Bu bilgiler ortaya koyar ki Trabzon havalisinin tarihinde etnik yapısında Kafkasyalı etnik grupların Pelasglar gibi ve onların devamı sayılabilecek uzantısı sayılabilecek etnik grupların önemli bir yeri vardır. Fakat ne olursa olsun Trabzon havalisinin etnik kökenini Orta Asyalı kavimlerden bir başka tabirle Turani kavimlerden uzak saymak mümkün değildir. Çünkü büyük Roma devrine kadar Trabzon havalisinde yaşayan yerli halklar bu sahaya ya Kafkasya üzerinden ya İran üzerinden ya da Batı Anadolu üzerinden gelmişlerdir. Buralara yerleşen halkların etnik kökeni mutlaka Orta Asya’ya Turani kavimlere dayanmaktadır. Nitekim Trabzon havalisi tarihinde isimleri geçen Boranlar, Gotlar, Avarlar da bu kökene dayanan kavimlerdir. Bu yüzden geçmişte olduğu gibi bugün de bu havalinin insanını Türklükten uzaklaştırmaya çalışan girişimler ve nazariyeler temelsizdir. Nitekim Boranlar ve Gotlar , Avarlar gibi kavimler hakkında bilgi veren kişilerin internet kaynaklarına yaptıkları bildirimlerde veya makaleler de bu kavimler şöyle tanıtılmaktadır. Boranlar hakkında, Gotlar ve Avarlar hakkında verilen bilgileri sıraladığımızda, bilgilerin şu şekilde verildiğini görürüz:
III. YÜZYILDA TRABZON’A SALDIRAN BORANLAR KİMLERDİR?
ÖZET
Gotlarla ittifak halinde Trabzon çevresine yaptıkları akınlardan, III. yy'da Karadeniz'in kuzeydoğu sahillerinde Boran adlı bir kavmin bulunduğunu anlıyoruz. Hakkında ayrıntı bulunmayan bu kavim, ancak bölgede daha sonraki aynı veya benzer isimli topluluklarla ilişkilendirilerek incelenebilir. Hem Batı bozkırlarında Kıpçak dünyası içinde, hem Oğuzlar arasında, hem de Moğol birliğinde bu isim etnik bir birim olarak geçmektedir. Trabzon'a saldıran Boranları bu sonrakilere bağlamak için haklı tarihi sebepler vardır. Muhtemelen İdil boylarının eski halklarından olan bu Türk topluluğu, Kıpçak yayılması ve daha sonra Cengizli istilaları sırasında yaşanan etnik süreçlere dahil olmuş ve Avrasya'nın çeşitli yerlerine dağılmış gözüküyor.
Burada, daha önce iki yerde kısaca temas etmiş olduğum bir konuyu açmak istiyorum.1 Milat’tan sonraki dönemde Batı Bozkırları’nda yaşayan halklarla ilgili genel, yaygın ve maalesef yanlış kanaatlere kapılmayarak, bu halklardan birisi olan Boranların İranî asıllı olduğu iddiasına peşinen itiraz ettik. Daha sonraki araştırmalarımız hem bunların İranî olmadığını gayet açık gösterdi, hem de o zaman ve zemin içinde Türklük aramanın gayet mantıklı olacağı noktasına ulaştık.
Erken dönem Boranlar hakkında haliyle fazla bilgimiz yoktur. İlk ve Orta çağlar Avrasya’sının örneği çok görülen yakamozvari halkları sınıfına girerler. Ara sıra belirip, aynı coğrafyada ama başka bir bölgede tekrar ortayla çıkmak üzere kaybolurlar. Bunların II. ve III. yy’larda Karadeniz’in kuzeydoğu köşesindeki düzlüklerde bulunduklarını anlıyoruz. Esas ses getiren faaliyetleri ise, Zosimus’ta geçtiği şekliyle, 257’de Ostrogotlarla bir olup, denizden gelerek Trabzon ve çevresine akın yapmaları olmuştur. Buradaki esas konumuz olmadığı için, dönemin Karadeniz dünyasındaki siyasi olaylarına temas etmeyeceğiz.
