Zaten Fatih onun icraatlarından faydalanarak onun hissettiği eksiklikleri gidererek onun başarısızlığını inceleyerek İstanbul fethine hazırlanacak ve başarılı olacaktır. Bizans 15 yüzyıllık dünya kültür ve sanat, hukuk gibi mefhunlarının temeli, Roma Kayserlerinin merkezi, 15 yüzyıllık bir idarenin mirasçısıydı. Bizansta nufüs eskisine oranla azalmış sanat unsurları ve eserleri batıya satılmış Bizans köyüne bir hal almıştı. Eskiden Avrupa Hıristiyanlığının, yönlendirici ve öncden sayılan Doğu’da en uç Hıristiyan karakolu sayılan Bizans artık gerçekte Türk hakimiyetindedir. II. Mehmet, II. Murat’ın hazırladığı ortama dayanarak Bizans’a son vermek fikrine kesin olarak sahip olmuştur. Fatih’i bu savaşa iten manevi etmen Hz. Muhammed’in İstanbul fethi ve askerleri için iyi ve övücü sözler söylemesi olmuş olmalıdır. Yine Fatih’in İstanbul fethine zorlayan, onun Roma İmparatorluğu topraklarının da namını alıp, onun toprakları üzerinde 3 kitap sahibi dini kendi idaresinde birleştirip, din kalenli harplere son vermektir. Yani kısaca bir cihan sulhu sağlamaktır. Bu fikrin ilk basamağı Ortodoks Dünyasının din liderliği olan İstanbul’u alması gerekiyordu. Nitekim Anadolu ve Balkanlardaki düzeni sağlayıp hemen İstanbul muharasına başladı. Fatih için zorluk şehrin hem karadan hem denizden kuşatılması sorunuydu. Bunun için ordu ve 300 parçalık bir donanma hazırladı. İkinci zorluk olan surlar için taş gülleler atan toplar döküldü. Bu tarihe kadar top muharebe ve muhasarada ciddi olarak kullanılmamıştı. Hatta düz menzilli topların yanında bir yenilik aşırtma gülle atan toplar (Obüsleri illebemelleri) ve havanlar hazırlandı.
Bütün hazırlıklar bittiğinde İstanbul önüne gelen Fatih, şehrin teslimini istedi. Kabul edilmeyince savaş ve kuşatma başlamış oldu. Fatih Karadeniz’den Bizans’a yardım gelmemesi için Rumeli Hisarını kaptırmayın, Çanakkale boğazındaki kaleler yaptırılarak ve ya onarılarak burayıda denetime alınmış ve Akdeniz yoluyla gelecek yardımlar önlenmeye çalışılmıştır. Bizans Avrupalılardan aldığı takviyelerle ve kilastle savunma teşkilatıyla muhasaraya dayanmaktadır.
Bir süre mücadele devam ederken Haliç’in ağzındaki ağır demir zincir nedeniyle donanmasını Haliç’e sokup kısmen zayıf deniz surlarını bombardıman edemeyen Fatih bu konuda çareler aramaktadır. Bu çare öyle bir çare olmalıydı ki hem devletinin ve kendinin gücünü herkese ispat etsin. Hem de düşmanlarını böyle bir manevi çöküntü yaşatsın.
Zincirin sandal üzerinde barut fıçıları patlatılarak kopartılması tehlike ve başarısızlıkla sonuçlanabilirdi. Gemilerin zinciri kopartması Bizans donanmasının müdahalesi nedeniyle imkânsızdı. Karadan top atışlarıyla zincirin kopartılması oldukça zor hatta imkânsıza yakındı. Bunun için tek bir çare zincirin bağlı olduğu uç noktaların ele geçirilmesiydi. Ucun biri Bizans’ta diğeri Galata’daydı. Galata Cenevizlilerle barış yapılmış ve onlar tarafsız hale getirilmişti. Bir saldırı barıştan dönmek demekti. Bu Fatih’in mertliğine uygun değildi. Bizans zaten düşmandı. Bu yüzden bu uçların ele geçirilmesi planı olamazdı. O yüzden geriye kalan donanmanın karadan dolaştırılarak Haliç’e indirilmesiydi. Bu hem kendi gücünü gösterecek hem de düşmanın moralini bozacaktı. Fatih bunu yapmış ve gemilerini denizdeymiş gibi hareketlerini taklit ettirerek Kasımpaşa’ya sırtlarından Haliç’e indirmiştir. Bu hakikaten beklediklerini vermiştir. 29 Mayıs 1453’te yapılan son saldırı ile Ulu batlı Hasan’ın surlara bayrağı dikmesi üzerine şehir düşmüştür. Son Bizans imparatorluğu şehir ele geçirilmiştir. Şehre giren II. Mehmet İstanbul’a ve Bizans halkına fazla zarar vermemeye özen göstermiştir. Fazla bir değişiklik yapılmayacağını Bizanslılara ve Hıristiyanlara ispatlamak için şehirle ilgili eski yer adları aynen bırakılmış Bizans idare mekanizmasına ait konumlar şu veya bu şekilde tadil edilerek devam ettirilmiştir.
