ALDIĞIMIZ GÖÇLER DEVLETİMİZİ YIKACAK ORTAMI HAZIRLAYABİLİR
Değerli okurlarım,
Tarih boyunca insanlar çeşitli sebeplerle ya topluca ya da peyderpey bireysel olarak yaşadıkları ülkeyi terk edip başka ülkelere göç etme eylemini gerçekleştirmiştir günümüzde de devam etmektedir. gelecekte de devam edecektir. Geçmiş tarihimizi baktığımız da göç eylemini gerçekleştirmiş başta gelen millet olarak milletimizi görebilir söyleye biliriz kanaatindeyim. Hali ile tarihi gerçeklere baktığımızı da milletimizin ana yurdu olarak belirtilen orta Asya’dan çıkan pek çok Türk kitleleri peyderpey öncelikle Asya Kıtasının dört bir tarafına daha sonrada kuzey batı yönünde Ural dağları hazar arasından Avrupa kıtasına göç etmişlerdir. Orta Asya kökenli göçler bununla da kalmamış hazar denizi Zagros dağları arasından geçerek Anadolu’ya orta doğuya Filistin üzerinden Afrika’ya Babülmendep üzerinden Afrika’ya gerçekleşirken boğazlar üzerinden Trakya’ya oradan da Avrupa’ya göç gerçekleştiği görülmüştür. Bu göçlere bazı rivayetsel anlatımlara dayanan Bering boğazı yolu ile Amerika kıtasına yapılan göçlerden Çin hindi üzerinden bir manya üzerinden Malezya ve diğer Endonezya adaları üzerinden Avustural’ya ya yapılan göçlerden de söz edildiğini Duya bilmekteyiz. Bu ana yönlere göçlerin yanın da ilk ağız da yapılan göçlerle yerleşilen yerlerden tekrar göçlerin de olduğunu görmek eyiz nitekim Kafkasya üzerinden Anadolu’ya inana göçler olduğu gibi orta Avrupa ve balkanlar üzerinden ana doluya göç edenler de olmuş. Bunun dışında ana dolu üzerinden deniz yolu ile Yunanistan ve İtalya’ya hatta Girit Kıbrıs gibi adalara göçlerde olmuştur. İlk çağlarda ki bu göçler ana toprak olan orta Asya’yı boşalttığı gibi burada ki devletlerin sosyal ve siyasal yapısını da değiştirmiştir. Aynı göçler göçlerin yapıldığı yerlerde ki sahalarından etnik yapısını sosyal ve siyasal yapısını da değiştirmiştir. Bu nedenledir ki dünya üzerinde ki kültür ve medeniyetin yaradılış temelinde orta Asya göçlerinin yeri ve önemi büyük tür. Orta Asya göç açısından aynı özelliği milat öncesinde ki boyutlarda olmasa bile milat sonrasında beşinci yüz yılda da göstermiş bu göçler bu günkü Avrupa milletlerini ve devletlerini aşağı yukarı bu günkü görünüşü ile oluşturmakta büyük etken olmuştur. Bu yüzdendir ki bazı bilim adamları, Almanların, Fransızların, Bulgarların, Macarların, hatta Sırpların, Makedonların kökenin de Türk göçlerinin etkilerinin ve katkılarının olduğunu söyleye bilmektedirler.
