Kıymetli Okurlarım;
Tarihimiz gerek denizde gerek karada kazanılmış pek çok şanlı zaferlerle ve üzücü hezimetlerle doludur.
Türk Milleti olarak nasıl karada zaferler kazandı isek şüphesiz deniz de de zaferler kazanmışızdır. Üstelik dışımızda ki daha doğrusu karşımızda ki Avrupalı Milletlere nazaran denizciliğe onlardan çok sonra başlamış olmamıza rağmen onlara karşı önemli büyük zaferler de kazanmayı başarabilmişizdir.
Nasıl Malazgirt Meydan Muharebesi Türk Milletini Anadolu'ya yerleştirmiş, Türk Milletini Anadolu'nun sahibi kılmışsa Preveze Deniz Zaferi de biz Türkleri öyle Akdeniz'e hakim kılmış ve Akdeniz'i kullanan Akdeniz'den istifade eden hatta Akdeniz'li bir Millet olmamızı sağlayan önemli bir zafer olarak tarihimize geçmiştir.
Tarihle ilgilenenler bilir ki Akdeniz'in çevresini oluşturan toprakları tamamen Fetih edip Akdeniz'i kendi ülkesi içerisinde bir iç deniz durumuna getirebilen tarihte tek bir devlet vardır. Bu devlet Roma İmparatorluğu'dur. Ondan başka hiç bir devlet Akdeniz'in çevresini tamamen ele geçirememiş ve Akdeniz'e tam manasıyla hakim olamamıştır. Bu arada şunu da vurgulamak isterim ki, bu Roma İmparatorluğu'nun kurucusu olan kavmin Etrüksler olduğu tarihi bir gerçek olup bu kavminde Orta Asya'dan Anadolu'ya gelip oradan deniz yolu ile İtalya Yarım Ada'sına, bugün ki Roma Şehri dolayına geçmiş bir kavim olduğu da bir başka tarihi bir gerçektir. Bu özelliği nedeni ile Etrüksleri Orta Asya'lı Turani yani Türk kökenli sayan görüşler mevcuttur. Kaldı ki Roma'yı kurduğu efsaneler de dile getiren Romus ve Romülüs kardeşlerin bir kurt tarafından büyütülmesi şeklindeki efsanevi anlatım da onları ve dolayısı ile Etrüksleri Türk kökenle bağdaştıran başka bir tarihi motif oluşturur. Bu yüzden Roma İmparatorluğu'nu Türklerle bağlantılı sayan tarihi görüş sahipleri de vardır. Roma İmparatorluğu'nun da aynı Türk devletleri gibi batı doğu diye ikiye ayrıldığını göz önünde tutarsak ayrılmadan önce de Türk devletlerin de ki gibi iki merkezli yönetim şekli uyguladığını düşünürsek bu görüş sahipleri hiç te haksız sahip değildir inancını taşımaktayım.
Bütün bunlar bir yana, ister Türk kökenli olsun ister olmasın. Roma İmparatorluğu'ndan sonra Akdeniz'e hakim olabilmiş tek bir devlet daha vardır. O da Osmanlı İmparatorluğu'dur. Bir farkla ki. Osmanlı İmparatorluğu, Akdeniz'in bütün çevresinde ki toprakları ele geçirememiştir. İspanya sahilleri, İtalya sahilleri Osmanlı eline geçmediğine göre bu sahalar Osmanlı devleti dışında kalmıştır. Hal böyle olmasına rağmen Osmanlı devleti Akdeniz'e sanki buraları da kendi toprağıymışçasına donanmasının ve denizcilerinin gücüyle hakim olabilmiş, adeta o dönemde Akdeniz'de Osmanlı'nın izni olmadan her hangi bir millet veya devlet sandal dahi dolaştıramamıştır.
İşte Osmanlı Devletini Akdeniz'e bu derece hakim kılan zafer Preveze Zaferidir.
Bu gün topraklarımızdan çok uzakta kalan, o zaman topraklarımıza dahil olan Yunanistan yarımadasında hatta Mora yarımadası bölgesinde bulunan Preveze kalesi önlerinde yapılan bir deniz savaşı ve bu savaşta kazanılan zafer Osmanlı'ya Akdeniz hakimiyetini Türk milletine Akdeniz'li olma özelliğini kazandırmıştır.
