Sıradan Olmayan Bir Gün Neden Sevilmez?
Dikkat edin genelde sıradan olmayan, farklı sürprizlerle dolu, değişik günler -ama bakın burada başımıza bela gelme veya kötü bir şey yaşamayı kastetmiyorum- sürprizlerle dolu diyelim, işimize gelmeyen... Böyle günler nedense hiç sevilmez ve tercih edilmez. Ama nörologların yaptığı araştırmalar bize şunu gösteriyor ki; sıradan olmayan şeyler beyni çok güzel hazırlıyor. Neye hazırlıyor? Kriz anlarına, problem çözmeye, zamanı keza etkin yönetmeyi sağlıyor.
Şöyle düşünün ki; çok uzun bir yoldasınız, çok uzun bir yolculuk, yüzlerce kilometre gidiyorsunuz. Ne oldu? Kas hafızası var ve aslında tamamen, hiç düşünmeden, otomatik olarak, kilometrelerce uzunlukta bir yolda otomatiğe bağlamış bir şekilde hep aynı şeyleri yapıyorsunuz, değil mi? Sonra çok önemli bir kavşağa geldiğinizde, çok önemli bir viraja geldiğinizde peki ne yapıyorsunuz? Burada da şunu hepimiz yapıyoruz; müziğin sesini kısıyoruz, değil mi? Ya da arabadaki insanları susturuyoruz. "Bir dakika" diyoruz. "Sessiz olun" diyoruz mesela çocuk varsa, bir gürültü varsa. Neden? Neden odaklanma ihtiyacı hissediyoruz? Çünkü şimdi farklı bir şey yapacağız.
Şimdi daha çok dikkate ihtiyacımız var. Ve onu anlamaya ve özümsemeye ihtiyacımız var. Şimdi anladınız mı? Veya her gün aynı kişilerle aynı şeyi konuşuyoruz, aynı şeyi yapıyoruz diyelim ki. Ama sonra yeni birisiyle tanışıyoruz. Bu yeni tanıştığımız kişinin bizim için özel bir arkadaş olmasına gerek yok. Yani yeni tanıdığımız kişi ya da onunla yaptığınız sohbet, onun mesleği, onun konumu, onun durumu... Bir bakıyoruz ki o bizim günümüzü değiştirmiş, günümüzü şenlendirmiş. Ne oldu? Beynimiz, zihnimiz orada ve oraya odaklanmış durumda.
Bütün dikkatimizi oraya çektik ve beyin onu tanımlamaya, ona mesajlar yollamaya, onu anlamaya ve anlamlandırmaya uğraşıyor. Aslında hani şu "her zaman hangi elinizle dişinizi fırçalıyorsanız değiştirin, her zaman hangi yoldan gidiyorsanız yolunuzu değiştirin" şeklinde bize salık verilen tavsiyelerin ne kadar önemli ve ne kadar değerli olduğunu da buradan anlıyoruz.
Peki neden sevmeyiz farklılığı, peki neden sevmeyi sürprizleri? Çünkü bir nevi işimize gelmez, bir nevi konfor alanınızdan çıkmak istemeyiz. Çünkü yeni bir şeyi tanımlamak, kendini ona göre ayarlamak, kendini bu yeni şeye göre konumlandırmak... Bunların hepsi bizim için bir emek, bir zihinsel efor, zihinsel çaba demek. İşte bu bizim sıradan günleri sevmemiz, konfor alanımıza yerleşmemiz aslında bir nevi birer zombi gibi. Sabah uyanıp akşama kadar ne yaşadığımızın farkında olmadan, kimlerle ne konuştuğumuzu, sorduğumuzu doğru dürüst hatırlamadan, çevrede görüp duyduklarımızı, hislerimizi tanımlayamadan, otomatik olarak yaptığımız hareketlerden kaynaklanır.
Hayat boyu kolaycılığa kaçmak, hayat boyu garanticilik... Bunu güvenli alan sanmak, bunu bir verimli olmak sanmak, bunu aslında yaşamak sanmak, içine düşebileceğimiz en büyük hatalardan biri. Çünkü hayat bu değil. Hayat bizim ne getirirse kabule geçiş, bizlik bir şey varsa tecrübeye çeviriş, yeni hamilelerden hiç korkmayış, yaşayacağımız bir macera alanı aslında.
O zaman şunu söyleyebilir miyiz; sıradan geçmeyen günlerden korkmayın. Mutlaka bir mesajı, içinde kendi anlamı vardır. Sıradan geçmeyen günler beyni her zaman tetikte tutar. Beyin sağlığınız, zihin sağlığınız, sağlıklı düşünce yapımızın sürekliliği için çok gerekli bir şey. Beyni zorlamak, zihni zorlamak, düşünce kalıplarımızı sorgulamak, gerekirse değiştirmek, gerekirse anlamlarını bir daha sorgulamak, bizim için ifade ettiklerini tekrar sorgulamak, bunlar bize, beynimize iyi gelen şeyler. Bunlardan kaçmak bizi gerçekten bir nevi bitkisel hayatta tutacaktır. Yaşayan ölüye çevirecektir. Bu metaforu çok severim. Sadece fotosentez yapacaksak evet, her günü aynı yaşayalım. Ama gerçekten yaşayacaksak bence her anın bize değişik sürprizler getirmesi bizim için çok güzel bir mucize. Mucizelerle dolu bir hafta olsun, sevgilerimle...