Yalnız şurası bir gerçektir ki ilk çağ orta Asya göçleri dünyanın ve Avrupa’nın etnik yapısını sosyal ve siyasal yapısını değiştirmiş ise tarih boyunca görülen büyük, küçük bütün göçler göç alan ve göç veren Ülkelerinde etnik yapısını, siyasal ve sosyal yapısını değiştire bilmişlerdir. Nitekim ne orta Asya’dan gelen göçler Selçuklu devletini nasıl ana yapısını değiştirmiş ise Cengiz’in başına geçtiği Moğolların Grekleştirdiği istilalar ve göçlerde Avrupa kıtasının Asya kıtasının hatta Afrika kıtasının etnik, sosyal ve siyasal yapısını değiştirmişlerdir. Osmanlı devleti de Anadolu’dan, Rumeli’ye gönderdiği yerleşimcilerle balkanların ortada doğunun etnik yapısını sosyal yapısını değiştirmiş daha sonraki dönemlerde ki siyasal yapılar bu değişik etnik oluşumlar sebebi ilke bu günkü siyasal görünümü ortaya çıkara bilmişlerdir. Geçmişte olan bu göçler ve etkileri ne gibi oluşumlar yaratmışsa bu günün dünyasında görülen göçler de aynı oluşumun yarata bilecek özelliktedirler düşüncesindeyim. Nitekim dünya üzerinde son dönem de gerçekleşen göçler nedeni ile ortaya çıkan yeni devletçikler ve yıkılan devletlerde görüle bilmektedir. Orta doğunun başlıca cumhuriyetlerinden biri olan parlaman tel rejimin geçerliliğini kabul eden görünümü de olan tek ülke durumunda ki İsrail devleti göçlerin oluşturduğu bir devlettir. Bu devleti koruyup göz eden Amerika birleşik devletleri olsun Amerika kıtasındaki pek çok devlet olsun göçlerin oluşturduğu veya etkilediği devletler durumundadırlar. Okyanusya kıtasında ki Yenizelanda ve Avustural’ya devletleri de varlıklarını ve oluşumlarını kendisine göçler yapılmasına borçludurlar. Göçlerin yapılması gerek göç alan devlet olsun gerek göç veren devlet olsun sadece göçler açısından oluşumlarında etki görmekle kalmamaktadırlar. Göçeler sebebi ile bazı devletlerin etnik yapısı değişmekte devlet göçler öncesinde ki göçlerin gelmesinden önceki etnik ve ulusal yapısını kaybede bilmekte ulusal homojenliğinden yok sun kalabilmektedir. Bir başka deyişle bunun sonucunda bir devlet ırk özelliğini yitirdiğinden homojen ve ı,ulusal olmaktan çıkmakta kozmopolit karmaşık etnik bir yapıya sahip olabilmektedir. Etnik açıdan bu etnik değiştirmenin yanın da din ve ya mezhep aççısından da birlik ve beraberlik bozula bilmekte bu sebeple devletin içinde iç karışıklıklar çıkıp iç çatışma ve bunun sonun da bölünmeler de görülebilmektedir. Nitekim son zamanda görülen iç savaşların bir devleti nasıl bölüp parçalayarak yok ettiğinin yerine yeni devletçikler ortaya çıkardığının en güzel örneğini yıkılan Yugoslavya ve dağılan Sovyetler birliği örnekleri ile Libya, Irak gibi sahalarda görmek mümkündür. Sözün kısası şunu vurgulamak isterim ki göç alan devletlerin mevcut etnik yapısı ulusal yapısı değişe bilmekte ulusal bir devlet bir ümmet devletine ve ya kozmopolit bir devlet özelliğine bürüne bilmektedir. Bütün bunlardan sonra özellikle vurgulamak isterim ki son yıllar da gerek orta doğuda, balkanlar da, İslam dünyası mensubu devletlerde görülen iç karışıklıklar bölünmeler çatışmalar sebebi ile oralardan kaçan insan kitlelerinin Ülkemize sığınması şeklinde büyük çapta göçler almaktayız. Parçalanan Libya’dan tutunda Afganistan’dan, Kafkasya’dan, Azerbaycan’dan Türk-i Cumhuriyetlerden, Birmanya’dan, Yemenden, Sudan