güvenilir kaynak casibom giriş maritbet
SON DAKİKA
Hava Durumu

II. Mahmud Devrini ve Islahatlarını Tanımanın Önemi

Yazının Giriş Tarihi: 08.08.2022 00:22
Yazının Güncellenme Tarihi: 08.08.2022 00:22

Alaylardan ikisi, şimdiki İstanbul Üniversitesi merkez binasının bulunduğu yerdeki Serasker Kapısı’nda üçü Davutpaşa, üçü de Üsküdar kışlasında bulunacak, şehrin asayişiyle meşgul olacaklardı. 1828’de yapılan değişiklikle, tertip yerine alay, kol yerine tabur, saf yerine bölük tabirleri getirildi. Alay komutanlarına miralay, tabur komutanlarına binbaşı dendi. Her alay 500 mevcutlu üç taburdan oluşacaktı. Asakir-i Mansure askerleri vakit kaybetmeden üniformasız fakat tüfekli ve süngülü olarak, Bab-ı seraskeri’nin yakınındaki talim sahasında nizam ve intizam içinde yürüyüş ve talim çalışması yapmaya başladılar. 29 Haziran 1826 tarihinde II. Mahmud, askerleri denetlemek üzere sarayına çağırdı ve onların atış talimini izledi.

O askerlerin atış taliminde gösterdikleri başarıdan memnun kaldı. Ardından II. Mahmud, beraberindekiler ile birlikte atların üstünde, arkalarında askerler olmak üzere seraskerliğe doğru yürüyüşe geçtiler. Yürüyüş sırasında ahalinin onlara karşı büyük tezahüratı altında seraskerliğe vardılar. II. Mahmud, burada bir defa daha askerlerin atış talimi gösterisini izledi ve ardından yeni seraskerlik binasını teftiş etti. Serasker Ağa Hüseyin Paşa ve Nazır İbrahim Said Efendi gayretlerinden dolayı padişah tarafından ödüllendirildiler. Bu arada padişahın yeni asker yazılması ve eğitim ile yakından ilgilenmesi, devlet erkânına da büyük bir gayret vermişti.

Mansure askerinin miktarı kısa zamanda bir hayli yükselmekle beraber bazı olaylar da meydana gelmişti. Yeni askerin yazılması sırasında araya karışan bazı ne olduğu belirsizler ve hatta kıyafet ve isim değiştiren bazı yeniçeriler kargaşalık çıkarma istediklerinden yakalanmışlar, Sakız, Bozcaada ve Midilli’ye sürülmüşlerdi. Kuruluşundan hemen sonra Asakir-i Mansure’ye kaydolmak için gerek İstanbul içinden gerekse taşradan pek çok istekli çıkmıştır.

Hazırlanan nizamnameye göre “kim idüğü belirsiz aylak kimseler” ve “mühtediler” bu teşkilata alınmayacak, ancak şartları elverişli, öncelikle yaşları on beş ile otuz arasında olanların kaydı yapılacaktı. Ancak kırk yaşına kadar olanlardan gücü kuvvetli yerinde ve dinç kimseler de alınabilecekti. Asakir-i Mansure’ye yalızlmakta olan kimseler içinde on beş yaşından küçük çocuklar görüldü. Bunların askere yazılması kanuna aykırı ise de, üzülerek geri çevrilmeleri de uygun görülmedi. Acemi oğlanları kışlası onlar için eğitim yeri oldu. Askere yazılan on iki yıl hizmet etmek zorundaydı.

Yaşlılık ve sakatlık yüzünden görevden ayrılanlara emekli maaşı bağlanacaktı. Zabitan ve neferate ödenecek maaş belirlenerek aylık olarak ödenmesi kabul edildi. Böylelikle üç ayda bir ödene ulufe uygulanmasına son verildi. Yoklama defterleri tutulmaya başlandı. İstanbul’da askerlere maaş ödemesi, serasker, nazır, asakir kâtibi ve tertibin yüksek rütbeli zabitlerinin hazır bulunduğu bir törenle yapılacaktı. Asakir-i Mansure askerlerine iki öğün olarak verilecek ta’yınat, sabah çorba, ekmek; akşam çorba, yahni olarak belirlendi. Haftanın pazartesi ve Perşembe günleri akşam menüsüne pilav ilave edildi. Bunlara ilaveten yağ, soğan ve tuz da ayrıca yeterli olarak verilmekteydi. Bundan başka yüzbaşı ve üstündeki rütbeli zabitlere ilave ta’yınat veriliyordu. Zabitan ve neferat her yılın mayıs ayında bir çift ayakkabı ve bir takım üniforma elbisesi alacaklardı. Asker üniforması pantolon, kuşak, kısa bir ceket ve bir yelekten ibaretti. Yelek ve ceket çuhadan; pantolon ise yünlü kumaştandı.

Mayıs 1827’de ithal edilen çuha kumaşının yerine yerel üretilen yünlü kumaşlar askerlerin üniformalarının dikimi için kullanıldı. Yazlık askeri üniformalar pamuktan dikiliyordu. Askerlerin başına giyecekleri başlık için geçmişte bostancıların giydiği “fes”, yeni başlık olarak kabul edildi. Zabitan üniforması, askerin giydiği ile aynı olmasına karşılık daha iyi kalitede idi.

Yüzbaşı ve üstü zabitana bir çengelli iğneyle boyunun etrafına bağlanan bir uzunca kırmızı saat verildi. Bu saat, şüphesiz zabitanın üniformasındaki en iyi aksesuar olarak gözükmekteydi. Kanunnameye göre zabitan, silahların tevzinden ve askerlerin silahları uygun olarak kullanmalarını sağlamakla sorumluydular. Bozulan silahlar, yüzbaşı ve üstü zabitan ile nazırın birlikte uygun görmeleri ile değiştirilecekti. Kanunname kullanılan silahların çeşidini açıkça belirtmemişse de, daha sonra askerlere verilen tüfek, süngü ve bir fişek kutusunu işaret ettiği anlaşılmaktadır.

Zabitan ise sadece kılıç taşıyacaktı. Kanunname gereğince, askerler kışlalarında veya görevlendirildikleri yerlerde hazır bulunacaklar, zamanlarını ta’lim ve taallümler, nöbet tutma ve kendilerine verilecek diğer askeri vazifelerle geçireceklerdi. Askerlerin firar etmelerini önlemek için zabitleri kendilerine “kefil yapıldılar”. Barış zamanı boyunca her beş neferatten biri dönüşümlü olarak sıla iznine gönderilecekti. Sıla izni süresi askerin gideceği yerin uzaklığına göre kısa ya da uzun müddet olabilecek fakat sekiz ayı geçmeyecekti. Ayrıca zabitan ve neferat hac yapmak için izin alabilirlerdi. Kendilerine verilen izin süresi içinde birliğine geri dönen askerlere biriken paralarının hepsi ödenecekti. Zabitandan, askerlerin firar etmesine engel olmaları hususunda büyük özen göstermeleri, ölçüsüz olarak sıla izni vermemeleri, emri altındaki askeri birlikleri daima tam kadro olarak hazır bulundurmaları istenmekteydi. Devam edecek…

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    logo
    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.