6 A — MUSTAFA I. (1591 - 1639): 19 Mayıs 1622 Perşembe günü, ikinci defa hükümdar olmuştu. Süresi: 1 sene, 3 ay, 22 gün'dür. Kirksekiz yaşında iken 20 Ocak 1639 tarihinde ölmüştür. İkinci defa Padişah olduğu zaman ki yaşı 31-32 idi. Hal'i: 10 Eylül 1623 Pazar günüdür. Hayatından onbeşinci padişah olarak bahsedilmiştir.
— DÖRDÜNCÜ MURAD (27/7/1612 - 8-9/Şubat/1640): Babası Birinci Ahmed, Annesi Mahpeyker (Kösem Sultan)dır. Osmanlı tahtının onyedinci pâdişâhıdır. 11 sene, 1 ay, 15 günlük iken (12 yuş içinde) 10/9/1623 tarihinde pâdişâh oldu. Bu görevde, 16 yıl, 4 ay, 29 gün kalmıştır. 27 yıl, 6 ay, 13 günlük iken (28 yaşı içinde) vefar etmiştir.
Osmanlı Pâdişâhları içinde şiddeti, enerjisi, zekâsı ve faaliyetleri ile an fazla göze çarpan hükümdarlardan biridir.
«Sultan Murad râbi oldu pâdişâh» Mısraı, ebced hesabiyle tahta cülus tarihi olan hicri 1032 yılını gösterir. Sultan Murad, uzun boylu, dolgun yüzlü, beyaz tenli, siyah saçlı, gözleri büyük ve tehdit eden bir bakıştadır. Cülûstan beş gün sonra, Sultan Murad’ın sünnet merasimi yapılmıştır. Eski Ocaf< kethüdası Bayram ağaya Yeniçeri ağalığı ve Çeşteci ağaya da Mısır valiliği verildi. Esad Efendi Şeyhülislâmlığa getirildi.
Murad IV. küçük olduğu için devlet işlerinden anlamıyordu. Bu yüzden devlet ve memleket işleri annesi Mahpeyker Kadın yürüttü. Yeniçeriler ve Sipahiler, iyice yoldan çıkmışlardı. Devletin buyruklarını dinlemiyorlardı. Öldürülen Genç Osman’ın öcünü almak için Erzurum Valisi Abaza Mehmed Paşa ayaklanmıştı. Celâliler, Anadolu’yu kasıp kavuruyorlardı. İranlIlar Bağdat ve çevresini zapdetmişlerdi. Memuriyetler para ile satılıyordu. Yeniçeriler işlerine gelmeyen devlet adamlarını zorla yerlerinden attırıyorlar, hattâ Hafız Ahmed Paşa gibi değerli vezirleri padişahın gözleri önünde öldürmekten çekinmiyorlardı. Bu hallere 21 yaşına kadar dayandı. Aynı yaşta yönetimi eline aldı. İstanbul'da ne kadar zorba varsa hepsini öldürttü. İçki ve sigara içilmesini yasak etti. Buyruklarına kim karşı geldiyse hiç acımadan öldürttü Rüşvet alan, halka kötülük eden idare adamları iş başından uzaklaştırdı. Celâlileri yok etti.
Murad IV., iyi ata biner, güzel silâh kullanırdı. Bu sebepten sarayda oturmaktan hoşlanmazdı. İranlılar'ın aldığı yerleri tekrar ele geçirmek üzere İran üzerine iki sefer açtı. Revan'ı (Erivan) İranlılar'dan aldı (1635). Ondan sonra Bağdat üzerine yürüdü. Yıllardan beri alınamayan Bağdat'ı, uzun bir kuşatmadan sonra fethetti (1638). Bu yüzden kendisine BAĞDAT FÂTİHİ» denildi. Bu başarılar üzerine İranlIlar barış istemek zorunda kaldılar. Onlarla «KÂSR-I ŞİRİN ANDLAŞMASI»nı yaptı (1639). Bu zaferlerin hatırası olmak
üzere Topkapı Sarayına Bağdat Kasrım ve Revan Köşkünü yaptırdı. Fazla içki içtiğinden siroza yakalandı ve 28 yaşında öldü. Ölüsü, babası Birinci Ahmed’in Türbesine gömüldü. Babasının kardeş öldürme kanununa rağmen İbrahim’den başka diğer kardeşlerini öldürttü. Daha genç yaşında iken şiirle iştigale başlamıştır. Bağdat muhasarasiyie meşgul İken müşkül durumlara düşen Hâfız Paşa'nın padişaha hitaben yazdığı:
Aldı etrâfî aduv imdada asker yok mudur?
