Bu isyanla bazı meşrutiyet taraftarları öldürülmüştür. Ancak İttihat ve Terakki Selanik’ten yola çıkardığı harekat ordusuyla bu isyanı bastırıp, duruma hakim olmuş II. Abdülhamit tahttan indirilerek yerine Sultan Mehmet Reşat geçirilmiştir. Meşrutiyet bir daha kalkmamış, devlet yıkılana kadar yaşamıştır. Ancak 31 Mart Vakası’nı yaratan şeriatçılar, Tarikatçılar, Etnik Gruplara önem veren etnik milliyetçiler, ümmetçiler sürekli ittihatçılara ve onların ardılı gördüğü Cumhuriyetçilere, onların öncüleri Kuva-i Milliyecilere, Kemalistlere, laik düzen yanlılarına sürekli cephe almışlar her fırsatta isyan etmişlerdir. Bu nedenle bu grup mensupları Kurtuluş Harbi sırasında İtilaf Devletleriyle, Yunanlılarla hatta Ermenilerle bile işbirliğinden kaçınmamışlardır. Kurtuluş Harbi bu nedenle bu tür kişilerin isyanlarıyla doludur. Anzavur İsyanları, Çapanoğulları İsyanları, Konya İsyanı, Milli Aşireti İsyanı, Koçkiri İsyanı, Ethem İsyanı hep bu tür isyanlardır. Bu tür isyanlar Cumhuriyetten sonra da devam etmiş Dersim isyanı, Şeyh Sait İsyanı, Menemen İsyanı hep bu amaçla olmuştur.
Tekrar belirteyim ki 31 Mart Vakası Dersim İsyanının Şeyh Sait İsyanının Menemen İsyanının Osmanlı’da görülen ilk örneğidir, bir başka tabirle prototipidir. 31 Mart Vakası bir gerçeği daha ortaya koymuştur. O gerçek şudur: Şeriatçılar, Tarikatçılar fırsat bulursa silahlı kuvvetler içinde bile propaganda ile etkili olabilmektedirler. Bu arada önemle vurgulamak isterim ki 31 Mart vakası adıyla tarihimizde yer alan bu olay ne yazık ki Kemalist, Cumhuriyetçi, laik, parlamenter sistemi taraftarlarını gereği şekilde önem verip dersler çıkardığı bir olay olamamıştır. Tam aksine 31 Mart vakasını yaratan şeriatçı, gerici, hilafetçi ve saltanatçı kesim mensupları tarikat ve cemaat mensupları Türk milleti düşmanları bu olaydan ders çıkarıp bu olayı sona erdiren Türk askeri teşkilatını kendilerine hedef seçmişler her fırsatta onu ve ilerici, Kemalist, cumhuriyetçi, laik parlamenter sistemlerini savunanları düşman görmüşler ve onlarla her fırsatta çekişmeye girmişlerdir.
31 Mart olayının dikkat edilmesi gereken yönlerinden biri de ilerici askeri harekatlara karşı gerçekleştirilen bir darbe olmasıdır. Bu darbenin başarılı olamamasının sebebi II. Abdülhamit’in korkak, pısırık bir şahsiyet olması nedeniyle aslında gönlü bu darbecilerin yanında olmasına karşılık emrindeki yüksek sayıda askeri birliği mesela; 1. Ordu birliklerini kullanmaktan çekinmesidir.
Bu nedenledir ki 31 Mart vakası denilen bu olay çok az sayıdaki askeri birlik sayesinde bastırılmış ve diktatör II. Abdülhamit’in yönetimine son verilmiştir. II. Abdülhamit Osmanlı tarihindeki son diktatör monarşik ve teokratik anlayışa sahip son Osmanlı padişahı olmuştur. Şunu da belirtmek isterim ki Türk tarihçileri ve insanı nedense bu vakayı gereği gibi değerlendirmez, cereyan ettiği tarihi dikkate almaz? Bu nedenle bu olayın olduğu tarihte her hangi bir lanetleyici telin edici hiçbir icraat gerçekleştirmez. Bu olayın oluş tarihi olan 31 Mart tarihi eski Osmanlı döneminde kullanılan Rumi tarihle 31 Mart gününe tarihlenirken bugün kullandığımız takvim sistemiyle 13 Nisan tarihine denk gelmektedir. Ne yazık ki ne 31 Mart ne de 13 nisan günlerinde bu konuyu irdeleyen, değerlendiren herhangi bir çalışma veya icraat ülkemizde görülmemektedir. Unutmayalım ki 31 Mart vakası II. Abdülhamit’i tarihe gömerken iş başından uzaklaştırırken harekat ordusunun kurmay başkanı olan Mustafa Kemal’i tarih sahnesine çıkarmıştır.