Bundan 476 sene önce gerçekleşen bu zafer biz Türkler için karada Malazgirt ne ise Akdeniz'de de aynı derecede önemli bir zaferdir. Nasıl Malazgirt bizi Anadolu'ya yerleştirmiş Anadolulu yapmışsa, Preveze Zaferi de biz Türkleri kesin olarak Akdeniz milleti haline getirmiştir.
Bundan 476 sene önce 27 Eylül tarihinde bazı kaynaklara göre ise 28 Eylül tarihinde gerçekleşen bu zafer biz Türkler için olduğu kadar İslam dünyası içinde önemli bir zaferdir. Çünkü biz Türkler'in arkasına sığınan biz Türklerin himayesine giren İslam dünyası da denizcilik alanında bizimle birlikte bu zaferle Akdeniz'de hakim duruma gelmiştir.
Bu zaferin oluşuna, bu zaferi getiren savaşın gerçekleşmesine baktığımız da olayların şu şekilde gerçekleştiğini görürüz.
Türk ve İslam dünyası bu dönemde Osmanlı tahakkümü ve hakimiyeti altındadır. Avrupalıların muhteşem bizim Kanuni Sultan Süleyman dediğimiz II. Süleyman zamanında Avrupa Hıristiyan dünyası Osmanlı karşısında zor durumdadır. Avrupa Hıristiyan dünyasının temsilcisi kutsal Roma Germen İmparatoru Şarlken Avrupa'da büyük topraklara sahiptir. Evlilikler ve miras yolu ile Hapsburg Hanedanının başı olarak İspanya'da, Avusturya ve Almanya'da hatta İtalya sahasında geniş topraklara sahip durumda olan bu İmparator Osmanlı ile yani Kanuni ile ciddi mücadele içerisindedir. Hatta bu mücadele uyarınca Fransa'yı dahi çiğneyip, Fransa kralını esir etmiştir. Ancak bütün çabalarına karşılık karada girişilen savaşlarda Kanuni karşısında başarılı olamamış, zor duruma düşmüştür. Osmanlı Akıncılarının Avrupa'yı alt üst ettiği bu çağda, Türk mehterinin köslerinin sesinin Avrupa'nın en ücra köşelerinde duyulduğu bu çağda Şarlken'i avutan tek bir olay vardır. O da denizde ki üstünlük Papa ve etrafında kümelenen Hıristiyan Avrupa devletlerinin oluşturduğu donanmanın Osmanlı donanması karşısında bazı galibiyetler kazanması ve karada elde edilemeyen zaferlere deniz yolu ile cevap verilir bir görüntü sağlanmasıdır.
Şarlken'in ve Avrupa müttefik Haçlı Donanmasının, komutanı, baş amirali aynı zamanda Şarlken'in amirali olan Anderia Doria'dır. Kanuni denizde ki kendi aleyhine ortaya çıkan bu dengesizliği gidermek için çare aradığında babası zamanında Cezayir'e üstlenmiş namlı Türk Korsanı ve adeta Cezayir'de bağımsız bir Sultan gibi yaşayan daha sonra adı Barbaros Hayrettin olacak olan Hızır Reis gelmiştir.
Daha Yavuz Sultan Selim zamanında ağabeyi Oruç Reis ile birlikte Yavuz'un egemenliğini kabul etmiş olan bu iki kardeşten sağ kalan Hızır Reis'e davetiye çıkarılarak İstanbul'a çağrılmış kendisine Osmanlı Kaptanı Deryalığı yani Osmanlı Donanması Komutanlığı ve buna ek olarak ta Cezayir Beylerbeyliği görevi verilerek Osmanlı hizmetine alınmıştır. Onun bu hizmete alınışı Osmanlı'nın Akdeniz'de pek çok olan ünlü Türk korsanlarından veya Türk korsanlarından ilk hizmet alışı onları ilk hizmete alışı değildir. Daha önceki dönemlerde de bazı namlı korsanlar Osmanlı himayesine alınmış Osmanlı donanması komutanlığı yapmışlardır. Nitekim II. Beyazıt döneminde beni ahmer devleti yıkılırken orada ki Müslüman ve Yahudileri, Hıristiyan zulmünden kaçıran Osmanlı Amirali Kemal Reis'te bunlardan biri olarak güzel bir örnektir.
Barbaros'un Osmanlı hizmetine girmesi ve Osmanlı Kaptanı Deryası olmasından sonra Şarlken, Kanuni çekişmesinde denizlerde de bir denkleşme söz konusu olmuştur.
