SON DAKİKA

TARİHÇİLERİN OSMANLIYI VE ÇAĞDAŞI DOĞU HAKANLARINI ÖVMESİNİN AMACI NE OLABİLİR?

Yazının Giriş Tarihi: 18.12.2020 21:50
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.12.2020 21:50

            Değerli okurlarım daha önceki yazılarımda da defalarca dile getirdim; Son dönem tarihçilerimiz gerek yazılı medyada gerek televizyon ekranlarında Cumhuriyet Öncesi Dönem Osmanlı Yöneticilerini, padişahlarını, vezirlerini hatta köken itibari ile Türk olmadığını bildiğimiz padişah analarını öven sözler ve programlar gerçekleştirmeyi ve sergilemeyi adeta marifet saymaktadırlar. Bununla da kalmamak da bazıları daha da ileri gitmekte amaçlarına göre birbirlerine ters söylem ve iddialarla birinin Türk dediğine öteki Kürt demekte veya Arap demekte diğerinin Moğol diye tanıttığını öteki Türk diye tanıtmak için elinden geleni yapmaktadır. Nitekim bazı tarihçiler Selahattin Eyyubi’yi Türk Sultanı diye selamlayıp selamlatmaya çalışırken bazıları Selahattin Eyyubi’yi tarihte kurulduğu bilinen ilk Kürt devletinin sultanı ilan etmekte. Bu yolla ama bilerek ama bilmeyerek olmayan bir millet olarak Kürt milletini yaratıp onlara bir tarih armağan etmekte olduğunun farkına bile varmamaktadır. Kimi bir kısım tarihçimiz Cengiz Han üzerinde durmakta; bazıları Cengiz Türk derken önemli bir kısmı Moğol olduğu iddiasını ortaya atmaktadır. Öyle ki tarihçilerimizin bu gruplaşması sanki bilinçsizleşmelerine sebep olmaktadır ki bunların bir kısmı Moğol ırkı ile Türk ırkını aynı ırk kabul edecek derecede ileri gidebilmektedirler. Bunun sonucu olarak olsa gerektir ki Moğolların bir kabilesi olan Moğol Tatarları ile Türk Tatarlarını aynı kabul eden tarihçiler ortaya çıkmakta. Bu kabul edişte tarihçileri yeni bir hataya sürüklemekte hataya düşen bu kişiler kanaatimce bu düşünceleri nedeniyle Timur Gürkan’ı yani büyük Timur’u Türk saymaktadırlar. Oysa Timur Gürkan kan ve köken itibari ile ağırlıklı olarak Moğol ırkına mensuptur. Ne tuhaftır ki Timur Gürkan hakkındaki bu yanılgıyla kalmayan bazı tarihçilerimiz onun aynı soydan geldiği Moğol Kaan’ı Cengiz Kaan gibi Türk dünyası ve İslam dünyası için vahşet ve barbarlık gösteren Türk ve İslam kanı döküp katliamlar yapan bir şahıs olmasına karşılık onu bu faaliyetlerinde mazur görmeye, göstermeye yönelik beyanlarda bulunabilmektedirler. Nitekim tanınmış profesörlerimizden birisi pek çok tarihçimizin Timur’u Sivas’ta katliam düzenlemesine karşılık dâhil olduğu programında böyle bir icraatı olmadığını söyleyerek temize çıkarmaya çalışırken görmekteyiz. Oysa Sivas’ın Yıldırımın oğlu Ertuğrul’un ölümü pahasına Osmanlının elinden çıkıp Timur’un eline geçtiği Timur’un eline geçen Sivas’ta binlerce insanın Timur emriyle katledildiği rahatlıkla bilinmektedir. Söz konusu profesör katledilenleri şehri muhafaza eden Osmanlı askerleri olarak değerlendirip Sivas halkını Timur katletmedi derken bu katledilen askerlerin Sivas halkı olmadığını düşünmesine şaşmamak elde değildir. Timur ordusuyla Anadolu da her girdiği yeri yağmalayıp insanlarını esir ederken Bursa bile saldırısından nasiplenip Osmanlının kuruluş devri arşivinin ortadan kalktığı konusunda bilgiler mevcutken Timur’un barbar olmadığından, vahşet göstermediğinden Türk ve İslam dünyasına fazla zarar vermediğinden bu profesörün bahsedebilmesini anlamak hakikaten zor. Kaldı ki İslam Dünyasının bir başka tabirle İslam’ın batıya doğru ilerleyişinin en az yarım asır durduran İstanbul’un fethini yani Hazreti Muhammed’in arzusunu en az elli sene geciktiren Timur’un İslam’a zarar vermediğini söylemeyi ve söyleyenin sözlerini doğru kabul etmek ne derece mümkündür. Kaldı ki Timur İslam’dan daha ziyade Türk dünyasına zarar vermiş güneyden ve kuzeyden batıya doğru ilerleyen iki büyük Türk Devletini parçalayıp ilerleyişini durduran bu açıdan zarar veren bir şahsiyet olmuştur. Onun bu çabaları neticesinde Altın ordu parçalanmış yerinde Kasım, Kazan, Kırım, Astragan, Nogay Hanlıkları gibi hanlıklar ortaya çıkmış bu arada bugünkü Rusya’nın öncüsü olan Moskova Prensliği ortaya çıkabilmiştir. Osmanlı Devletinde Fetret Devri ortaya çıkmış devletin bütünlüğü uzun süre gerçekleşememiş fetihler durmuş, İstanbul’un Fethi elli sene gecikmiş bütün bunlar Timur’un Türklüğe ve İslamiyet’e zararı değildir de nedir. Bütün bunlar varken Yukarıda sözünü ettiğim profesör bu beyanlarla acaba nereye varmak istemektedir. Aynı profesöre sorulan Osmanlıda görülen Kardeş Katli olaylarının İslam hukukuna uygun olup olmadığı sorusuna İslam Hukuk Sistemine uygundur şeklinde cevap verdiği görülmektedir. Sebep olarak da ülkeye hâkim olan ikilik çıkaran kişilerin katlinin ülkede kan dökülmesinin engelleyici olabileceği gösterilmektedir. Bu cevap insanın kafasını karıştırmaktadır. Bu profesörün mantığıyla olaylara bakarsak nasıl Osmanlı Padişahı ülkede ikilik çıkmasın, iç savaş çıkmasın diye kardeşlerini öldürmekte İslam hukuk kaidelerine göre haklıysa iş başındaki Emevi Halifesi Muaviye Hazreti Hasanı oğlu Yezid Kerbelada Hazreti Hüseyin’i ve diğer Ehlibeyt üyelerini öldürtmekte İslam hukukuna göre haklı olarak değerlendirilecektir. Tabi Emeviler ve Abbasiler dönemlerinde halifelere karşı çıkanların öldürülmelerini de haklı olarak kabul etmek söz konusu olabilecektir. Oysa biz Müslümanlar Sünni’siyle, Şiisiyle Hazreti Muhammed’in torunlarının öldürülmesini İslam hukukuna İslam’a nasıl aykırı buluyor lanetliyorsak o davranışları kötü kabul ediyorsak doğru İslam hukukuna uygun olmayan davranışlar görüp bunu yapan padişahlara iyi insan iyi padişah demememiz gerektiğini düşünmekteyim. Ölen babası ile birlikte kundaktaki dahi 19 kardeşini idam ettiren hatta daha sonraki dönemde asker isteyip Avrupa’ya Sefere çıkmaktan bahseden oğlunu dahi öldüren Osmanlı Padişahının bu icraatlarının İslam hukukuna görüp göstermeye çalışanların amaçlarını anlamak doğrusu hakikaten imkânsızdır.