ve Somali’den, ırak ağırlıklı olarak Suriye’den büyük göç kitleleri ülkemize girmiş bulunmaktadır. Bu gün Suriye göçleri ile gelenleri 3 milyon 3buçuk milyon gösterseler de bunların ülkemizde ki gerçekleştirdikleri doğumlarla nüfusları en azından 4 milyonu bulurken diğer sahalardan gelen göçmenlerle birlikte en az onlar kadar aynı usulleri kullanarak geçmiş olan kaçak işçilerle birlikte Ülkemizde vatandaşımız olmayan kanaatimce 6 ila 7 milyonluk bir kitle mevcut demek pek yanlış olmasa gerek demektir. Ülkemiz Avrupa birliği ile yaptığı anlaşmalarla ve kendi yaptığı uluslar arası beyanlar ile söz konusu bu kitlenin ülkemizde kalmasına adeta rıza gösterir bir uygulama seyretmekte diye düşünmekteyim. Gerçi ülke yönetimimiz Fırat kalkanı ve Afrin harekâtı gibi harekâtlarla Suriye’de denetim altın aldığı sahalara bir kısım Suriyeliyi göndereceğinden söz etmekte gönderir görüntüler sergilemekteyse de bu göçmen kitlesi ülkemize yerleşecektir düşüncesindeyim. Çünkü meşhur sözdür insana ve insanlara gel demek kolay git demek zordur. Biz bunları çağırdığımıza göre yollamamız oldukça zordur. Bu son göçmenler öncesin de Iraktan bulgaristandan aldığımız toplu göç hareketleri neticesin de ki vatandaşlarımızla bu kitle ile ilgilelendirir sek toplumsal yapımız. Hakikaten ulusallığını yitirme yolunda önemli aşamalar kaydetmiş görünmektedir düşüncesindeyim. Artık ülkemizin 100 de yüz saf Türk ırkından Türk milletinden ibaret olduğunu biyolojik açıdan söylememiz imkânsızdır kanaatindeyim. Çünkü ülkemiz de ki Arap Afgan Afrikalı Kafkasyalı sayısı büyük oranlara ulaşmış görünmektedir. Bu yüzdendir ki İstanbul, İzmir, Ankara, Antep, adana, Diyarbakır, gibi büyük şehirlerimizin pek çok yerleşim yerleri, semtleri adeta Arap yerleşimi kimliğine bürünmüş bu kimliği aksettirir hale gelmiştir demenin yanlış olamayacağı düşüncesindeyim. Zaten son 20 – 30 senedir yaşamakta olduğumuz PKK, PYD, YPG çevresinde sergilenmeye çalışılan sözde Kürt milliyetçiliği hareketleri ile şeriat devletçiliği Osmanlıcılık, yeni Osmanlıcılık fikirleri ile ümmetçilik zihniyeti ile mücadele etmekte olan bu mücadelede bunlara karşı ulusal kimliğini sergilemeye çalışan milletimiz bir yandan da bu yeni gelenlerin ulusal birliğimize vereceği zararlarla mücadeleye mecbur bırakılmaktadır. görüşündeyim. Yukarıda belirttiğim sebepler ile çalkantılar yaşayan yahut bölge bölge çalkantılar yaşatılmak istenene Türk toplumu bir de bu göçmen kitleleri ile yaşamanın zorluğu ile onları da kendi içerisinde eritme işlemleri ile uğraşmak durumunda bırakılmaktadır. Toplumumuzun bu kitleleri Türk kültürü içerisinde eritmesi Türkleştirmesi oldukça zor görünmektedir. Bu nedenle bu göç kitleleri ülkeme devletime ulusal bütünlüğünü birlik ve beraberliğini tehdit edecek bozduracak seviyede tehlike arz edece düşüncesindeyim. Bu kitleleri misafir olarak ta vatandaş yaparak da ülkemizde yaşatmamız ülkemizin ulusallığına tehlike arz etmektedir ulusal birliğini yitiren, bitiren toplumların yıkılması, parçalanması yahut rejim değiştirmesi bence kaçınılmazdır bu yüzdendir ki Afganistan’dan, Suriye’den, ıraktan dünyanın dört bir yerinden ülkemize gelen göçmenler ülkemiz için tehlikedir. Aldığımız göçler devletimizi yıkacak ortamı hazırlaya bilir.