Hikaye mi?
Bizde çoook...
Biz, hikaye anlatmasını bilmezsek, rahmetli Hasan Pulur Hocamın aktardığı hikayeler ne güne duruyor?
Bir tanesini alırsın, biraz allar pullar, sonra da yazıp birilerine yakıştırırsın.
Evet.
Ne diyordum, işte bu hikayelerin birinde geçen ülkenin birinde çok ünlü bir beyin cerrahı varmış. Bu cerrahın en büyük marifeti bozulan, çalışmayan beyinleri tamir etmesiymiş!
Diyelim ki, kafanız çalışmıyor, gördüğünüzü, duyduğunuzu okuduğunuzu anlamıyor veya unutuyor, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu algılayamıyorsunuz?
Hemen bizim beyin tamircisi doktorumuza gidiyorsunuz:
“Doktor Bey benim beynim çalışmıyor. Yaşar Hocamın yazdıklarını bile anlayamıyorum. Lütfen, benim beynimi tamir ediverin!”
Doktor hastasını yatıştırır:
“Dur bakalım, sakinleş, bir görelim de ondan sonra ne yapacağımıza karara varalım. Yat bakalım şu masaya!”
Adam yatar, doktor kafasını açıp beynini çıkarır:
“Yahu senin beynin beyinlikten çıkmış!” dedikten sonra, “senin beyninin tamir edilmesi şart...”
“Aman doktorum ne gerekirse yap!”
“Beynin on beş-yirmi gün bende kalacak. Bazı parçaları eksik, yedek parçacılara bakacağız, olmazsa ithal edeceğiz. 15-20 gün beyinsiz dolaşabilir misin?
“Ne yapalım, dolaşacağız!”
Cerrah adamın beynini kavanoza koyar, adımın kafasını diker ve adamı yollar.
Aradan 15 gün geçer, beyin tamir edilmiş ama bu kez hasta ortalıklarda yok!
Bir ay, 3 ay, beş ay oluyor adam yok!
Doktor, bir gün sokakta gezinirken bir kalabalık görür. Adamın birini alkışlayıp, “öl de ölelim, yürü de yürüyelim..” naralarıyla bir hengamedir gidiyor. Doktor biraz dikkat edince, bakmış, kürsüdeki adam hastası. Bir ara itişe kakışa kürsüye yanaşma fırsatı bulunca; “Beynini tamir ettim! Ne zaman alacaksın?” diye sormuş.
Adam:
“Çaktırma, istemem artık, sende kalsın, ben artık politikacı, oldum!”
Hikaye böyle bitiyor. Işıklar içinde uyusun rahmetti Hasan Hocam hikayenin sonunu şöyle bağlıyor:
“Şu hale bakın nasıl da uydurup yakıştırıyorlar değil mi? Hem olmayacak şeyleri? Hiç bu hikaye politikacıya yakıştırılır mı? Kim bilir hangi beyinsizin marifeti!”
Lafı uzatmayalım, en iyisi allayıp pulladığımız bu hikayeyi söyle bitirelim.
“Sürçülisan ettikse, af ola...”
Anlarsınız ya…