Yeni ocağın maaş ve tayinatı fazla olduğu için büyük rağbet görüyordu. Hatta yeniçerilerin ileri gelenlerinden bile ocağa katılanlar olmuştu. Sekban-ı Cedit’in kuruluşuna paralel olarak yeniçeri ocağında olmayanların da esameleri, gümrüklerden yarı fiyatları ödenmek suretiyle ellerinden alındı. Kışlalarda oturmaya zorlanmaya başladılar. Alemdar Mustafa Paşa bu tedbirlerle Yeniçeri Ocağına da çeki düzen vermek istiyordu Ancak asıl amacı Sekban-ı Cedit ordusunu güçlendirerek yaygınlaştırmaktır.
Yeniçeri Ocağı’nın düzenlenmesine temel olarak Kanuni Sultan Süleyman kanunnameleri kabul edildi. Buna göre fiilen askerlik yapmayan rençper ve esnaf gibi kimselerin ellerindeki yeniçerilik kâğıtları alınacaktı. Askerlik yapana verilen bu esameleri, zamanla, askerlik yerine esnaflık yapan ocaklılar tahvil senedi gibi herkese satmaya başlamışlardı. Ölen yeniçerilerin cüzdanları iade edilmediği için, binlercesi şunun bunun elindeydi. Bunlar, Yeniçeri hayatta gibi maaş alıyorlardı. Çok defa bu esameler alınıp satılan bir meta haline gelmişti. Bunlar zaman geçtikçe elden ele dağılmış ve birçok aileler için geçim kaynağı haline gelmiş olduğundan padişah birden bire toplatılmasını tehlikeli bulmuş ve kırk gün içinde yarı fiyatla gümrük gelirleriyle satın alınması kararlaştırılmıştı.
Bu birçok tepkilere yol açtığı gibi, ulema arasında, aynı şekilde görev yapmadan para alan ulema-i rüsumu çok tedirgin etti. Islahattan memnun olmayanlar, hükümete karşı gizliden gizliye çalışmaya başladılar. Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa’nın koyduğu yeni kurallar, İstanbul’daki bazı çıkar gruplarını son derece rahatsız etmişti. Alemdar paşanın korkusundan, eski sorumsuz ve keyfi hayatlarını yaşayamıyorlardı. Yeniçeriler, esnaflık ve reçberlik yapamıyor, başıboş dolaşıyorlardı. Yeniçeri ulufelerinin alınıp satılması yasaklandığı için ocak eskileri ve sermaye sahipleri zarar görmüşlerdi. Bu nedenle bir taraftan ıslahat taraftarı gibi görünürken öte yandan, yapılan yeniliklerin en büyük düşmanıydılar. Bu maksatla her yerde ve her fırsatta hükümetin kötü yönetiminden, çeşitli iftiralarla görevlerini kötüye kullanmalarından söz ederek yeni bir ayaklanma 23 ortamı oluşturmaya çalışıyorlardı. Alemdar Mustafa Paşa ise kendisine sadık 16.000 askeri ile Kadı Abdurrahman’ın emrindeki 3000 askere çok güveniyordu. Onun gözünde yeniçerilerin ve halkın yeni bir ayaklanma çıkarmasına imkân bulunmuyordu.
Aslında İstanbul’da bulunan birçok güç odağı Alemdar’a karşı kin beslemekteydi. Padişah, Sened-i ittifakı imzaladığı için yeniçeri ocağı da, Sekban-ı Cedit sınıfı kurulduğu için sadrazama kin besliyorlardı. İstanbul kahvehanelerinde 24 Düşmanları bu fırsattan istifade etmeyi, yeniçeriler, IV. Mustafa’nın tekrar tahta çıkarılmasını kolay başarılır bir hal olarak görmeye başlamışlardı. Uygun bir fırsat kollayan yeniçeri elebaşları, cadı kazanını kaynatmaya başladılar. İstanbul’da çıkması muhtemel bir yeniçeri ayaklanmasına karşı Sekban-ı Cedit askerine güvenilmiş olmasına rağmen, askerin gerekli savaş, silah ve gereçleri ikmal edilmediği gibi, Sekban-ı Cedit kışlalarına cephane bile verilmemişti. Nitekim bu kayıtsızlık ve ihmal daha sonra da çok pahalıya mal olmuştu. Alemdar, 25 Ramazan’a denk gelen 14 Kasım akşamı, şeyhülislam konağına iftara gitmişti.
Yollar halk ile dolu olduğundan Alemdar’ın önünde giden sekbanlar, değnek ve kamçı ile halkı tazyik ederek ona yol açmak zorunda kalmışlardı. Sekbanlar tarafından sopa ile dövülenler cebeci kahvehanelerine giderek söylenmeye başladılar. İstanbul bir dedikodu kazanı haline geldi. Yeniçeriler isyana hazırdı. Halkın da Alemdar’dan şikâyetçi olması onları büsbütün cesaretlendirdi. Hatta Bab-ı Âli duvarlarına: “Rumeli’den geldi bir çıtak, bayram ertesi ya kılıç oynayacak ya bıçak” şeklinde yaftalar bile yapıştırılmıştı. İş bu duruma geldiği halde Alemdar aldırmamış, hiçbir emniyet tedbiri almamıştı. Yine bu sırada, kimin tarafından gönderildiği bilinmeyen bir haber ocağı ayağa kaldırdı. Bu haber: Bayram ertesi yeniçerilerin kaldırılması kararlaştırıldı” şeklinde idi.
Derhal ocak ağaları harekete geçti. O gece yeniçeriler “yangın var!” diye haber uçurmaya yangını söndürmeye gelecek olursa Alemdar’ı o karışıklıkta öldürmeye karar verdiler. Tam beş defa “yangın var” diye Bab-ı AIi’ye haber gönderdilerse de Alemdar dışarı çıkmadı. Bunun üzerine yeniçeriler Bab-ı AIi’yi basmaya karar verdiler. Yeniçeriler, aralarında “sabahtır” parolasını kullanarak gece yarısı harekete geçtiler. Yangın çıkardıktan sonra tüfek atmaya, han ve dükkânlardan çıkan sekbanları katletmeye başladılar. Sekbanı Cedid’in kurulmasından bir ay, Alemdar’ın iş başına gelmesinden üç buçuk ay sonra 14 Kasım gecesi yeniçeri isyanı patlak verdi. Bab-ı âliye hücum eden asillere karşı sekbanlar dağınık ve komutansız kaldıkları için sadrazama yardım edemediler. 25 Ancak Alemdar asilere teslim olmaktansa, sonuna kadar karşı koymaya karar verdi. Kahramanca direnerek asilerin birçoğunu öldürmesine rağmen ellerinden kurtulmasına imkân yoktu. Tersanede ve Üsküdar kışlasında toplu kuvvetler olduğu halde padişahın etrafındaki paşalar Bab-ı AIi yangınını uzaktan seyrettiler. Sadrazamı kurtarmaya gitmediler. Asilerin içinde bulundukları mahzenin tavanını delmeye çalıştıklarını görünce önce yanındakileri, “Ocağın namusuna tevdi ediyorum” diyerek yeniçerilere teslim etmişti. Sonrada savaşa tek başına devam etmişti. Devam edecek…