Değerli Okurlarım,
Türk Milleti olarak bizler şehit ve şehitlik konusuna özel ağırlık veren, özel önem veren bir millet, bir topluluk durumundayız. Biz bu şehitlere iki türlü önem vermekteyiz. Birincisi dinsel açıdan verdiğimiz önemin İslam dinimize göre içinde bulunduğumuz İslam toplumlarının inançlarına göre Şehitlik İslam dininin peygamberlikten sonra sıralamada 2. Sırada yer alan dinsel rütbelerden birisidir. Peki Şehit nedir? dediğimizde Şehit Vatan müdafaası, din müdafaası uğruna ölen, ölümü göze alan ve bu uğurda ölen insanlara şehit gözüyle bakmakta, Şehit olarak kabul etmekteyiz. Gerçi başka unsurlar uğruna ölenlerin ve şehitliğinden bahseden durumlar vardır. Ancak bunlar müstesnadır. Mesela amansız bir hastalıktan, çaresiz bir hastalıktan ölenleri de şehit kabul eden İslami düşünce sahipleri kadınları doğum esnasında ölümlerindeki ölüm halindeki kadınları da şehit kabul edenler olduğu gibi. İşte bu tip ölümlerde kaybedilen insanlarımıza biz Şehit demekteyiz ve şehitlerimizin en üst daha önce de belirttiğim gibi verdikten sonra sıralamada 2. Sırada yer alan bir dinsel rütbe olduğunu ve şehitlerin kayıtsız şartsız Cennet dediğimiz ahiret hayatında en üst makamı teşkil eden yaşam biçimine gideceğine inanmaktayız. Bu yüzdendir ki bizler biz İslamlar ve özellikle Türkler Şehitlik makamına ön planda tutmakta ve Şehitlik makamına getireceği ahiret nimetlerinden faydalanabilmeyi düşünerek Şehit olmaya gözümüz kapalı olarak aday olmaktayız ve şehit olanları da Tanrı katında kutsanmış kişiler en üst seviyede Tanrıya yakın kişiler kabul ederiz. Bu sebeple olsa gerektir ki tanrının onlara bazı özel haklar tanıdığını da kabul ederiz. Yine bu kabul edilenlerden birisi şehitlerin ahiret hayatında yakınlarına özellikle anne babalarına, evlatlarına, kardeşlerine şefaat ederek günahlarının affedilmesine doğrudan cennete gitmelerini sağlayacağı gibi bir zihniyete kapılırız. Halbuki Kuranı Kerim'de ve hadislerde bunun doğruluğu yolunda kesin sahih cümle Kuranı Kerim'de ise hemen hemen Hiçbir hüküm yoktur. Buna rağmen Bizler şehitlerin Tanrı katında özel haklara sahip olduğuna inanırız. Evet Şehitlik makamının şehitlerin Tanrı katında kendilerine tanınan hakları vardır. Ancak bunlar sadece şehit olan kişinin şahsına münhasır haklardır. Yani ölen şehit cennete kendi hesabına girer. Kendi hesabına günahlarından arınmış olur. Kendi hesabına Allah katında makbul kul olur geride bıraktıklarına bunun dinsel açıdan hiçbir bu makamın dinsel açıdan hiçbir etkisi yoktur. Bunun böyle bilinmesi gerekir. Ancak yine de toplumumuzda bu inançla olsa gerektir ki Atalar, analar, yakınlar şehit olan evlerimize, askerlerimize görevlilerimize de bu gözle bakar ve kendileri hesabına bir çıkarma haldedirler. Bu yanlış görüşün yanında şunu da vurgulamak gerekir ki şehitlerin sağ bıraktıklarına sahip çıkma hakkı da o şehitlerin yaşadığı devletin görevidir. Yani Şehitler Vatan müdafaası yaptığı için yahut vatan müdafaası uğruna öldükleri için devletin onun yetimlerine, onun geride bıraktıklarına sahip çıkması mümkündür. Ancak şöyle bir inançla toplumumuzda yerleşmiştir ki şehidin geride bıraktıkları evlatları, eşleri Şehit için devletten bir gelir aldıklarında, bir para aldıklarında o şehidin Şehitliği de riske girer düşüncesi söz konusudur. Hatta toplumda Şehitler için alınan paralara onların kanlarını yiyorsunuz, onların kanlarını yürüyor diye bir düşünce mevcuttur. Bu ne derece doğrudur bilemem ama Şehitlik menfaat karşılığı yapılan bir icraat neticesinde ölüm gerçekleşmişse zaten bir şehitlikten söz etmek yerinde değildir. Çünkü Hazreti Muhammed sağlığında savaşa talan için, ganimet için katılan kişileri şehitten saymamış onları ayrı tutmuştur. Yani bilabedel Vatan müdafaası ve din uğruna ölenler şehittir demiştir.
