Değerli okurlarım,
Türk silahlı kuvvetlerimiz 20 Ocak 2018 tarihinden bu yana Suriye’ nın kuzeyin de Afrin’i hedefleyen askeri harekâta girişmiş peyderpey ilerleyerek hedefine ulaşmayı gerçekleştirmiştir. Bu amaçla yapılan mücadelede tam manası ile kimlerle mücadele ettiğimiz belli olmasa da yöneticilerimizin ve komutanlarımızın adlandırılması ile YPG ve PYD unsurları ile mücadele edilmekte peyderpey mevzi mevzi başarılar kazanmaktaydık büyük küçük pek çok yerleşim yeri silahlı kuvvetlerimizin ve onların yardımcısı durumuna sokulan ÖSO kuvvetlerinin eline geçmiştir. Gerçi burada ayırt edilmesi gereken vurgulanması gereken bir nokta vardır. Silahlı kuvvetlerimiz ülkemizin yani Türkiye’mizin güvenliği açısından bu harekâtı gerçekleştirirken omuz omuza savaştığı ÖSO birliklerinin amacı kanaatimce farklıdır. Çünkü onların ortaya çıkış sebebi ülkelerinin resmi seçilmiş yönetimi olan Beşer ESAD yönetimine karşı çıkmak onu devirmek amacı ile ortaya çıkmışlardır. ESAD ve Suriye yönetimi açısından PYD, YPG, IŞİD ve diğer muhalifler ne ise ÖSO da onlar la aynı durum ve konumdadır. PKK, PYD, YPG, KJK, İPTA-C, IŞİD VE DEAŞ nasıl anayasal rejimi devirmek isteyen devletin birlik ve beraberliğini yıkmayı hedefleyen terörist kuvvetler ise bu gün birleşmiş milletler’ in Suriye’ nin resmi rejimi ve yönetimi kabul ettiği Beşer ESAD yönetimi için de kendini oluşturan 10 küsur oluşumdan meydan gelmiş. ÖSO ve diğer muhalif oluşumlarda ESAD yönetimi için anayasal rejimi yıkmayı amaçlayan terörist gruplardır. İşte bu terörist gruplardan biri diye düşündüğüm ÖSO’ nun silahlı kuvvetlerimizin yanın da giriştiği mücadelenin amacı eğer kendi başına hareket ediyorsa kendileri için çarpışıyorlarsa ESAD ve ESAD rejimini yıkmak olabilecektir. Ancak silah ve donanımını her türlü silah ve teçhizatlarını donatım vasıta imkânlarını bizden sağladıklarını düşünülürse bu savaşta ki bu harekâtta ki durumları bir başka açıdan bizim paralı askerimiz konumun da olmaktan ibaret olabilecektir düşüncesindeyim. Bütün bu şartlar dâhilinde bizim paralı askerimiz de olsa teröristte olsa ESAD yönetimi açısından konumları değişmeyecektir. Şimdi kafamızdan baktığımızda uyanan sorulara baktığımızda ilk aklımıza gelen soru bu savaşta Türk askerimi ÖSO için yoksa ÖSO birliklerimi Türk asker için savaşmıştır. Eğer askerimiz ÖSO için savaşıyorsa bizim bundan menfaatimiz eğer ÖSO bizim için savaşıyorsa ÖSO unun bundan menfaati ne olacaktır. Sorularına verilecek cevap ne olacaktır. Bu cevabın Türk milletine verilip kafalarda ki kaygıların soruların giderilmesine hakikaten ihtiyaç vardır. Biran için düşünelim harekât ilerleyip Afrin düşürülmüştür şimdi ne olacaktır. Afrin k,imin denetiminde kalacak burayı kim yönetecektir. Medyada yer alan beyanları esas alırsak bu savaş ve bu savaş için ÖSO ile olan Trük silahlı kuvvetleri ortaklığı devam edecek yeni fetihlere yelken açılacaktır. Bu fetihlerin olabilmesi için yapılacak savaş masrafları gerek Türk askerinin gerek ÖSO birliklerinin savaş masrafları Ülkemiz maliyesinden Ülkemiz bütçesinden ödenecektir. Üstelik gerek Afrin de kalsın gerek daha ilerilere gitsin askerimiz ve ÖSO birliklerini eline geçen yerlerdeki sivil halkın her Türlü ihtiyacı yiyeceği giyeceği yine devletimizin maliyesinden ve bütçesinden karşılanacağı şüphesizdir. Yöneticilerimiz buralara buraların kendi sahiplerini yerleştirileceklerini söylemektedirler. Dediklerine göre ülkemizde ki Suriyeli göçmenlerin bir kısmı buraya yönlendirilmeye çalışılacaktır. Bu yeni güçler ve göçmenlerin oluşturacağı masraflar da gene maliyemiz ve bütçemiz den karşılanacağından buranın fethi ve olası yeni fetihler ülkemizdeki yaşamına devam eden Suriyeli göçmenler maliyemize getirdiği yüklerden masraflardan kurtulmamız yolunda yeni bir durum yaratmayacak yükümüzü hafifletmeyecektir. Evet, Afrin direnişi son bulmuş Türk askeri ortağı ÖSO ile birlikte Afrine girmiştir. Ancak bu giriş o kadar beklenmedik o kadar ani olmuştur ki kafalarda bazı yeni soruları ortaya çıkarmıştır. Kırsal yerleşim yerleri