güvenilir kaynak casibom giriş maritbet
SON DAKİKA
Hava Durumu

BATI VE DOĞU DÜNYASINDA KADIN HAKLARININ TARİHÇESİ

Yazının Giriş Tarihi: 18.12.2020 21:47
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.12.2020 21:47

Bunun sonucunda da özellikle Emeviler devrinden başlayarak Osmanlı devri sonuna kadar doğu kadınının Türk İslam ve İslam kadınının bir oranda esaret dönemi başlamıştır. Tesettür ve kapanma nedeniyle sosyal yaşamdan eve kapanmaya itilen kadın doğuda sosyal yaşamdan uzaklaştığı gibi siyaset ve sanat yaşamından da uzaklaştırılmıştır. Bu dönemde doğudaki Türk İslam ve İslam kadınının yaptığı icraat ev işleri ve çocuk yetiştirme şekline dönüştüğünden artık onun toplumdaki yerinden, haklarından söz edilemez duruma düştüğünü görmekteyiz.

Oysa bu dönemde batı kadını doğudakinin aksine toplum ve sosyal yaşamda daha fazla rol almaya başladığını görmekteyiz. Hatta bu döneme kadar yöneticilik ve adalet ile hiç ilgisi olmayan batılı kadının bu dönemde devlet idare eden pozisyona geçip kraliçe, imparatoriçe, çariçe gibi unvanlarla devlet başkanlığı yaptığını, devlet yönettiğini görmemiz mümkün olmaya başlamıştır. Bu durumu reform ve Rönesans’la izah eden görüş sahipleri olduğu gibi Hristiyan dininin kadınlar üzerinde baskı kurup onun erkeğin kölesi durumuna itecek kural ve hükümlerin olmamasıyla izah edenlerde vardır. İşte bu nedenledir ki Batı dünyası Rönesans ve reformdan başlayarak az da olsa halk tabiriyle gıdım gıdım da olsa kadınlara haklar tanımaya onu toplum yaşamında ön plana çıkarmaya başlarken biz Türkler ve diğer doğu toplumları İslamiyet’in etkisiyle yanlış anlaşılmaları nedeniyle daha önce toplumda ön planda erkeğiyle yan yana durumda olan kadını ikinci plana atmaya başlamışızdır. Bu durum biz Türkler için Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna kadar devam etmiştir. Ve Türk kadınına Mustafa Kemal kadın haklarını Türk kadınlarının hiçbir mücadelesi hiçbir kazanma savaşı hiçbir istek ve talebi olmamasına karşılık pek çok haklar vermiş, onu toplum yaşamında erkeğiyle aynı duruma getirmiştir. Ama ne yazık ki onun ölümünden itibaren eski dönem yanlısı toplum bireylerinin kadını ikinci sınıf vatandaş görmeye meyilli Türk erkeğinin bilinçli bilinçsiz çalışmalarıyla Türk kadını bugün yine eski durumuna itilmeye yöneltilmiş bulunmaktadır.

Ne tuhaftır ki Türk kadını mücadele vermeden elde ettiği kadın haklarını kıymetini bilemediğinden emek vermeden kazanmanın sarhoşluğuyla gereği gibi koruyamamaktadır diye düşünmekteyim.

Bunun içindir ki ülkemizde her ne kadar 8 Mart günü büyük tantanalarla kutlansa da Türk kadını kendi hakkının, hukukunun, görevinin, sorumluluğunun ne olduğu bilip takipçisi olmadığı sürece toplumdaki gerçek yerini hiçbir zaman bulamayacaktır. Eğer kadın denilen mefhum kendi değerinin farkına varıp bu değerini toplumun diğer öğelerini, önemini toplumun diğer öğelerine hissettirecek, kavratacak eylem ve icraatları yapamıyorsa onun değer ve öneminin anlaşılmasının toplumdan beklemesi beyhude bir bekleyiş olacaktır düşüncesindeyim.

Nasıl Mustafa Kemal kendisine pek çok hak ve görev verdiği halde emek vermeden kazandığı bu haklara değer vermeyi düşünemediği, kavrayamadığı için bu hakları koruyamıyorsa, korumuyorsa toplumunda onun değer ve önemini kendiliğinden kavramasını beklemesi bence yersiz bir bekleyiş olacaktır. 8 Mart Dünya Kadınlar gününü yaşarken Türk kadınına özellikle şunu vurgulamak isterim ki eğer kadın toplumu medeni nikahla evlenmek durumu varken bunun yerine imam nikahını tercih edip onunla yuva kurmayı seçiyorsa ülkemizde tek eşle evlilik söz konusu esas olmayı devam ettirmesine karşılık hala kendisinin üzerine kuma denilen ortak alınmasını kabul ediyorsa veya kendisi birinin üzerine kuma gidebiliyorsa bence bu kadının Dünya Kadınlar Gününü kutlamasının hiçbir mana ve anlamı yok demektir.

Şunu da özenle vurgulamak isterim ki, eşi kendisine zulmediyor, yaralıyorken bütün kanuni yolları kullandıktan sonra bundan kurtulamıyorsa devlet onu bu durumdan kurtaramıyorsa kişilerin nefsi müdafaa hakkını göz önünde bulundurarak kadın kendi nefsini müdafaa edemiyorsa kadınlar günü kutlamanın bu tür kadınlar açısından öneminin olmaması gerektir düşüncesindeyim.

Bütün bunlardan sonra özenle şunu vurgulamak isterim ki 8 Mart Kadınlar Gününün kutlandığı bu günde batıdan daha önce batının bugün kullandığı pek çok kadın hakkına sahip olmuş doğu kadını, Türk Kadını, İslam kadını bugün bu haklarını kullanamıyorsa, kullanmıyorsa bu durumda kendi suçlarını da araması gerekir. Bunları tespit edip kendine gelmesi hak ve görevlerini bilip görevlerini yerine getiren Türk kadınının haklarını almak için de gereken bütün mücadeleleri yapması gereklidir kanaatindeyim.

Bunu birey birey yapmak mümkün olmayacağından kadınlar örgütlenmeli örgütlenerek kadın hakları mücadelesini vermeye yönelmelidirler. Kanuni ölçüler dahilinde kalarak yapılacak bu mücadeleleri gerçekleştirerek erkekler tarafından muhatap tutuldukları haksızlıklara dayak ve işkencelere hatta öldürülmelere karşı kendilerini de toplumu da bilgilendirmeli yetiştirmelidirler. Unutmayalım ki Türk toplumu denilen toplumu oluşturan bireylerin her biri erkeğiyle, kadınıyla teker teker hepsi anne denilen bir kadın tarafından yetiştirilip, eğitilmişlerdir. Bu yüzden eğer toplumumuzda kadın hakları konusunda eksiklik varsa bu nedenle biraz da kadınlarımızın kadın hakları konusunda çocuklarını yetiştirirken onlara gerekli eğitimi vermemelerinin payı da mutlaka mevcuttur.

8 Mart kadınlar günü dünya kadınlarına, Türk kadınlarına kutlu ve hayırlı olsun. Gelecek güzel günlerin başlangıcını oluşturan miladı olan bir gün olsun. Bu arada erkek zulmüne yahut hemcinslerinin zulmüne gadrine uğrayarak hayatını kaybetmiş tüm kadınlarımıza Allahtan rahmet diliyorum. Her birinin yeri nur, mekanı cennet ve ruhları şad olsun.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.