güvenilir kaynak casibom giriş maritbet
SON DAKİKA
Hava Durumu

24 Temmuz Tarihinin Türklük, Türkiye ve Türk Basını Açısından Önemi

Yazının Giriş Tarihi: 24.07.2023 00:10
Yazının Güncellenme Tarihi: 23.07.2023 20:54

24 Temmuz tarihi milletimiz açısından hatta biraz daraltarak söylememiz gerekirse Türk milletinin önemli bir parçasını oluşturan bugünkü vatan topraklarımızla sınırlanan sahada yaşayan kesimi açısından önemli bir tarihtir. Bir başka deyişle bu günkü Türkiye Cumhuriyeti’ni oluşturan bireylerimiz açısından çok önemli bir tarih olarak 24 Temmuz’u vurgulayabiliriz. Çünkü bu tarih, kurtuluş savaşı dediğimiz şanlı bir mücadele destanını yaratan biz Türkiye Türklerinin bağımsızlığımızı vatanın ve dünyanın büyük sömürgen kapitalist ve emperyalist en büyük devletlerine kabul ettirmiş tasdik ettirmişizdir.

24 Temmuz tarihi devletimizin varlığının dünya kamuoyunda kabul edilmesinin temel dayanağı olan uluslararası bir anlaşmadır. Milletimiz tek başına Lozan Antlaşmasının bir tarafını oluştururken İngilizlere, Fransa, İtalya hatta Almanya, Sovyetler Birliği gibi pek çok Avrupa devleti bu anlaşma masasında karşımızda oturmuş karşı tarafı oluşturmuşlardır. Bu Lozan Antlaşması dediğimiz varlığımızı borçlu olduğumuz anlaşmada bugün Avrupa’nın batı dünyası dediğimiz devletlerinin hemen hemen hepsinin karşımızda yer aldığını söylemek hiç de yanlış değildir. Çünkü bütün bu devletlerin yerinde kurulduğumuz Osmanlı İmparatorluğu ile halledilmesi gereken yarım kalmış mesele ve hesaplarının bu antlaşma masasında bizden sorulduğunu görmek durumuyla karşılaşmışızdır.

Özellikle başta Avrupa devletlerinin hemen hemen tamamının ve pek çok farklı devletin sahip olduğu kapitülasyon hakları meselesi bizi bu antlaşmada şeklen de olsa bütün bu devletler karşısında masada tek başına bir tarafı oluşturmak durumuyla karşı karşıya bırakmıştır. Ama milletimiz kurtuluş harbi gibi ulusal bir mücadeleyi kazanan bir millet olarak kendisini bu başarılara ulaştıran başarılı, kararlı, milletini çok iyi tanıyan ve ona güvenen ulusal lideri Mustafa Kemal önderliğinde tek başına kalmış olsa bile Lozan Barış antlaşmasından başarı ile çıkmış istediklerinin hemen hemen hepsini muhataplarına kabul ve tasdik ettirmeyi başaran bağımsız bir devlet olmayı gerçekleştirmiştir.

Bundan 100 yıl önce gerçekleştirilen Lozan Antlaşmasının bugün imzalanışının yıl dönümünü yaşamaktayız. Ne yazık ki devletimiz ve milletimiz açısından çok önemli olan bu antlaşmanın maddelerine devlet ve millet olarak tam manasıyla sahip çıktığımızı varlığımızın tek dayanak noktası olan bu antlaşmayı koruyabildiğimizi söylememin zor olduğunun düşüncesindeyim. Bunun en önemli görüntülerinden birisi olarak bu antlaşmada karşımızdaki taraftan olmasına karşılık bu anlaşmaya imza koyarak tasdik etmeyen bu görüntüsü ile de bu antlaşmayı tanımayan bir ülke görüntüsü veren Amerika Birleşik Devletleri ile dostluk ve müttefiklik ilişkilerine girmemizin getirdiği şartları düşünmek mümkündür kanaatindeyim.

Öyle ki Lozan Antlaşmasında yer almayan bu ülke ile aramızda yapılan bazı ikili antlaşmaların Lozan’ın maddelerini ihlal etmeye uygun ortamlar yarattığını düşünmenin de mümkün olabileceği düşüncesindeyim. Kaldı ki ülkemiz yönetimleri özellikle son dönem yönetimleri Kıbrıs, Ege suları ve Ege adaları konusundaki bazı ihlal ve işgallere göz yummaları nedeniyle Yunanistan gibi bazı komşu ülkeler Lozan’ı ihlal ettiklerini medyadan öğrenmekteyiz. Söz konusu olan ülke Egede bize ait bir takım küçük adalara el koyup  (Medyada 18 civarında Ege adacığının son 10 yılda Yunanlılarca işgal edildiği bilgiler mevcuttur.) işgal etmekle Lozan antlaşmasını ihlal ettiği gibi batı Trakya’daki Türk azınlığının Lozan’da verilen haklarını da kısıtlayarak hatta Ege denizinde kara sularının genişliğini arttırarak FIR hattı konusunda yarattığı sorunlarla da Lozan antlaşmasını ihlal etmekte bence yöneticilerimiz bu ihlallere gerekli müdahale ve cevapları vermeyerek veremeyerek Lozan antlaşmasına yeteri kadar sahip çıkmamaktadırlar.

Ülkemiz yöneticileri yine özellikle son dönem yöneticileri fener Rum patrikhanesi konusunda da yeteri kadar Lozan hükümlerine sahip çıkmamakta fener patrikhanesine onun istediği ekümenlik statüsüne ulaşması çalışmalarına engel olma konusunda yeterli titizliği göstermeyerek de Lozan antlaşmasına olması gereken şekilde sahip çıkmamaktadırlar düşüncesindeyim. Bu arada Gürcistan sahasında Lozan’ın Batum limanı konusunda ülkemize tanıdığı haklara Azerbaycan Cumhuriyetinin bir parçasını oluşturan Nahçivan Cumhuriyeti üzerindeki garantörlük haklarımıza da gerekli şekilde sahip çıkmayı, bu konuda yapmamız gerekenleri yeterli şekilde gerçekleştirdiğimizi söylemenin de oldukça zor olduğu düşüncesindeyim. Hele hele Atatürk sonrası dönemden başlayarak Lozan’la halledemediğimiz önemli sorun olan Musul ve Kerkük sorununa hiçbir zaman Türk devleti ve milleti olarak gerekli şekilde sahip çıkıp gerekeni yaptığımızı söylemenin mümkün olmadığını düşünmekteyim.

Bu dün olduğu gibi bugünde devam etmekte Suriye’de Irak’ta hatta Mısır’da Filistin’de İslam Araplara arka çıkıp destek olmaya çalışan ülke yönetimlerimizin ne yazık ki Musul ve Kerkük Türkleri Türkmenlerine sahip çıkmada aynı titizliği gösterdiğini söylemenin mümkün olmadığı düşüncesindeyim. Bırakın Musul, Kerkük Türkmenlerini ülkemiz Musul’daki kendi toprağı sayılan konsolosluklarını dahi koruyamamıştır. Lozan antlaşması hükümleri ne yazık ki Suriye’de de ihlal edilmiş. Lozan’ın devletimize ve bize yurt dışında tanıdığı tek toprak olan Halep civarındaki Süleyman Şah türbesinin bulunduğu arazi parçası da bugün IŞİD gibi devlet bile olmayan bir terör örgütünün eline terk edilmiştir. Devam edecek…

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    logo
    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.