Ben, canım sıkkın olduğu zaman hikaye yazarım. Hemi de hikayelerin en suya sabuna dokunmayanlarını…
Evet, gün öyle bir gün ki devran öyle bir devran ki adama “canım” desen “canın çıksın” anlıyor. 2018’in gelen zamlarından sonra kimsenin burnundan kıl aldırdığı yok.
Siyasi liderlerin öfkeleri burunlarının ucunda, hele siyasi erkin başlarına sıkıysa kem gözle bak. “Gözün kör olun!” deseler amenna, vallahi isevi aleminin papazları gibi seni hemen “AFAROZ” ederler.
Amma velakin dilin kemiği yok deyip yine bir şeyler dememiz gerek. Demeye gerek yok yazmamız gerekirse Rahmetli Hasan Pulur Hocamızın bir yazısında bahsettiği “4 şeyden sakınacaksın” diye saydığı sakıncaları yazmak gerek. Halbuki bu sakıncalar bizi değil, siyasileri ilgilendirir diyerek başlayalım alıntımızı paylaşmaya:
“Bir şems-i şita yani kış güneşi… Kış güneşine çıkarsan üşür hasta olursun… İki, taife-i nisa yani kadınlar. Kadınlardan niçin sakınmak gerektiğini söylemeye gerek var mı? Üçüncüsü, nasihat-ı eda… Düşman nasihatı… Dördüncüsü de iltifat-ı ümera… Yani büyüklerin iltifatından sakınacaksın…”
Dördü de sakınılacak şeyler… Hele sonuncusu yok mu bize göre en tehlikelisi budur.
Niye mi?
Hele bir büyük sırtını sıvazladı mı, biraz düşüneceksin… Hele hele kendine ümera süsü verip akıldanelik yapmaya kalkan bu kişi siyasetçi ise iki defa düşüneceksin…
Birileri, “Düşünen kafalara zararlı fikirler üşüşür!” demiş. Bizim işimiz sadece yazmak. Zira, devletin başında olanlar, siyasi arenada boy gösterenler, bizden daha iyi düşünürler…
Var mı itirazı olan!
İsterseniz var deyin, vallahi Marmara çırası gibi yanarsınız!