Bazen selamlaşma şekilleri bile, günümüz toplumunda sorun haline getiriliyor. Selamlaşma şekillerine göre, insana siyasi kimlik, dindarlık yaftaları hemen yapıştırılıyor. Halbuki kişi hangi deyimi kullanıyorsa, ona aynı deyimle selam vermek terbiye gereği değil mi?
Ben, merhabaya merhaba, günaydın diyene günaydın, sabah şerifler hayrolsun diyene, aynı şekilde selam veriyorum. Bazıları selamünaleyküm diyor, alıyorum selamını Aleykümselam…
Kimleri bu davranış şeklini, nabza göre şerbet olarak niteliyorlar. Bu tip görüşte önyargılılık yok mudur? Hoşgörülü olmamız gerekmiyor mu?
Niyazi Akıncıoğlu, “Selam” adlı şiirinde insanlara selamın güzelini vurgular:
“Selamın geçiyor belli,
Yeşerdi telgraf direkleri;
Seneler sonrası Ormanından ayrı,
Bir sevinçtir aldı kırlangıçları,
Rastgele öpüştüler
Düşünmeden günaha,
Öbür dünyayı,
Ben deli-divane olsam,
Çok mu görülür?
Selam dünyanın en güzel icatlarından birisidir. Selam, bütün ayrılıkları aşan, uzakları yakınlaştıran, buzları eriten, dostlukları pekiştiren, insanı insana kavuşturandır.
Yunus Emre ne demiş:
“Biz dünyadan gider olduk
Kalanlara selam olsun…”
İlhan Selçuk ise bir yazısında, “Derim ki selamın değerini bilelim, Selamünaleykümlere merhaba diyelim, sabah şerif hayrolsunlara günaydın çekelim, Esselamünaleyküm ve Rahmetullahlara da canı gönülden selamı sabahı eksik etmeyelim; Herkesin rüşvet alıp verdiği yerde bizler selam alıp verelim ki insanlık eksilmesin, dostluğun bereketini görelim.”
Selamımı almanız dileğiyle hepinize:
Merhaba, günaydın, iyi akşamlar, hayırlı sabahlar, Selamünaleyküm, Aleykümselam olsun ama, her ne kadar bazılarımız için bazı selamlarımızı “nabza göre şerbet!” diye nitelese de, hiçbirimizin selamsız kalmaması dileğiyle, şimdilik hepinize selamlar olsun.