Mustafa Kemal adı tarih sahnesinde hareket ordusuyla birlikte ilk kez görülmüş ve Osmanlının son dönem tarihindeki Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş dönemindeki değişecek olayla da liderliğini getirmiştir. Şunu da hatırlatmak isterim ki Mustafa Kemal öncülüğünde kurulacak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılış tarihi olan 23 Nisan tarihinin de Mustafa Kemal’ce tespitinde Osmanlı ülkesine meşrutiyeti yerleştirecek olan harekat ordusunun İstanbul’a yöneliş ve ulaşma tarihi olmasının payı büyük olmalıdır. Bütün bunlardan sonra şunu belirtmek isterim ki 31 Mart vakası olayının milli eğitim bakanlığı ve eğitim camiası tarafından her 13 Nisanda değerlendirilip irdelenmesi Türk çocuklarına ve gençliğine kavratılması çalışmalarına yer verilmelidir düşüncesindeyim. Çünkü bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin doğuşu Türk milletinin kendi idaresine kendisinin sahip olması laik, parlamenter, cumhuriyet yönetiminin ülkemize gelmesi bu olayla harekat ordusunun 31 mart vakasını yaratan gerici gruplara şeriatçı gruplara, saltanatçı gruplara attığı arkalarında padişah ve devlet desteği olmasına rağmen etkisiz kılmayı başardığı bu 31 Mart vakası olayının sonunda başlamıştır.
Nitekim 31 Mart vakasında isyana karışan Rumeli alaylarının eratı şeriatçı, gerici, hilafet ve saltanatçı yobazların çalışmaları, asker arasında propagandaları yollarıyla isyan ettirilmiştir. Bu yolla kendi subaylarına yöneticilerine silah çekmişlerdir. Bu nedenle ülkemizin aydınları ülkemizdeki laikliği, cumhuriyeti, Kemalizm sistemini korumak görevi olanlar bu gerçekleri göz ardı etmemelidirler.
Bugün ülkemizde 31 Mart Vakası’nın yaratıcılarının, Şeyh Sait ve Menemen İsyanları’nın yaratıcılarının ahfatı veya fikri izdaşları halen mevcuttur. Onlar dün 31 Mart Vakası’nda olduğu gibi Şeyh Sait ve Menemen isyanlarında olduğu gibi karşı darbe veya icraatlara hazırdırlar. Fırsat bulduklarında ama kan dökecek ama cumhuriyetin ve demokrasinin sistemlerini kullanarak kendi amaçlarını gerçekleştirmek yoluna gideceklerdir.
31 Mart olayında düşülen hatalara düşmemek demokrasi adına tahta oturup demokrasiyi katleden II. Abdülhamit benzeri yöneticileri iş başına getirmemek için milletçe uyanık olmalıyız.
Tarihten ders alıp geleceğimize yön vermeliyiz. Gençliğiyle, ordusuyla, yargısıyla, siyasetçisiyle, halkıyla tüm millet olarak yakın tarihimizin bir şeriatçı karşı darbesi olan 31 Mart Vakası’ndan ders almalı aynı duruma düşmemek için uyanık olmalıyız. 31 Mart’ta karşı devrimcilerle şeriatçılarca şehit edilen kişilere ve tüm özgürlük uğruna canlarını veren Türk şehitlerine saygı ve hürmetlerimi, minnetlerimi iletiyor, ruhunuz şad olsun diyorum. 31 Mart’ların tekrar yaşanmaması ümidiyle.