Her türlü hilebazlığı, kötülüğü yaptıktan sonra, insanın yaşarken kendi içinde barışı sağlaması… Özüre benzer pişmanlık duyguları içinde olması…
Ne kadar mümkün?
Bilemiyorum.
Kendi içinde barışı sağlaması, güçten düşmek mi, yoksa ölümden önceki kaçış mı?
Hayat, iyi veya kötü durumlarda bile didişmeden olmuyor. Çünkü zamanı yaşıyor, bulunduğun çevre ve başarı hırsı, kişiyi asla bırakmaz. Kısacası yaşam zamanı durmayınca, barış zor!
Zamanı durduramıyorsun hayatta. Ölüm durduruyor ancak…
Şair diyor ki:
Yavaş ol küheylanım
Kamçıyı duymazdan gel
Keyifle yaşayayım
Şarkımı bitireyim
***
Uçar gibi gidiyor
Sözümü dinlemiyor
Deli bir küheylan bu
Şarkım yarıda kaldı.
***
Kimin şarkısı bitiyor ki? Hep yarım kalan bir şeyler var hayatta…
Zaman durmayınca, bir şeyler hiç bitmiyor.
“İçimde barışı sağladım!”
Keşke diyebilsek… Kolay değil böyle diyebilmek. Kendi yaşamını kendi eliyle alan Stefan Zweig sorar: “Ben kaç hayat yaşadım? Bütün bu hayatlar benim miydi? Yoksa okuduğum birer kitap mı?”
İnsanın kendi kendisiyle hesaplaşması, bir iç muhasebe duygusu sarmalına girmesi belki güzel ama ya diğer yaşamda yaşadıkları…
Yaşamak güzel şey.
Kusurlarınla tabii.
“Telaşa gerek yok” diyor Henry Michux,
“Düşüncesizlik edip onları düzelteyim deme. Sonra yerlerine ne koyacaksın ki?”
Kusurlarımızla yaşarken, en azından çevremizdeki toplumla barışık hale gelmek için uğraşmak, belki de bizim içimizdeki barışı sağlayamaz mı?
Yaşamak güzel olduğuna göre, gelin hep beraber herkesle barışı sağlamaya başlayalım.
Ne dersiniz?
Başaramaz mıyız?