Bütün bunlar biryana yazınında başında belirttiğim gibi bu iktidar döneminde her gün mantar gibi arttıklarını düşündüğüm pek çok tarihçinin Osmanlıyı, Osmanlı devlet adamlarını, onların eşlerini ve annelerini öven sözlerini hakikaten anlamak güçtür. Mesela bir kısım tarihçi programlarında padişahları, sadrazam ve vezirleri diğer devlet görevlilerini valide sultan ve hanım sultanları yaptırdıkları cami, han, hamam, çeşme, köprü, külliye gibi vakıf eserleriyle halka büyük hizmet verdiler diye övmekte hatta sanki kendileri tayin edecekmiş gibi onları şimdiden cennette görüp cennet mekân olarak değerlendirmektedir. Ama aynı tarihçiler nedense bu eserleri yaptıranların yaptırmak için harcadıkları parayı nereden kazandıklarına hiç değinmemektedirler. Yaptırılan bu eserler ki çoğu vakıflaştırılmış eserlerdir padişahların devlet hazinesinden keyfi iradeleriyle dağıttıkları ihsan ve mükâfatlarla elde edilen paralardır. Eser yaptıran valide sultan gelirlerini de hanım sultanların gelirlerini de sadrazam ve vezirlerin gelirlerini de onlara tahsis ettiği Arpalık denilen padişahların onlara tahsis ettiği arazilerin gelirleri veya gayrimenkullerin gelirleri ya da bizzat padişahın hediye ettiği para veya taşların meydana getirdiği ortadadır. Bunların hiçbirinin devlette resmi görevi olmadığı halde resmi maaş ve ücreti olmadığı halde padişahların şahsi hazinelerinden olmayan bahşiş ve ihsanlarıyla oluşturdukları gelirleriyle meydana getirdikleri meblağ ne oranda helal kazançtır ki bu kazançla yapılacak vakıf türü eserler sahibine sevap ve cenneti getirebilsin. Acaba bu tip tarihçiler bu tip kişileri övmek ve cennetle müjdelemekle günümüz yöneticilerince kendilerine yapılabilecek ihsan ve hediyelerle bağış ve kayırmalarla elde edebileceklerini haklı göstermek bunlardan bir kısmıyla yapabilecekleri hayır eserlerini sanki kendi helal kazançlarıyla yapılmış esermiş gibi gösterebilmede kolaylık sağlama amacı peşinde koşmaktadırlar? Bütün bunlardan sonra şunu vurgulamak isterim ki bu tür tarihçilerin bir kısmının amacı Türk Milliyetçiliğini saptırmak, bir kısmının amacı farklı milliyet sahiplerini överek köken itibariyle Türk olmadıklarından çekinen üzüntü duyan kişiler varsa onları rahatlatmak bir diğer kısmının amacı ümmetçilik zihniyetçiliğini milliyetçilik zihniyetinden üstün göstermek olsa da bence bütün bu tip tarihçilerin ortak amacı Cumhuriyet rejimi ve Türkiye Cumhuriyeti denilen devlet ve devlet sistemini ortadan kaldırmaya çalışacak kişilere zemin hazırlamak, kaldırılacak sistemin yerine Osmanlı benzeri ümmetçi zihniyetin hiç değilse ulusçuluğa dayanmayan belki de dini sisteme dayanan devlet sisteminin gelebilmesine zemin hazırlamak olabilir düşüncesindeyim. Çünkü Osmanlıyı övmeleri ümmetçi ve çok ulusçu sisteme dini esaslara dayalı yönetime en güzel örnek olabilecek yakın dönemde yaşamış Osmanlı Devletidir. Bence bu tür tarihçilerin amacı bu övgülerle Osmanlı benzeri bir rejime zemin hazırlamaktır düşüncesindeyim.

Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
logo
Bandırma Yaşam En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.