köyleri ve kasabaları ölümüne müdafaa eden PKK ve PYD bütün direniş boyunca 3 bin altı yüz küsur kayıp vermesine rağmen boğaz boğaza mücadeleler sonun da ellerinde ki sahaları Türk silahlı kuvvetlerinin dayanılmaz baskısı karşısın da bile terke yanaşmazken Afrin de doğru dürüst direnişi bırakın silah bile atmadan şehri nasıl ve neden terk etmiştir. İşte burasını anlamak zordur. Üstelik ülkemiz yönetimi ABD yönetimi ile PYD VE YPG’ nin sahada ki varlığı ile ilgili görüşmeler anlaşma girişimleri içerisinde bulunduğu sırada Afrin in YPG ve PYD kadroları tarafından boşaltılmış olması Türk askerinin doğru dürüst çatışma görmeden Afrin’ e girmiş olması da ayrıca dikkat çekici bir konu oluşturmaktadır. YPG ve PYD’nin boşlattığı şehre giren kuvvetlerin ayrı bayraklar altında şehre girmesi şehre AL Bayrağımızın yanında ÖSO’nun alameti olan bayrağı denilen timsalinde çekilmesi kafaları daha da bir karıştıracak görünüm arz etmektedir. Şimdi kafamızda bir başka soru olarak şu nokta ortaya çıkmaktadır. Bu fetih edilen sahayı ÖSO yönetecek ise doğru dürüst bir teşkilatı bile olmayan ÖSO kendi masraflarını yöneteceği bu sahanın halkının ihtiyaçlarını hangi kaynaktan temin edecektir. Bu sahayı koruyacak denetim altında tutacak ana kuvvet Türk silahlı kuvvetleri olacak ise bu kuvvetlerin masrafı bizden çıktığı gibi ÖSO’ nun masrafları da bizden çıkacağından maliyemiz ve bütçemiz sırtına yüklenen bu ek kamburdan bu ek külfetten ne aman kurtulabilecektir. Bu ek masraflar halkımıza yeni vergiler yahut mevcut vergilere zamlar ekonomik hayatla ilgili yeni zamlar olarak mutlaka dönecek maliyemiz gibi halkımız da bu yükün altına sokulacaktır. Bu durum ne zamana kadar sürecek belli olamadığından halk olarak bu ferihin sevinci zamanla bizlere mutlaka yeni zorluklar yaşata bilecektir düşüncesindeyim. Hemen şunu belirtmek isterim ki Afrin harekâtı ve fethi hamaset açısından bir kısım insanımıza övünme imkânı sağlarken gelecek açısından Türk toplumunun tamamına yeni maddi yükümlülükler zorluklar getirecek bir fetih görünümü arz etmektedir düşüncesindeyim. Şurasını da vurgulamak isterim ki bazıları bu fetih ten o kadar memnundur ki adeta zafer sarhoşu olmuşlar bu sarhoşluğun tesiri ile koskocaman Çanakkale zaferini Afrin zaferi ile denk görme eşit tutma gafletini etraflarına yaymaya başlamışlardır. 250 bin şehide mal olan bir zaferi Türk silahlı kuvvetlerinin beyanı ile 46 kişilik şehit verilen Afrin zaferi ile bir görmek aynı saymak bence başlı başına bir hatadır. Çanakkale zaferi bir devletin yıkılışını 3 yıl geciktiren üstelik Türk milletine Mustafa Kemal gibi bir lideri bir kurtarıcıyı tanıma imkânı veren muazzam zafer denizcisi ile havacısı ile karacısı ile sivili ile kazanılan bir zafer nasıl olurda Afrin gibi mevzi bir zaferle denk görülebilir doğrusu şaşmamak mümkün değil. Çanakkale zaferinin olduğu günde Afrin zaferinin de gerçekleşmesi gerçekleştirilmesi. Çanakkale zaferinin kutlamalarında Afrin zaferinin de dillendirilmesi ayrıca dikkat çekici bir görünüm olmuştur. Afrin zaferinin bize son getirisi öyle anlaşılıyor ki Türk ordusunun orta doğudaki askeri harekâtlarına özen dirici tetikleyici bir hava yaratması olmuştur. Çünkü bu zaferin ardından ülkemiz insanı öyle görülüyor ki kazandığı yeni hamasetlerle orta doğu sahasında yeni askeri harekâtlarını gerçekleştirme hevesini arz etmeye başlamıştır bunun ve bunu sonuncu olarak da bir kısım insanımızın Sincar, Elbab, İzlip, Mümbic, gibi yerlerin fetih edilmesinden fethinden bahsetmeye başladığını görmekteyiz. Son olarak şunu vurgulamak isterim Afrin’in fethi yeni Osmanlıcılara topluma Osmanlıcılık ruhunu yeni Osmanlıcıların istediği sistemleri aşılama istedikleri ortamları aşılama yönünde bence önemli bir fırsat yaratmıştır çünkü bu fetih yeni fetihleri tetiklemeye yönelik bir görünüm ortaya koymaktadır. Birde bu fetih ve olası fetihler Cumhurbaşkanlığı öncesinde mevcut cumhurbaşkanımızın toplumca desteklenme olasılığını artıran bir faktör görünümü de sergileme görünümü ortaya koymuştur düşüncesindeyim.