Bizim değil, sizlerin bildiğiniz sade vatandaşlar çok olduğundan, bazı kendini bilmezler; “Öküzü çoban, sade vatandaşı da siyasetçi ” anlayışını sergileyince, siyasetçiler ile sade vatandaşların arasını açmak istemişlerdir!..
Bizim değil, sizlerin bildiği sade vatandaşı tanımayanların dediklerine boş verin. Bizim sadece vatandaşımız; geçim sıkıntısı çeker, işi denk olanlar halay çeker, siyasetçinin şatafatlı yaşantısını görünce içini çeker, 3600 ek gösterge bekleyenlerle, EYT’liler ise “Ya sabır” çeker!
Bildiğimiz sade vatandaşımız, hiç kimseye bir şey yapamaz. Gökten altın yağsa, iki metelik kapamaz. O kadar zekidir ki, çıkmaz sokaktan ana caddeye sapamız. Grev nedir? Eylem nedir? Hak arama nedir? diye sorarsanız, başı döner, yine ne oluyor diyemez!
Sade vatandaşımızın sorununu en iyi siyasetçiler biliyor. Çünkü sade vatandaş ezildikçe, siyasetçi çıkarını düşündükçe, demokrasinin ise erkekliği tuttuğundan, bazıları sade vatandaşlığı kabul etmez!
Siyasetçi veya sermaye sahibi, sade vatandaşın beklentilerini çözüm bulabiliyor mu? Uyuz kaşıntısına uğramış uydurma demokrasilerde, sade vatandaş şok olur. İşte bu nedenle anasından emdiği burnundan gelir. Ömrü boyunca sırtından yük eksik olmaz. Ezildikçe, sömürüldükçe kendinin seçim zamanı geldiğinde, değerinin arttığını sanır!
Sade vatandaş, bir Tanrı’nın kuluna, bir sermayedere, bir siyasetçiye: “Ben kimim bilmiyor musun?” diyemez.
Bizde sade vatandaşın hatırı seçimden seçime sorulur, ondan garisi sade vatandaş siyasetçinin nutku ile avunur.
Velhasıl kelam, Çetin Altan’ın tanımı ile:
“Ne demişler: Baş ol da, soğan başı ol, bir nazenin keman kaşı ol; kör ol, şaşı ol ama uyuz kaşıntısına uğramış uydurma demokrasilerin sade vatandaşı olma. Anandan emdiğin süt burnundan gelir ve herkes sana bakıp şöyle der:
“Hayat bu, elden ne gelir.”
Evet, biraz alıntı, biraz ilave ile yazımızın sonuna geldik.
Sürçü lisan ettiysek af ola.
ESİNLENME: Zurnada Peşrev Olmaz Adlı Kitap