Vurgulamamız gereken şey, kuzeyden Batı Bozkırlarına çok güçlü olarak gelen ve neredeyse tüm Doğu Avrupa’yı kaplayan bir imparatorluk kuran Gotların onları müttefik olarak yanlarına almaları, en azından faaliyetlerinden haber veren yegâne kaynakta isimlerinin bir arada ve denk olarak zikredilmesidir. Bu bize Boranların, en azından o dönem için, herhangi bir etnik birim değil, göz ardı edilemeyecek bir halk olduğunu gösterir. Zaten 3000 yılın jeokültürünün gösterdiği üzere, Anadolu Karadeniz üzerinden çok fazla etkin tehdit almamıştır. Dolayısıyla buradan tehdide ve hele istilaya maruz kaldığı zaman durum ciddi demektir. Ayrıca da zaten tarihte, hele kaynakların oldukça sığ ve sınırlı bilgi verdiği bir bölgede ve zamanda, hiçbir veriyi göz ardı etme imkânımız yoktur. Doğu Slavlığının yeknesak bir etnik yapı oluşturarak Doğu Avrupa’ya hâkim olacağı ve nihayetinde güçlü bir devlet ile Asya’nın tüm kuzey ve ortasına hükmedeceği zamana kadar, Karadeniz’in kuzeyindeki hilal Asya’dan sürekli göç almıştır. Ancak bu göçler kalıcı ve büyük etnik bloklar oluşturamamıştır. Dolayısıyla bölge bir etnoslar mezarlığı haline gelmiştir. Eski kavimlerden hangilerinin günümüzdeki hangi kavimlerle izdüşümlerinin olduğu konusunda kesin bilgimiz yoktur. Hatta Alanlar ile şimdiki Osetlerin ilişkisi bile çok büyük tartışmaları barındırmaktadır. Yerliler olarak sayabileceğimiz Fin-Ugorların erken dönemdeki durumu hakkında ne bilgimiz, ne de ciddi varlık sergiledikleri konusunda bir ümidimiz vardır.
Başta Hunlar olarak doğudan gelen kimi kavimler hakkında kimilerince Eski Asyalı (Palaeoasiatic) sınıflamaları yapılmaktadır. Ancak bunları şimdilik sadece fikir hürriyetinden istifadeyle söylenmiş sözler olarak görmek durumundayız. Moğolların erken dönemde batıya hareketleri konusunda da cesaret verici ipuçları bulunmamaktadır. Hatta oldukça geç bir dönem olan Kıpçak çağında bile, Moğol, Mançu vs. oldukları iddia edilen Kay, Kun, Ölberli vs. kavimler karşımıza bütün kimlik vesikalarıyla Türk olarak çıkmakta, Uzakdoğulu kökenleri sadece ilk çıkış noktalarına dayandırılabilmektedir.
Doğu Avrupa’ya erken dönemde doğudan gelen ırklar içinde en fazla ve neredeyse tek şans İranî topluluklara tanınmaktadır. Bunun tarihi temeli Kimmer-Saka-Sarmat dünyasında, nihayet Sarmatlığın uzantısı sayılan AlanAs birliğinde görülmektedir. Kimmerlerin İranî oluşu iddiası ‘beyaz’ olmalarına dayanır (Kafkas veya Fin-Ugor kavimleri ne renkti?). Yaygın Batılı bilime göre siyah veya sarı ırktan olmadıkları müddetçe bunun aksini söylemek sözkonusu değildir. Sakalar ve onlarla aynı dili konuştukları belirtilen Sarmatların kimliğini İranî bir asla bağlamak da aynı ölçüde zorlamalar içermektedir. Kendi haline bırakıldığı zaman ise bunlar eski Türk kimliği içinde yerlerini bulmaktadırlar. İranîlikleri konusunda en fazla delilin bulunduğu sözde Alan-As halkı ise ayrı bir muammadır. Öncelikle bu ikisini birbirinden ayırmamız gerekiyor, çünkü kaynaklar daima ayırıyorlar. Macaristan’daki Yaş Sözlüğü hariç tutulursa, Aslar kaynaklarda daima Türk olarak sınıflanıyorlar. Alanların dillerinden kalıp, tamamına yakını kişi adı olan kelimeler içinde ise Türkçe ile açıklanabilenler ezici çoğunluğu oluşturmakta, buna karşılık İranî dilde açıklanabilen tatmin edici bir kelime neredeyse bulunmamaktadır. Burada Alanların Türk asıllı olduğu gibi aceleci ve peşin bir hükümden yana değilim.