Dîn yolunda baş virir bir merd-i server yok mudur?
Mısralariyle başlayan ârizesine genç hükümdar şu mısralarla cevap vermiştir:
Hafıza Bağdad'a imdat itmeğe er yok mudur?
Bizden istimdat idersün sende asker yok mudur?.
Dördüncü Murad, Yavuz Selim mukallidi idi. Fakat Yavuz’un ruhundaki asalet onda yoktu. Bununla beraber Osmanoğulları arasında, belli başlı bir şahsiyet olduğu ve devleti ciddî surette ıslah
ederek disipline soktuğu inkâr edilemez.
— SULTAN İBRAHİM (5/KASIM/1615 - 18/AĞUSTOS/1648) Onsekizinci Osmanlı Padişahıdır. Babası Birinci Ahmed, Annesi Mahpeyker (Kösem Sultan) dır. 24 sene, 3 ay, 5 gün iken 25 yaşı içinde) hükümdar olmuştur. (9/Şubat/1640). Tahtdan indirildiği talih ise, 8/Ağustos/1648 Cumartesi, görevde 8 sene, 5 ay, 28 gün kalmıştır.
Dördüncü Murad, sekiz senelik kanlı padişahlığı devrinde kardeşlerini, yani şehzâde «Beyazid, Süleyman ve Kasım»ı idam ettirmişti. Yeğane sağ kalabilen İbrahim üç kardeşinin feci âkibetlerini biliyor ve ölüm sırasının kendisine gelmesini bekliyordu. Binaenaleyh her gün ecel teri dökerek yaşamıştı. Hergün kapısının arkasında cellâtların ayak seslerini dinlemiş, karanlıkta kımıldayan en küçük gölgeyi cellât zannederek korkudan titremiş, kapalı, kilitli bir odada yıllarca ölüm korkusu içinde, cellât kemendinin boynurıa geçeceği anı beklemişti. İbrahim'in bütün mevcudiyetine müthiş bir korku, kardeşi Murad'ın korkusu hâkim olmuştu. İşte şimai, böyle bir şehzâde, korkudan felce uğramış, sinirleri bozulmuş bir
şehzâde Osmanlı tahtına geçecekti.
Dördüncü Murad, ölür ölmez Silâhtar, Çuhadar ve diğer hademe-i hassa, Murad'ın nâşını bir şal ile örtüp derhal durumu Vezir-i Âzam Kemankeş Kara Mustafa Paşa’ya bildirdiler. Bir taraftan vezir-i âzam gele dursun, kapı ağası hemen şehzade İbrahim'in mahpus bulunduğu odaya giderek ona saltanatı müjdeledi.
— Şehzâdem, mübarek başınız sağ olsun, biraderiniz Sultan Murad, dâr-ı bekaaya gitti. Taht-ı Saltanat sîzindir, buyurun dedi, ihtimal ki, vakitsiz olarak kapısı açıldığı için İbrahim, cellâtlar geldi zanniyle korkudan bir köşeye büzülmüş titriyordu. Gözünün önünde kardeşlerinin boğulduğunu görür gibi oluyordu. Sultan Murad'ın öldüğüne aslâ inanamadı. Korkudan ihtilâl içinde olan beyninde belki de Sultan Murad’ın kendisini tecrübe etmek istediği vehmi hâki moldu. Karanlık odasının köşesine kaçarak :
Siz bana mekr-ü-â! idersiz, bana taht-ı saltanat gerekmez. Karındaşım sağ olsun, benden ne istersiniz?
Sözleriyle dışarı çıkmaktan şiddetle imtina etti. Bunun üzerine, bu defa valide sultan geldi, tatlı bir dille :
Arslanım, başın sağ olsun, gel çık!
Dedi ise de, Sultan İbrahim hiç oralı değildi. Köşesine büzülmüş kafiyen dışarı çıkmıyor ve durmadan «Karındaşım sağ olsun bana taht-ı saltanat gerekmez» diye söyleniyor, titriyordu. Bu defa valide sultanla Kapı - Ağası koltuklarına girerek zorla, âdeta sürükleyerek dışarı çıkarmağa çalışırken :
Gidiniz, varın kendiniz nazar eyleyin...
