Duymuşsunuzdur, bir fizikçi, bir kimyager, bir ekonomist, ıssız adaya düşerler. Açtırlar. Bir fasulye konservesi bulurlar. Ama nasıl açacaklardır?
Kimyager deniz suyu, yosun ve kumu belirli miktarlarda karıştırıp bir türlü patlayıcı yapmaya çalışır. Dener, patlamaz.
Fizikçi konserve kutusunu bir ağacın altına koyar ve ağacın dallarından birine bir taş bağlar. Hesaba göre o taşın ağırlığı ve düşüş açısıyla konserve kutusu açılacaktır.
O da olmaz.
Ekonomiste sorarlar:
Bizim kuşağın ekonomiyle imtihanı kumbaralarla başlar. Babanızın, annenizin veya
diğer aile büyüklerinizin el öpme günleri olan bayramlarda verilen harçlıkların bir kısmı muhakkak kumbaranın içini boylardı. Kumbara çling çling dolar, sen o paralarla bisiklet almayı düşünürken, kumbaranızın anahtarını anneniz çevirir, paralar dökülür…
Paralar sayılır ve anneniz:
Biraz daha biriktirmemiz gerekecek evladım. Ne yapalım şu fiyatlar yerinde durmuyor ki . Eh evladım enflasyon işte…
Zannederim enflasyondan bu kadar korkmamızın sebebi, o çocukluk yıllarımıza dayanır. Belki de ecdadımızın enflasyona “CANAVAR” adı vermesi bundandır…
Bu canavar biz emekli ve bordro mahkumlarının kabusudur. Allah başımızdan eksiltmesin, ülkemizin “damat” gibi ekonomistleri yıllardan beri bu canavarı bize musallat ettiler. Neredeyse enflasyonla yatıp enflasyonla kalkan ikiz kardeşlere döndük!
Yılların tecrübesine dayanarak şunu söyleyebilirim, “Sakın ola para biriktirmeye çalışmayın. Zaten üç kuruşunuz var. Paranla para kazanmayı bilmezsen kurdan filan anlamazsan, gününü gün ediver ve olduğu kadar günlük yaşamaya bak…
Ama yatırım yapmayı biliyorsanız. Siz yine de benim dediklerime kulak asmayın!