Bu denkleşme neticesinde karada Kanuni-Şarlken, denizlerde Barbaros-Andrea Doria rekabeti ortaya çıkmıştır. İşte denizlerde ki bu rekabet ve karada ki bu rekabet Preveze deniz savaşının esas sebebidir. Gerek Kanuni, gerek Şarlken emri altında ki donanmaları denizlerde kazanılacak kesin bir zafer için adeta zorlar bir pozisyon takındığından her iki amiralde denizlerde birbirini arar hale gelmiştir. Bu iki amiralin bir birini arar durumda ki dolaşmaları nihayet beklenilen karşılaşmayı doğurmuş Osmanlı donanması Preveze yakınlarında bulunduğu sırada bunu haber alan Andrea Doria emrindeki büyük donanmayla Osmanlı donanmasını imha için buraya hareket etmiştir. Zaten uzun süredir onunla karşılaşma fırsatı kollayan Barbaros Hayrettin onun kendi kendine gelmesi üzerine derhal hazırlıklarını tamamlayıp hemen onun karşısında yerini almıştır. Görünüşte durum dengesizdir. Kuvvetler arasında denklik yoktur. Çünkü Papalık, İspanya, Vedenik, Ceneviz ve Avrupa'nın diğer küçük Hıristiyan devletlerinin gemilerinden oluşan müttefik donanması bazı anlatımlara göre 600 gemiden oluşmaktadır. Ancak karşısında ki Osmanlı donanması 120 parçalık sade bir donanmadır. Ne var ki müttefik donanması rüzgar gücüyle hareket eden yelkenli ağır gemilerden oluşmuş yüksek küpeşteli gemilerdir. Bizim gemilerimiz ise daha ziyade kürek gücüyle hareket edebilen bu iki tür gemi arasında hareket etme yönünden çok farklılık vardır. Rüzgara bağlı gemiler rüzgar olmadığında hareketsiz kalabilmekte, manevra kabiliyetleri ortadan kalkabilmektedir. Kürekli gemiler ise forsaların çekimi nedeni ile rüzgar olsa da olmasa da hareket halinde olabildiklerinden daima hareketli gemilerdir. Üstelik, yelkenli gemiler büyük ebatta olduklarından kolay kolay top atışından balta ve kesici alet tahribinden etkilenmeyen gemilerden olmalarına karşılık rüzgar olmadığında sabitlikleri nedeni ile bilhassa yelkenlerine atılan ateşli oklarla çabuk yanabildiğinden ateşe ve yangına karşı daha muhafazasız durumda olan gemilerdir. Halbu ki kürekli gemiler hareketli olmaları nedeni ile top atışlarına hedef olma imkanı daha az olurken yelkenlerinin az olması nedeni ile yangına karşı da daha korunaklı durumdadırlar. İşte bu şartlar dahilinde Avrupalıların yüksek küpeşteli yelkenli gemileri ile Osmanlı donanmasının kürekli gemileri karşılaştığında görünüşte şans Avrupalı müttefiklerden yanadır. Ama gel gör ki, iki donanma 27 Eylül de karşılaştığında Osmanlıların şansına Avrupalıların şanssızlığına rüzgarın esmemesi Avrupalı donanmayı hareketli Osmanlı donanması karşısında zor duruma sokmuştur. Barbaros'un uyguladığı hilal taktiği muharebe denizde de netice vermiş ve Osmanlı donanması bu uygulama sayesinde kucakladığı müttefik donanmayı yok edercesine imha etme imkanı elde edebilmiştir.
Andrea Doria ve kaçabilen çok az miktarda ki müttefik donanma gemisi kendini emin limanlara atarken Osmanlı donanması zaferi tatmış bu zaferde pek çok Avrupalı denizci imha olurken pek çokta esir alınmıştır.
Bu savaştan sonra uzun müddet Osmanlı donanması karşısına Avrupalılar donanma çıkarma imkanı bulamadığından Akdeniz hakimiyeti Osmanlı devletine Osmanlı'yı Türk Devleti sayanların ağzıyla söylersek biz Türklere kalmıştır.
Osmanlı'nın Türk devleti olup olmadığı tartışılabilir. Ama Preveze deniz zaferinin Türk denizcilerinin zaferi olduğu hiçbir zaman tartışma konusu dahi edilemez.
çünkü bu savaşı yöneten donanma komutanı Barbaros başta olmak üzere onun emrinde Osmanlı gemilerine Osmanlı donanması kanatlarına komuta eden Salih Reisler, Turgut Reisler, Hasan Reisler, Kılıç Ali Reisler hepsi öz be öz Türk evladı pek çoğu da Anadolu, Ege ve Akdeniz sahillerinin evlatlarıdır. Kaldı ki donanma Leventlerinin hemen hemen tamamı da zaten Anadolu evlatlarından oluşmaktadır. Bu yüzdendir ki Kaptanı Deryasından Leventine kadar öz be öz Türk evlatları tarafından kazanılmış bir deniz zaferidir.