Dediler, güçlükle dışarı çıkardılar. Sarayın içinde demir kapının önünde Sadrazam durmakta idi. Kapı - Ağası sadrazamı görür görmez telâş içinde kaldı ve :
Tiz haber gönderin, sâhib-i devlet (Yeni Sadrâzam) taşra buyursunlar ki, şehzâde hazretleri kendilerini Bostancı başı zannederek korkmıyaniar... Çünkü bu mahalle, bostancı başından gayri kimse giremez. Bostancı - başı, icabında cellâtlık görevi gören kimsedir. Bunun üzerine vezir-i âzam dışarıya çıkarak Sultan Murad’ın nâşının bulunduğu oda kapısında beklemeğe başladı. Sultan İbrahim'i de oraya götürdüler ve Vezir-i Âzami göstererek :
Lâlan budur Pâdişâhım!
Diye tarif ettiler. Sadrazâm Kara - Mustafa Paşa da yer öpüp tâziyet etti. Sultan İbrahim hâlâ «Bana mekr-ü âl idersiniz» diye direnmekte ve yanındakiler de Sultan Murad'ın vefat ettiğine yeminler ederek inandırmağa çalışmakta idiler ve:
«Hak teâlâi ol yerde yattıkça size ömür vere. Taht-ı saltanat mübarek olsun!» diyorlardı. Nihayet Sultan İbrahim’i ölünün bulunduğu odaya sokabildiler ve yüzünü açtılar. Sultan İbrahim bu sararmış ve cansız çehreyi gördü, inanır gibi oldu ve Murad'ın yüzünün örtülmesini emretti, örttüler döndü taht odasına doğru yürürken kapıdan tekrar geri döndü. Hâlâ içinde bir şüphe vardı. Yoksa Sultan Murad yalancıktan ölü taklidi mi yapıyordu Geri döndü. Ölünün yüzünü bir kere daha açtırdı, dikkatle baktı, öldüğüne kafi
olarak kani olduktan sonra taht odasına geçti ve ellerini kaldırarak :
«Elhamdülillah Yarab ki, bencileyin abbd-i zâîf-i (zayıf kulunu) bu makama lâyık gördüm» dedi ve geçip tahta oturdu. Taht üzerine oturduktan sonra :
«Yarap! Eyyamında ümmet-i Muhammedi hoşhal eyle ve birebirimizden hoşnut eyle! diye dua etti.
Ertesi günü bütün vezirler, ulemâ ve erkân huzuruna taht kuruldu. Pâdişâh siyah şemle sarınmıştı. Orada olanların hepsi de matem alâmeti olarak kavukları üzerine siyah bağladılar. (1)
Osmanlı tarihinin en feci rüşvet devri Sultan İbrahim zamanına tesadüf etmektedir. Başta pâdişâh olmak üzere herkes rüşvet alıyor, devlet makamları para ile satılıyordu. Muslihiddin adlı birisi Şam kadılığını on dokuz bin kuruşa satın aldı. Abdurrahman Celebi Selânik kadılığını on bin kuruşa satın aldı. Hanefi Efendi kırk kese akçe vererek Anadolu kazaskeri oldu.
Bir tarafta zevk sefa, diğer tarafta memnuniyetsizlik son haddine vardığı gibi GİRİT CENGİ'de devam ediyordu. Nihayet kendisi tahtdan indirilip yerine yedi yaşındaki oğlu Dördüncü Mehmed geçirilmiş. İbrahim’de bir süre saray hapsine alıkonulduktan sonra öldürülmüştür.
Tarihlerimizde «DELİ» diye anılan Sultan İbrahim'in, halkın ekmeği ve geçimi ile ilgilendiğini görüyoruz. Girid Seferi için her gün tersaneye gelip bizzat donanmanın hazırlanmasına ne kadar yakından alâka gösterdiği bilinmektedir. Demek ki, hadd-ı zatında tarihlerin tasvir ettiği gibi olmayıp, memleket işleriyle meşgul olmağa müsteitti. Etrafı onu çileden çıkarmakta çok âmil olsa gerektir.