SON DAKİKA

DİZİ SERANOMİSİNİN ARDINDAKİ TARİHİ GERÇEKLER

Yazının Giriş Tarihi: 18.12.2020 21:48
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.12.2020 21:48

Fermanın üçüncü bölümünde, olayın, “Vak’a-i Hayriyye”nin tafsilatı üzerinde durulmuştur: Devletin zayıf kalması ve kendini savunamaması tehlikesi karşısında, Şeyhulislamlıkta yapılan toplantıda, bütün devlet erkânı” ilmiyye sınıfı mensupları, Ocağın bütün yönetici subayları hazır bulundukları halde, konu müzakere edilmiş ve herkesin ittifikıy1a, düzenli bir askeri sınıfın oluşturulmas ve düşmana karşı çıkılmasi kararlaştırılmıştır. Bu düzenli asker, bir defa dinin gereklerini yerine getirecek ve devlete itaat edecektir. Ondan sonra, düşman ordularinın başarısını intaç eden ta’lim ve savaş tekniklerini öğrenmeyi gaye edinecekti. Bunlar olursa bu askerin başaramaması için bir neden yoktur. Bu maksatla, Yeniçeri Ocağının eski usul ve kanunlarının hiç birine halel gelmemek üzere, her Yeniçeri Ortası’ndan yüzellişer kişinin ulüfeli, ta’lim edecek “Eşkinci” asker yazı1masina yine ittifakla karar verilmiş ve her kim bu karara karşı gelir, muhalefet ederse tecziye edileceği ilan edilmiştır. Bu hayırlı işe teşebbüsle Eşkinci yazılan neferlere yeni elbiseleri dağıtilarak dualarla ve nasihatlerle talime başlanmış fakat yeniçerilere bu nasihatletin hiçbiri fayda etmemiş, tekrar ayaklanmışlardır. Önce Ağa Kapısı’na, sonra Bab-ı a1i ve sair mahalleri basarak yağma etmişler, ele geçirdikleri Kur’an-ı Kerim’i bıçakla parçalayarak devletin kendilerine vermiş olduğu silahlarla devlete baş kaldırmışlar dır. Fermanın sonunda da, bundan böyle yeniçeriliğin kadırıldığı, bu adın artık anılmayacağı, Yeniçeri Ocağı yerine yeni bir kanun ve nizamla “Asakir-i Mansure’i 45 Muhammediyye” ünvanıyla yeni bir askeri sınıf oluşturulacağı ifade edilmiştir (Beyhan,1999:264). Yüzyıllarca Osmanlı’nın şan ve şevketini sağlamış olan, fakat sonunda bir çete şekline girerek devleti çıkmaza sokan Yeniçeri Ocağı bu suretle hatalarının ve kabahatlerinin ağırlığı altında birkaç saat içinde ezilmiş oldu(Karal,1947:153). 1329 yılında Orhan Gazi’nin eliyle kurulan Yeniçeri Ocağı 497 yıl yaşadıktan sonra, 1826 yılı Haziran ayının on beşinci gününde tarihe karışmış oluyordu. Yeniçerilerin ortadan kaldırılması, devlet mekanizmasında gerekli bir düzenlemeye gidilmesinin ilk adımını oluşturdu. II. Mahmud’un 1826 yılında Yeniçeri Ocağı’nı kaldırması, sadece bir askeri reform teşebbüsü değil, aynı zamanda klasik Osmanlı sistemini oluşturan siyasi-idari, sosyo-ekonomik, adli-hukuki, eğitim ve benzeri tüm kurumlardaki köklü değişimin de başlangıç tarihi olarak da kabul edilebilir (Cihan,1999:9). Onlara ne olursa olsun, Osmanlı tarihine Vaka-I Hayriye olarak geçen bu olayın Osmanlı İmparatorluğu’nda modern reformun asıl başlangıcını teşkil ettiği bir gerçekti. Sultan II. Mahmud’un önderliğinde gerçekleşen bu olay, bundan sonra nasıl bir yol izleneceğini belirledi. Artık geleneksel Osmanlı kurumları, iyileştirılmiş bile olsalar, korunmadı ve onların yeni kurumların oluşturulmasını engelleyecek ve hatta eski kurumlarda yapılacak yeniliklerin boyutlarını sınırlayacak bir konumda olmalarına izin verilmedi. Artık, 1808’de III. Selim’in tahtan indirilmesi ve Nizam-ı Cedid’in yok edilmesinde gerçekleştiği gibi, işlerin eski usulde yapılışı ve eski teknikler üzerindeki tekelleri sayesinde yüksek mevkılere gelen eski Yönetici Sınıf mensupları kendi pozisyonları tehdit edildiği zaman reformcuları yok etmek için Yeniçerileri çağıramıyorlardı. Artık reformcular, çabalarını Yönetici Sınıfın askeri kesimini modernleştirmek ile sınırlı tutmuyor; diğer Osmanlı kurumlarının oldukları gibi bir kalıp, reformlar ciddi boyutlara ulaştığında bunların gerçekleşmesini engelleyecek ve yok edecek bir konumda olmalarına izin verilmiyordu. Artık reformcular, şiddete dayalı tepki ve ölüm korkusuyla programlarının kapsamını sınırlı tutmak zorunda değildi. Bu nedenlerle Vaka-i Hayriye, önceki yüzyılda yapılan reform çabalarının genellikle gerçekleşmesini engelleyen ve reformcuları yerlerinden eden kısıtlamalar olmaksızın büyük ölçüde Mehmed Ali Paşa’nın 46 Mısır’da ilerleme sağladığı gibi- Istanbul’da ve İmparatorluğun diğer yerlerinde hızlı modernleşmenin yolunu açtı(Yalçınkaya,1999:642). Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından bir müddet sonra Bektaşi tarikatı da yasaklandı. Bektaşilik ile Yeniçeri Ocağı arasında yakınlık, ocağın kuruluşunda Hacı Bektaş-ı Veli tarafından asker için dua edilmesiyle başlar. O günden itibaren Yeniçeri Ocağı Bektaşi tarikatına bağlıydı. Ancak Bektaşi tarikatına mensup ocakta zamanla İslam dinine ters tavırlar görülmeye başlandı. Bu durumdan ötürü Bektaşi tarikatı kaldırılmadığı müddetçe Yeniçerilik kaldırılmamış gibi görünecekti. Bektaşiler, yeniçeriler gibi, her türlü yeniliğe düşmandılar. Kendilerine,Bektaşi diyen bu insanların Hacı Bektaşi Veli Hazretleriyle bir ilgileri kalmamıştı.Bu itibarla. Yeniçeri isyanlarında her zaman onlarla fikir ve işbirliği yaparlardı. Dine aykırı tören yapmakla suçlu tutularak takip edildiler. Tarikatları yasak edildi. Altmış yıldan önce yapılmış tekkeler bırakılarak gerisi yıktırıldı. Tarikat mensuplarından yeniçeri isyanına katılmış olanlar idam edildi(Uzunçarşılı,1988: 555-556;Karal,1947:153- 154). Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasıyla Sultan Mahmud’un 18 yıl süren birinci devresi kapandı. 13 yıl sürecek olan ikinci saltanat devresi başladı. Yeniçeri ve diğer Kapıkulu ocaklarının ilgası, Türkiye tarihinin büyük dönüm noktalarından biridir. Ocağın kaldırılmasına tarihimizde Vak’a-i Hayriye” adı verilmiştir(Kunt ve Akşin, 2000:109). Osmanlı Devletinde batılılaşma süreci Vak’a-i Hayriye ile hızlanmıştır. Bu olay Türkiye tarihinin büyük dönüm noktalarından biri, hatta modem devrin gerçek başlangıcı oldu. Vak’a-i Hayriye Türkiye’de modern devri açmış, batıya dönüşün en radikal ve mühim noktası olmuştur. Türkiye’de batı medeniyeti ile serbest diyalog bu tarihte başlar(Yalçınkaya,1999:645). İşte bu nedenle 1826, II. Mahmud’un reformlar konusunda hızlandığı, otorite ve iktidarını güçlendirdiği ve sultanlığının ikinci dönemine başladığı tarih oldu(Yıldırım,2006:40). Divan teşkilatı kaldırılarak bakanlıkların kuruldu. Sadrazam Başvekil Ünvanını aldı.19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nde siyasi alanda meydana gelen 47 değişmelerden biri de hem ulusal, hem de yerel düzeyde çeşitli alanlarda kurulların, danışma meclislerinin ve temsil sisteminin gelişip yerleşmesi olmuştur. Aslında klasik Osmanlı devlet yapısı kurullardan ve danışma geleneğinden habersiz değildi. Devletin kuruluşuadan beri mevcut olan, yapısı ve bileşimi zamanla farklılaşan Divan-ı Hürnayun sistemin en etkin kurumlarından biri olarak önemli roller oynamıştır. Devlet işlerinin padişah adına görüşülüp kararların alındığı, siyasi ve idari faaliyetlerin yürütüldüğü bir kurul-organ olan Divan-ı Hümayun, 17. yüzyılın ortalarından itibaren etkinliğini kaybetmişti. Divan-ı Hümayun’daki üyeler sivil halk kesimlerinin temsilcisi değil bürokrasinin farklı kanatlarının temsilcileriydi ve Padişah adına hareket ediyorlardı. Yasama, yürütme ve yargı yetkisine sahip Divan-ı Humayunun etkinliğinin azalmasından sonra idari otorite giderek Bab-ı âli’nin eline geçmiştir(Yalçınkaya,1999:648).

Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
logo
Bandırma Yaşam En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.