Bu arada şunu söylemek doğru olacaktır. Fatih’ten sonra Türk askerinin şehri talanı hakkındaki hikâyeler abartılıdır. Unutulmamalıdır ki (NOS teşkilatı) haçlı işgalindeki talan şehre çok daha büyük darbe indirmiştir. Fatih devrinde zaten fazla talan edilecek bir şey kalmamıştır. Bizans’ın hazinesi ise hiçbir zaman ege geçirilememiştir. Bu konuda birçok rivayetler varsa da en akla yakını son imparator tarafından Haliç’e gömüldüğü şeklindeki rivayetlerdir. Bu rivayeti kuvvetlendiren bir olguda son devirde bazı Avrupa devletlerinin Haliç’i temizlemek istemekleri ve bu işi Haliç’ten çıkacak buluntuların kendilerine verilmesi şartıyla yapmak istemeleridir. Bu oldukça dikkat çekicidir. Rivayetleri bırakıp mantıklı düşünürsek hakikaten Bizans devletinin hazinesi ne olmuştur. Acaba muhasara sırasında halka mı dağıtıldı. Yoksa daha sonra alınmak üzere Cenevizlilere mi verildi bilinmemektedir. Bilinen saray ele geçirildiğinde devlet hazinesi yoktur. Bu konuda tüm kaynaklar susmakta ancak rivayetler konuşmaktadır.
Şehirden de fazla bir ganimet elde edilmemiştir. Ancak Trakya ve Anadolu’daki aileler için alınan pene kadın ve erkek esirler en büyük ganimeti oluşturmuştur. Zaten Fatih Osmanlının Rumlar kadar medeni olduğunu göstermek için veya onları kazanmak için, Hıristiyan toplulukların kilise emlaki, halka uygulanan kanunları ve halkça uyguladığı görenekleri paranın altına almıştır.
Patrik bizzat II. Mehmet tarafından tayin edilerek kendi cemaatinden özel vergiler toplama yetkileri verilmiştir. Buna rağmen İstanbul’daki duyunun ve ilim adamları burayı terk edip İtalya’ya gittiğinden Fatih isteğine ulaşamamıştır. O İstanbul fethiyle buradaki aydın tabakadan istifade etmeyi İtalya’da başlayıp Avrupa’da gelişmelerle Rönesans temeli bir devreyi Osmanlı devletinde başlatmayı düşünmüştür. Bu düşünürlerin ve sanatçıların Avrupa’ya kaçışı Fatih’in bütün teminat ve kolaylıklarına karşın kaçışı İslam ve Türk bir hanedana ve yöneticiye itimat edememelerinden olmalıdır.
Fatih önceki dönemde toleransla sağlanan Osmanlı – Rum yakınlaşması fetihle bozulmuş. Bu işbirliğin sağlandığı mekânlar bu zaferle yıkılmıştır. Fatih Bizans’ı almakla Bizans saray entrikalarının Osmanlı sarayına da sıçramasının bir oranda sebebi olmuştur. Daha sonra görülecek olan kardeş katili, evlat katili gibi olaylar hep Bizans sarayı usullerinin derin ile olacaktır.
Bizans alınınca devletin toprak bütünlüğü sağlanmış ve devlet imparatorluk haline gelmiştir. Ayrıca trevet yollarının denetimi Osmanlılara geçtiğinden Avrupalılar Coğrafi keşiflere girişeceklerdir. Yine İstanbul’dan kaçan aydın tabakalarının da büyük etkisiyle Rönesans başlamıştır. Coğrafi keşiflerinde Rönesans’a katısı büyüktür. Bu ilimlerin büyük katkısıyla Reform gerçekleşecektir.
Toplar sayesinde en büyük şato olan İstanbul fethedilince feodali derin sonu gelecektir. Avrupalılar aynı yılda derebeylerini yok edip kudretli milli krallıklar duyuracaklardır. Bu nedenle orta çağın sonu yeniçağın başlaması gerekecektir. Bu nedenle Fatih çağı aşan bir padişahtır. Fatih İstanbul fethinden sonra Balkanlar’da Sırbistan, Eflak, Boydan, Bosna, Arnavutluk, Mısra yarımadaları gibi yerleri ele geçirmiştir. Anadolu’da Trabzon Rum İmparatorluğu’nu ve yabancılar elindeki Anadolu yerleşim yerlerini, Çandaroğulları Beyliği topraklarını, Karamanoğulları Devleti topraklarını ülkesine katacaktır.
Böylece artık Anadolu’da Türk Beyliği sayısı iyice azalacak Anadolu Osmanlı devletine bağlanacaktır. Bunlar bittikten sonra Fatih gelecekte Osmanlılar için tehlike olacak Ruslarla arasında bir tampon devlet olacak Kırım hanlığını ele geçirmek işlemini gerçekleştirmiş hareketlerini Ruslarla kapayacaktır. Bu icraatıyla fatih ne kadar ileri görüşlü olduğunu göstermektedir. Bütün bunlardan sonra Anadolu’da olan üç dini bir devlet idaresinde birleştirerek hiç değilse Büyük Roma İmparatorluğu’nu topraklarını kendi idaresinde toplamak fikrini gerçekleştirmek için harekete geçmiştir.