Bugün içinde yaşadığımız toplumsal şiddet konusunda Galtung isimli yazar, fiziksel olarak ve aynı zamanda kültürel biçimleri ile yapısal olarak söyle tanımlar.
Doğrudan şiddet: fiziksel saldırılar, kolluk şiddeti, gözaltında kötü muamele vb.
Yapısal şiddet: Adaletsiz yasalar, gelir eşitsizliği, derin yoksulluk, fırsat eşitsizliği sistemli ayrımcılık... Kültürel şiddet: medya, din, ideoloji ya da eğitim yoluyla bu adaletsizliklerin meşrulaştırılması.
Halk psikolojik travma alıyor: Sürekli korku, umutsuzluk, depresyon yaygınlaşır. Aile, komşuluk, arkadaşlık bağları zayıflar (toplumsal çözülme) Baskı altındaki toplumlarda yatırım ve üretim düşer (ekonomik gerileme) Sanat, düşünce, akademi susar, otosansür yaygınlaşır (kültürel baskı)
İktidar ve şiddet uygulayanlara da sonuçlar ağırdır.
Ahlak çöküntüsüyle zorbalık sıradanlaşır,
Şiddeti içselleştiren kişiler vicdan ve moral çöküntüsü yaşar. Baskıcı sistemler an gelir, içte-dışta meşruluklarını yitirir. Uzun erimde korkuya dayalı iktidar birden (ani) kırılma ile çökebilir; (Buna siyasal kırılganlık denilebilir.) Demokrasi çiğnemleri (ihaleleri) yaptırımlara ve uluslararası yalıtıma yol açar.
Ahmet Saltık, ise Galtung’un bu açıklamalarından sonra hemfikir olduğumuz yazılımın sonunda şöyle bir cümle ile konuyu özetler:
“Türkiye şiddetle değil, HAK, ADALET, ÖZGÜRLÜK, EŞİTLİKLE yeniden kurulabilir.”
İşin doğrusu da bu. Çünkü tüm istemler, daha doğrusu ülkede CHP’nin önderliğinde yaşanan halk hareketi yukarıda açıklamaya çalıştığımız kavramların ortadan kaldırılması ile ilgilidir...
Esen kalın