Ayasofya’nın altından başlayıp şehrin değişik yönlerine uzanan Ayasofya dehlizlerinin bizim tarafımızdan bilinmeyen kısımları olduğu düşünülürse Bizans’ın yer altında oluşturduğu yaşam köşelerinin yolları tam manasıyla bilinip tespit edilmediği ve egemenlik kazanmış patrikhanenin devam ettiği düşünülürse İstanbul’un her yönüyle fethinin tamamlandığını söyleyebilmek ve İstanbul’un her sahasını biz Türklerin elinde olduğunu söyleyebilmek ne derece mümkündür?
Bu yüzdendir ki Ayasofya’nın bütün kısımlarının tarihçiler tarafından iyi bir araştırmasının yapılıp yer altındaki bölümlerinin de tespit edilmesinin de gerektiği düşüncesindeyim. Umarım tarihçilerimiz de bu yönde başarılarıyla bu fethi tamamlar.
Şunu da vurgulamak isterim ki, Ayasofya camiinin kutsallık açısından İslami açıdan diğer camilerimizden farklı bir özelliği olmaması gerektiği düşüncesindeyim. Bu yapının bizim eserimiz olmadığı ancak mimar Sinan’ın katkılarıyla bize mal olabilecek özelliklere sahip kılındığını da düşünmemiz gerekir.
Bu konudaki bazı yazılarımda Fatih ’den sonra gerçekleşmiş şekilde gösterilen bir anlatıma da değinmek isterim. İstanbul’un fethinden sonra fatih Ayasofya’ya girdiğinde bazı askerlerin hapiste bulup getirdikleri bir papazdan bahsedilir.
Anlatıma göre Fatih ona sorar “Seni niye hapse attılar” papazın verdiği cevap İstanbul’un sizin elinize geçeceğini rüyamda görüp belirtiğim için imparator eliyle hapsedildi. Fatih “Madem rüyanda gördüğün şey gerçekleşiyor bir de bizim için rüyaya yat İstanbul bizim elimizden ne zaman çıkacak onu söyle” deyip papazı rüyaya yatırmıştır.
Güya uyanan o papaz Fatih’e “Sultanım İstanbul siz Türklerin elinden hiçbir zaman savaş yoluyla alınamayacaktır. Ancak korkarım zamanla siz bu şehri para karşılığında Avrupalılara devredeceksiniz” demiştir. Rivayette olsa hikayede olsa bu kehanetin ilk evresi gerçek olmuştur. Çünkü İstanbul’u savaş yoluyla 1. Dünya harbi sonunda ele geçirip işgal eden Avrupa devleti Atatürk ve Türk ordusu eliyle İstanbul’dan çıkarıp şehrin Avrupalılara silah yoluyla devredilmeyeceğini göstermiştir.
Çünkü Mustafa Kemal ve Türk ordusu İstanbul’un ikinci fethini ve gerçek fethini tamamlamış, Bizans’ın dinsel açıdan devamı olan patrikhanenin bağımsızlığını ortadan kaldırıp onu Eyüp kaymakamlığına bağlı onun kontrolünde bir dini kurum haline getirmiştir.
Ama bugün yaşadığımız ekonomik zorluklar nedeniyle dışarıdan aldığımız yardımlar nedeniyle yaşadığımız parasal sorunlar Türkiye Cumhuriyeti’nin patrikhane üzerindeki kontrolünü gevşetmiş görünmektedir. Patrikhane ekümenik kazanırken İstanbul’un Türk hakimiyeti açısından tehlike yaratmaktadır düşüncesindeyim.
Bu arada Hristiyan vakıflarına tanınan haklar ve imtiyazlar da patrikhanenin gücünü ekümeniğini kuvvetlendirir görüntüler kazandırmaktadır kanaatindeyim. Umarım Fatih’in rüyaya yatırdığı papazın son kehaneti gerçekleşmez.
Ancak şunu da vurgulamak isterim ki devletimizin yöneticilerinin gerçekleştirmek istedikleri İstanbul’a kanalı projesi de İstanbul’un ve çevresinin para yoluyla bizden çıkmasına hizmet etmez. Bütün bunlardan sonra vurgulamak isterim ki hamasi seremonilerle İstanbul’un fethinin kutlanması biz Türklere yeteri faydayı sağlamayacağı görülür, İstanbul fethinin bizlere getirdiği faydalar yanında zorlukları da kavrarız.
Hepsinden önemlisi Mustafa Kemal’i İstanbul’u ikinci defa fethi olan İstanbul’un işgalden kurtuluş tarihi de aynı önem ve özenle kutlanır. İstanbul’un her iki fethi de milletimize kutlu olsun ve bu iki fetihte de önemli rol oynayan Fatih ve Mustafa Kemal gibi değerlerimizin, onlar gibi onlara yardım ederek bu fetihlerin gerçekleşmesinde görev yapmış, bu icraatlar sırasında veya bu icraatlarından sonra vefat etmiş bütün emeği geçenlerin ruhları şad olsun ve İstanbul ebediyete kadar Türk vatanı gibi biz Türklerin elinde kalsın.