SON DAKİKA
Hava Durumu

Mehmet Akif’in Hayatını Farklı Yönleriyle İrdelemek

Yazının Giriş Tarihi: 18.04.2025 08:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.04.2025 08:00

Atatürk’ün reform anlayışı ile Akif’in reform anlayışı arasında fark vardı. Millî Kurtuluş hareketine önderlik eden devlet adamı ile İstiklâl Marşını yazan şair, antiemperyalist savaşta el ele yürüdükleri halde, Atatürk reformları gerçekleştirme alanına girmeye başlayınca, ister istemez çatışmak zorunda kaldılar.

Akif, esas itibariyle Panislamizm’in savunucusu idi. Onun nazarında, Kur’an, İslam’ın anayasasıdır ve bu temel Yasa asla değiştirilmemelidir.

İslâm Birliği İdealine bağlanan Akif’e göre; 1924 Anayasasının 2. maddesindeki “DEVLETİN DİNİ, DİNİ İSLÂMDIR” hükmü kaldırılmamalıdır; Büyük Millet Meclisinin şer’î hükümleri uygulayacağını belirten hükümleri silinmemeli; Devlet lâiktir hükmü konmamalıydı.”

* * *

C. Sena da aynı kanaati paylaşır:

“Tam imanlı ve kuvvetli bir Müslüman olan Akif Lâik zihniyeti benimseyememiştir. O, inandığı gibi yaşamış ve inandığından başka bir şeyi de telkin etmemiştir.”

Bir başkası da: “Hilâfetin kaldırılması, lâik devlet anlayışı, millî tarih mefhumunun Türkçülük açısından değerlendirilmesi ve Türk inkılâpları İslamcılık görüşünü ortadan kaldırdığı için Akif’in ideallerinde acı neticeler doğurduğunu” ve dolayısıyla Mısır’a gittiğini yazar.

Bu bilgiler gösterir ki Mehmet Akif sadece batıcılığa değil Türkçülüğe de karşıdır. Onun idealinde koyu bir panistlamist devlet sistemi Kur’an hükümlerini ve hadis hükümlerinin toplumun sosyal yaşantısına hakim olduğu bir anlayış sahibidir.

Oysa Mustafa Kemal’in öncülük ettiği Türkiye Cumhuriyeti batıcılık yanında Türkçülüğü de ön plana çıkarmakta, Arapçılığı, İslamcılığı hakim olmaktan çıkarmak, ülkeye batı zihniyetini benimsemiş Türk milletinin ülkü ve ideallerini, tarihini ön planda tutan bir devlet zihniyeti ve Türk ahlak sistemine göre oluşturulmuş bir toplum yapısını gerçekleştirme yolundadır.

Mehmet Akif sahip olduğu bugünkü toplumumuzda bile var olan ve bazılarının dile getirdiği “Türk arabın gözü kulağı ve elidir” anlayışına sahip olan Arap İslam medeniyetini esas alan onu gerçekleştirmeye çalışan bir toplum yapısı arzu etmektedir. Bunun yanında hilafet sistemini esas alan saltanat sistemini koruyan bir devlet sistemi isteği de Akif’in ruhunda mevcuttur.

Her panislamist anlayış sahibi gibi o da milliyetçilik zihniyeti karşısında yer alan bir ruha sahiptir. Kim bilir belki Arnavut olmanın etkisiyle Türk olmayı ruhi yapısına sığdıramayan Türk olamayacağını düşünerek toplumun diğer kesimiyle birlikte olabilmek için panislamist olmayı tercih eden bir düşüncenin zorunluluğu içereside bulunmaktadır demek de düşünceme göre doğru olabilecektir.

Bu mevzuyu A. Kabaklı Bey de şöyle anlatıyor:

—Kırk yıldan beri (hatta üç asırdır) beklenen günlerin artık geldiğini zanneden ve Türk’ün şahlanmış öncülüğü ile aynı zamanda bütün İslâm dünyasının esaretten sömürülmeden, cahillik ve fakirlikten kurtulduğunu zanneden Akif, o devre hükmeden idarecilerin kendisinden farklı bir anlayışa sahip bulunduklarını zaferden sonra usul usul sezmeye başladı. Ömründe hiç düşünmediği kadar korkunç yeis ve üzüntülere işte bu yüzden düçar oldu.”

Ayrıca, Mısır’da ekmek parası için oturduğunu, Türkiye’de kalmış olsaydı, “ya karakterinden ve fikirlerinden vazgeçerek küçülmek, yahut da işsiz kalmak şıklarından birini tercihe mecburdu” der...

Akif’in Mısır’daki hayatı da pek parlak geçmemişti. Maddî yönden bir yığın hüzün ve kederle sarsılan varlığı, ölünceye kadar da, maddî imkânsızlıkların kıskacında ezilmiştir. Aslında Âkif, isteseydi, istemeye tenezzül etseydi, kendisini Mısır'a davet eden aziz dostu Abbas Halim Paşa’dan bir hayli istifade edebilirdi. Devam edecek…

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    logo
    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.