BOA, C.BH, 6005). Âyanların gözde gelir kaynaklarını kontrol ederek nihayetinde onlara önemli bir ekonomik güç ve nüfuz kazandıracak olan muhasıllığı ele geçirme istekleri, sahillerde onları denizcilikle zorunlu bir şekilde hemhal olmaya itmektedir. Çünkü sahildeki muhasılların Canik örneğinde olduğu gibi, Tersane-i Amire için kendir ve kereste temini gibi yükümlülükleri vardır. Muhassıl olanlar ister istemez bu yükümlülükler dolayısıyla denizcilik faaliyetlerinin içine bir şekilde girmek durumunda kalıyorlardı. Canik muhassılı olan kişi, donanmanın ihtiyaçları için yıllık 5597 kantar “tel-i Fatsa ve Kalyon-ı Hümayun kerestesi” de vermek zorundaydı. 1741-1795 yılları arasında bu ücret hiç artmadan sabit kalmış, bu tarihten sonra ufak bir artışla 5611,5 kantara, 1801’de 6000 kantara ulaşmıştır. İkincisi “Bedel-i sancak-ı Canik” olarak adlandırılan 400 kantar kendirdi ki donanma gemilerinde kullanılan önemli bir hammadde idi (Bay 2008:68; BOA, C.BH, 11182). Zaman zaman bu mükellefiyet çeşitli sebeplerle aksayabiliyordu (BOA, C.BH, 9949; 11797). Ancak, 19. yüzyılın ortalarında dahi Canik ve Ordu taraflarından ham kendir alınmaya devam ediliyordu (BOA, C.BH, 10369). Âyanlar arası mücadeleyi artıran ve bu nedenle devletin kontrolünü gerektiren bir husus da gemi inşa faaliyetleri için gerekli çok çeşitli ürünlerin farklı kaynak ve yerlerden sağlanması zorunluluğudur. Gemi yapım işi âyanlar arası irtibat ve ilişkiyi gerektiren bir süreçti. Devlet gemi yapım işinde kullanılan malzemeler konusunda geniş bir coğrafyada tedarikçiler aracılığıyla bu işbölümünü kontrol eden bir konumdaydı. İç kısımlardan kerestelerin kesilmesi ve indirilmesi bir âyana, gemi yapım işi bir diğerine, Fatsa teli ve ham kendirin karşılanması görevi bir başkasına veriliyor, Tersane-i Amire ham demiri karşılıyor, yelken bezlerini bir başka bölgeden getirtiyordu. Zift ve katran farklı bölgelerden temin ediliyordu. Elbetteki bunların tamamının aynı bölgeden gelmesi ya da üretilmesi mümkün olmayabilirdi. Bu farklı ekonomik bölgelerin dolayısıyla da bu faaliyeti yürütenlerin arasındaki irtibatı, merkezi otoritenin kurduğuna, ilişkileri belirlediğine kuşku yoktur. Bu durum âyanlar arasındaki kavga ve çekişmeleri artırmaktaydı. Devletin gemi üretim malzemeleri bakımından âyanları birbirlerine bağımlı kılan bir üst otoriteyi temsil ettiği anlaşılmaktadır. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.