Şehitlik konusunda dini açıdan bakmanın yanında bir de bugün devletin açısından devleti'ni şehit kabul etmesi açısından bakmamız gerekir düşüncesindeyim. Çünkü eski usul şehitlikle yani niye açıdan bakma yoluyla tespit edilen şehitlik ile bugün devletimizin kabul ettiği Şehitlik arasında oldukça fark, farklı bir bakım vardır. Bugün devletimiz ilk sözünü ettiğimiz tarzda Şehitliği daha da mahiyet bağını bakımından genişletmiştir. Öyle ki artık sokakta tesadüfen denk geldiği terör olayları neticesinde canlı bomba eylemlerinde ölen kişileri de Şehit kabul etmekte veyahut herhangi bir terör mücadelesinde ölenleri de şehit kabul etmektedir. Ancak bu usulde bir sakatlık vardır düşüncesindeyim. Rastgele denk gelebilir. Terör olayında ölen kişiyi şehit kabul eden devlet acaba neden bir maganda kurşunuyla ölen rastgele maganda olaylarına denk gelip tesadüfen o kurşunlara denk gelme, onlardan aldığı isabet neticesinde ölenlere şehit kabul etmemektedir. Öyle ya birisi tesadüfen teröristlerin açtığı ateşte yahut bomba ile ölüyor, öteki de gene bir başka şehrin, bir başka rastgele hareket eden bir kişinin attığı silahla, kurşunla ölüyor. İkisinin de mahiyet açısından bir farklılığı yoktur. İkisinin de Vatan müdafası ve din müdafaası ile alakası yoktur. Öyle ise bu iki grup nasıl birbirinden ayrılmaz da birisi şehit, birisi Şehit sayılmamaktadır, izah etmek oldukça güçtür. Yine şunu belirtmek isterim ki suçlularla veya teröristlerle mücadele ederken yaralanıp uzun müddet tedavide kalıp ölen güvenlik görevlileri veya askerler öldüklerinde görev şehidi sayılırken AIDS gibi, domuz gribi gibi bulaşıcı hastalıklara tutulmuş kişileri tedavi ederken onlardan kaptıkları virüs veya mikroplarla hastalığa tutulup ölen doktor ve hemşireler neden görev şehidi sayılmamaktadır. Yine hemen vurgulamak isterim ki göreve giderken trafik kazasında ölen güvenlik güçleri mensupları veya ordu mensupları şehit sayılırken evinden okula giderken yahut okuldan evine dönerken trafik kazasında ölen eğitimciler neden görev şehidi sayılmamaktadır. Bütün bu olumsuzluklar ışığında şunu belirtmek isterim ki devletimizin yöneticileri son zamanda kapsam açısından oldukça genişlettikleri şehitlik kavram ve kapsamını bence yeniden gözden geçirmelidirler. Özellikle görev şehidi anlayışını yahut terör şehidi anlayışını mutlaka gözden geçirmeli, terör olaylarında ölenlere şehit deniliyorsa, maganda olayları sebebiyle ölenleri kocaların,babaların, evlatların hatta kendilerine göz koyan erkeklerin öldürdükleri kadınları da mutlaka şehitlik kapsamına ve kavramına dahil etmeleri gerekir düşüncesineyim.
Kısacası terör şehitleri dediğimiz şehitler, kaza şehitleri dediğimiz şehitler nasıl haksız öldükleri için şehit sayılıyorsa haksızlık neticesi ölenlerin hepsi de devlet tarafından şehit sayılmalıdır düşüncesindeyim. Devletimizin şehitler konusunda yaptığı bir yanlış daha mevcuttur ki o da devletimiz şehitlerin bakmakla yükümlü olduğu kişileri koruma altına alması, yaşamlarını devam ettirmelerini sağlaması gerekir. Onlar da eşler, evlatlar, kendi kendinin bakımından aciz anne babalar veya özür sebebiyle bakmak zorunda olduğu mahkemelerce tasdik edilmiş, vasisi olduğu kardeşler olmalıdır. Bunun dışındaki şehit yakınlarına devlet para bakımından, gelir bakımından, iş ve makam bulma açısından hiçbir yükümlülük altında olmamalıdır. Devletimizin özellikle siyasilerimizin, yöneticilerimizin ve TBMM’nin görevi olduğu halde gerçekleştirmediği, gerçekleştiremediği bir durum şehitlerin miraslarından ödenemeyecek durumda olan borçlarının da devlet tarafından ödenmesi yolunda bir kanun çıkarıp bu kanunu uygulamaya koyması durumudur. Aynı kanundan, aynı şartlarla malul gaziler de mutlaka yararlandırılmalıdır. Şehitlere sahip çıkıp, yakınlarına bakmak, bakımlarını üstlenmek milletin görevi değildir. Bu arada şunu da vurgulamak isterim ki toplum yani halk kitleleri yerel çevreler yöneticilerin toplum içindeki yerel siyasetçilerinin, din adamlarının hamaset sözleriyle, nutuklarıyla galeyana gelip şehitlerin alacaklısı olan ve bu alacaklarını yargı yoluyla tahsil etmeye kalkan insanlarımıza onlar adına görev yapan avukatlarımıza saldırmaya, onlara hakaret etmeye, onları taciz etmeye hakları yoktur. Eğer şehidin borcu var da ödeyemiyorsa onu devlet ödemeli, devlet bu görevi yapmadığı halde kendisine görev çıkaran ve milleti şehidin alacaklısına karşı kışkırtan siyasiler, yerel siyasiler, yöneticiler, din adamları hatta şehit yakınları bu borçları kendileri ödemelidirler. Başkasını alacağını bırakmaya zorlayacakları yerde o alacaklının borcunu ödeyerek sevdiklerini söyledikleri şehitleri borçlarından kurtarmalıdırlar.