Bütün bunlara dayanarak diyebilirim ki Türk kadını gerek haklarını koruma ve kullanmada erkeklerin gölgesinde kalmayacak ve kadınlar gününü kutlamada da hiç bir kitlenin, hiç bir zümrenin etkisinde kalmayacak hatta Türk erkeğini de ikna edip yanına alarak Dünya Kadınlar Günü'nü Dünya kadınlarıyla birlikte mutlaka değerlendirecek ve kutlayacaktır.
8 Mart Kadınlar Günü tüm Türk kadınlarına ve onların haklarını kendileriyle eş değerde olduğunu kabul edip Mustafa Kemal getirilerine sadık kalan tüm Türk erkeklerine kutlu olsun. Türk kadını ve erkeği Mustafa Kemal'in getirdiği rejime, parlamenter sisteme, Atatürk devrimlerine el birliğiyle sahip çıkıp gerçekten bunları korumada eşit hak ve yetkileri kullandıklarını icraatlarıyla sergileyebilsinler. Tekrar Dünya Kadınlar Günü dünya kadınlarıyla birlikte Türk kadınlarına kutlu olsun. 8 Mart tarihinin Türk kadınına kutlu olması dileğini belirtirken şunu da vurgulamak isterim ki ülkemiz bünyesinde yönetimlerin gayretiyle bilhassa laiklik düşmanlarının, Osmanlıcıların, saltanatçıların, hilafetçilerin, şeriatçı, tarikatçı ve cemaatçi zihniyet sahiplerinin çabaları çalışmaları ve propagandaları sayesinde Türk kadınları topluluğu ikiye ayrılmış görünüm arz etmektedir.
Bir kısım kadınımız bu grupların propagandaları etkisinde kalarak kendilerini ikinci sınıf vatandaş durumuna düşürecek zihniyet sahiplerinin çalışmalarını kabul edip hatta onları müdafaa ederek Atatürk’ün kadınlarımıza tanıdığı haklardan feragat etmeye yönelirken Türk kadınının büyük çoğunluğu Atatürk tarafından verilen kadın haklarına sahip çıkıp onları ortadan kaldırmaya yönelen siyasal sahadaki sosyal sahadaki geriye dönüş çalışmalarıyla canları pahasına mücadele etmeye başlamışlardır. Kadın haklarından vazgeçip erkek yönetiminde bütün haklarını terk edip konu mankeni olmayı tercih eden kadınlarımızla ve Türk kadınını Cumhuriyet öncesi dönemlerdeki durum ve konumuna döndürmeye çalışan erkek hakimiyetiyle mücadele etmeye yönelen Türk kadınları bu mücadelede pek çok can kaybetmeye başlamışlardır.
Yukarıda sözüne ettiğim zihniyetlerden o zihniyetlere sahip siyasetçilerden yöneticilerden her sahada destek gördüğüne inandığım aynı zamanda aynı zihniyet sahibi hukuk sisteminde görev alan hukukçularımızdan müsamaha ve destek alan erkek toplumumuz kadınlarımızın hatta çocuklarımızın öldürülmesinde artışlar kaydetmeye başlamış gözükmektedir. Hele ülkemizin de ev sahipliği yapıp imzalayarak kabul ettiği İstanbul Sözleşmesi bir kararname ile kaldırılınca kadın ölümlerinin daha da arttığı toplum ve medyamızda daha ağırlıklı söylem bulmaya başlamıştır. Hele Türk ceza hukukundaki uygulama bulan ceza indirimleri tutuklama uygulamalarının neredeyse yok denilecek seviyeye getirilmesi kadın ölümlerinin artmasında daha etken olduğunu düşünme durumunu ortaya çıkardığı kanaati hakim olmuştur.
Bütün bunlardan sonra Türk toplumunun erkeği ile kadını ile kadın hakları konusunda kadın ve çocuk ölümlerinin ortadan kaldırılması durumuna gelmesi konusunda daha ciddi işbirliği ve mücadelelere ağırlık verip çalışması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Umarım hukuk açısından kalkıp kalkmadığı tartışmalı görünen İstanbul Sözleşmesi tekrar ülkemiz açısından da yürürlük kazandırılabilir, yürürlük kazanabilir. Bu sözleşmenin uygulanmasının kadın haklarımızın kadınlarımızın can emniyetinin teminatı olduğunu düşünmekteyim. Umarım bu sözleşme ve benzerleri dünyada olduğu gibi bizde de tekrar geçerlilik bulur. Türk kadını canından ve beden bütünlüğünden yaşam teminatından emin hale gelebilir.
Şunu da vurgulamak isterim ki ülkemizde görülebilecek seçimler Türk kadınının gerek siyasi sahada gerek kendi haklarını elde etme veya elde tutma konusunda önemli bir fırsattır. Kadınlarımız bu seçimlerde kendilerini Osmanlı dönemi bir yaşama yahut Emevî dönemi bir hayata çevirmek isteyen hilafetçi, şeriatçı, tarikatçı, cemaatçi veya saltanatçı yaşamlar hayal eden gruplara ve onların etkisiyle onlar gibi düşünüp onlar gibi davranmaya özendirilmiş, benimsemiş kadın kitlelerine karşı seçimlerin bir fırsat yarattığını Kemalist, demokratik ve laik yapıdaki tüm Türk kadınları kavrayıp önümüzdeki yerel seçimlerden itibaren başlayarak bu grupları destekleyen onlar gibi düşünüp onları siyasal sahada etken ve egemen yapma amaçlı siyasal partilere rey vermekten vaz geçip laik , demokratik yapıda siyasal partilere destek vermeye onları siyasal açıdan etken ve iş başına getirmeye yönelir ve oylarını bu tip partilere vermeye özen gösterir.
Kısacası Türk kadını kafes arkasına peçe arkasına itilip horlanan bırakın ikinci sınıfı daha aşağı sınıflarda görülen bir canlı olarak görünmek istemiyorsa onları bu yöne itmeye çalışan siyasal partilere rey vermeyip kendilerine hak vermeyi ön plana çıkarmayı Atatürk’ün istediği yapıda Türk kadını olacak hale getirmeye çalışan siyasal partilere rey vermesi gerektiğini idrak eder. Bu şekilde mücadele verecek Türk kadınına ve onlara hakları konusunda yardımcı olacak, destek çıkacak Türk erkeğine 8 Mart kadınlar günü kutlu olsun.
Son zamanlarda Avrupa medyasında Hristiyan dünyasının dini lideri papa öldüğünde yerine bir kadın papanın seçilebilme durumundan söz edildiği düşünülürse ki Hristiyan dünyasında çok önceleri bir kadın papa görüldüğü de hatırlanırsa belki de gelecekte Avrupa’da bir kadın papa görülebilecektir. Avrupa kadınları bu hakkı kazanırsa niye Türk kadınları da aynı hakka sahip kılınıp bir kadın din görevlisinin diyanet işleri başkanı olabilmesi gerçekleştirilemesin. Kadın vaizler, kadın Kur’an kursu öğretmenleri, kadın diyanet işleri görevlileri bulunurken niye kadınlarımıza müftülük veya diyanet işleri başkanlığı gibi makamlar kapalı kalsın. Umarım gelecekte bunların gerçekleşmesi de söz konusu olabilsin.