Bilhassa Kerbela faciasından sonra Peygamber’in soyundan hilafet mücadelesi Abbasoğulları denilen amcası Abbas’ın Sülalesinin tekelinde kalmıştır. Emeviler bu kadar uzun süre hilafet makamında kaldıktan sonra çıkan Ebamüslim isyanıyla hilafet makamını Abbasilere kaptırınca artık hilafet makamı 1517 ye kadar bu soyun tekelinde kalmıştır. Ebubekir’in halife seçilmesi ile başlayıp Hz. Hasan’ın hilafeti Muaviyeye devretmesine kadar geçen dönemdeki halifelik makamı gerçekten esas olarak kabul edilen İslam halifeliği dönemidir.
Bu 30 senelik döneme İslam dünyasında Hülafa-i-raşidin dönemi denir. Hz. Muhammed bir hadisinde benden sonra hilafet 30 senedir dediği için belirtilen süreye denk gelen bu seneler arasına denk gelen halifelere gerçek halifeler denir. Onların dışında kalan Emevi ve Abbasi halifeleri ve Osmanlı halifeleri gerçek halife mahiyetinde görülmezler. Haliyle Emevi ve Abbasilerin devamı sayılan Osmanlı halifelerinde tam manası ile İslam’ın istediği tarzda tam manası ile halife değildirler dersek yanlış bilgi vermiş olmayız düşüncesindeyim.
Buna rağmen Emevi ve Abbasi halifelerinin Osmanlı halifelerine nazaran daha halife sayılma şansına özelliğine sahip olduklarını söyleyebiliriz kanaatindeyim. Çünkü bu halifeler Osmanlı halifelerine nazaran halife seçilme şanslarını daha fazla miktarda taşımakta ve uhdelerinde bulundurmaktadırlar. Halife seçilmelerinde ana şartlarından biri olan Kureyş kabilesi mensubu olmak Emevi ve Abbasi halifeleri için söz konusu olabilirken Osmanlı halifeleri için bu şart imkansızdır. Çünkü Emevi halifeleri ve Abbasi halifeleri Arap olup Kureyş ırkına mensupturlar.
Ancak Osmanlı halifeleri Türk veya melez olmalarına karşılık Kureyş ırkının kan ve özelliklerini taşıyamamaktadırlar. Çünkü Arap ırkı mensubu değildirler. Her ne kadar bazı tarihçiler Yıldırım Beyazıt’ın eşlerinden birini Mevlana’nın torunu olanı Kureyş’e bağlamakta ve ondan gelen kanla Osmanlıları Kureyş ile irtibatlandırmaktalarsa bu bağı kurma oldukça yapay kaçmakta hatta aslı olmadığını ileri suren çevreler bile bulunabilmektedir. Bu neden ile eğer halife olmak için Kureyş ırkı mensupluğu şart ise Osmanlı padişahları hiçbir zaman halife olamamışlardır demektir. Kaldı ki halife olacak kişinin Osmanlıda halife olarak görünen kişilerin bazıları sabi veya çocuk denecek yaşta yahut akıl hastası denilecek özellikte bulundukları vaziyetlerde halife makamında oturduğu görülmüşlerdir.
Bu durumda bulunmaları da onların halife olmadığının işaretidir. Bütün bunlara rağmen Osmanlı devletinin padişahlarının halife sayıldığı dönemi 1517 yılında başlatan tarihçiler Yavuz Sultan Selim’in Memlük Devletini yıkıp son Abbasi halifesini Mısır’dan İstanbul’a getirerek Ayasofya Camiinde yaptığı bir tören ile ondan halifeliği devraldığını söylemektedirler. Ancak bu konuda tarihçiler arasında tartışmalar mevcuttur. Gerek yerli gerek yabancı bazı tarihçiler böyle bir devralma töreni yapılmadı, böyle bir olay görülmedi derken bazıları böyle bir olay mevcuttur demektedirler.
Yine bazı tarihçiler Yavuz Sultan Selim Han ve ardılları halifelik şanını unvanını dış politikada gerçekleşen yazışmalarda hiçbir zaman kullanamadılar derken bazıları bunun aksini söylemekte bazıları halifeliğin makam olarak Yavuz’la birlikte Osmanlı dış siyaset protokolünde iç siyaset protokolünde de siyaset aracı olarak kullanıldığı söylemektedirler. Şahsi kanaatim bunun kullanılmadığını söyleyenlerle aynı yoldadır.
Bende bazı tarihçiler gibi Osmanlıda hilafet makamını adının Osmanlı sultanlarını dış mihrakların baskısı altında iyice bunaldıkları sırada dış güçlerin kendilerinden Osmanlı topraklarından bilhassa Müslüman topraklarından koparmalara başladığı sırada hilafet adını kullanmaya başladıklarını düşünmekteyim. Hakikaten de tarih sahnesine baktığımızda yükselme devri padişahlarının hilafet makamını yani halifelik sanını kullandıklarını hiçbir zaman görememekteyiz. Osmanlı padişahlarının kendilerini halife görmeyi Kırımın Rusların eline geçmesini sağlayan anlaşma sırasında ilk kez kullandıklarını görmekteyiz.
Ondan başlayarak bil hassa ikinci Abdülhamit ve ardılları halife olduklarını sık sık dile getirip dünya siyasetinde isimlerini duyurmaya kendilerine dünya siyasetinde yer açmaya çalıştıklarını görmemiz mümkündür. Sonuç olarak şunu söylememiz yerinde olacaktır diye düşünmekteyim. Bizzat peygamber hadisi ile vurgulanan gerçeğe baktığımızda peygamberin hadisinde belirtilen halifelik süresine baktığımızda Hz. Hasan’ın halifelikten çekilme tarihine kadar geçen sürede halife olanlar dışında halife olanları halife kabul etmenin doğru olmayacağı düşünülürse Kureyş mensubu olmayanların halife olamayacağı düşünülürse Osmanlı padişahları hiçbir zaman İslam dünyası acısından gerçek halife olmamışlardır. Devam edecek…