Bu deniz zaferinde Barbaros kadar önemli rol oynayan bir diğer denizcimizde Turgut Reis'tir.
Yaşadığı dönemde Kanuni Sultan Süleyman'ın ve Barbaros'un övgülü sözlerine muhattap olmuş bu ünlü Türk denizcisini ne yazık ki yeteri kadar Milletinin tanıdığını düşünmek oldukça zordur.
Milleti bir yana Bandırmalının da Turgut Reis'i tanımadığını, bu nedenle de bu ünlü denizcinin hatırasına değer vermeyip saygı göstermediğini söylememiz pekala mümkündür.
Bu sonucu nereden çıkardınız sorusunu duyar gibiyim. Hemen belirteyim.
Bugün kentimizde Menderes meydanının denize yakın bir bölümünde mevcut Turgut Reis heykeline bakmak Bandırmalının onu tanımayıp değer vermediği hükmünü çıkarmaya yetipte artacak durumdadır düşüncesindeyim.
Hayatı baştan sona denizcilikle geçen adeta Türk Denizciliğinin forsalıktan tayfalığa, tayfalıktan Reisliğe, Reislikten Paşalığa varan bütün evrelerini yaşamış Türk milletine bazı toprak parçalarını vatan olarak armağan etmiş Akdeniz'i Türk gölü haline getiren Türklerin Akdeniz milleti olduğunu tescil ettiren Preveze savaşı gibi büyük bir savaşta yer alıp kazanılan zaferinde payı olan bu şahsiyet ne yazık ki bugün milletinden hak ettiği değeri görememektedir.
Aslında Turgut Reis, Türk milletinin kendi evlatlarına gösterdiği vefasızlığın tipik örneklerinin sergilenmesini ön plana çıkaran tanınmış evlatlarından birisidir.
Turgut Reis doğum itibari ile Muğla'nın yetiştirdiği Türk evlatlarından birisidir. Bazı kaynaklarda ondan bahsederken Muğla'nın Sardaroz nahiyesinin köylerinden birinde yaşayan Veli isimli bir köylünün oğlu diye bahsedilir. Bu kısa bahsediş bile onun ne derece Türk ne derece Ege'li olduğunun açık seçik gözler önüne serilmesidir. Deniz kıyısında yaşayan Anadolu Türk evlatlarının pek çoğunda olduğu gibi o da denizle haşır neşir olarak büyümüş köyünde güreşler yapmış ok atmış kılıç kullanmış ve yine zamanının modasına uyarak denizci olarak hayata atılmıştır. Korsan gemilerine tayfa olmuş. İlerleme göstererek sonuçta gemi sahibi Reis olmayı başarmıştır.
O zamanın uyarınca Akdeniz'de korsanlığa başlamış ve kısa zamanda adından söz edilir ünlü bir Türk korsanı durumuna gelmiştir. Kıvrak zekası sayesinde pek çok tehlikeler atlatmıştır. Ama oda modaya uyarak kendini Anadolu sahillerinden uzakta Afrika sahillerinde bulmuş Tunus ve Trablusgarp sahillerinde korsanlık yapmaya başlamıştır.
Nitekim Tunus'ta ki hapsi hükümdarın sağladığı bazı kolaylıklardan yararlanarak onlardan erzak ve cephane tayfa temin etmek karşılığında onlara ganimetlerinden pay vererek yaşamını sürdürmeye başlamıştır. Bu sahiller Avrupalıların bil hassa İspanyolların İslam halka saldırısına ve zulmüne açıktır. Ve bu sahalarda İspanyollar sürekli denizcilik faaliyeti halindedirler. Turgut Reis bunlarla mücadele de etken olmuş. Bilhassa Tunus bölgesindeki mehdiyeyi kendisine üst kabul ederek yaşam ve mücadelelerini sürdürmüştür. Bu arada kendisine ait gemi sayısını artıran Turgut Reis İspanyolların mehdiyeyi ele geçirmesinden sonra Cerbe adasını Trablusgarp sahillerini kendine üst kabul etmiş ve oralarda mücadelelerini sürdürmüştür. Ama İspanyollar onu kendileri için tehdit saydıklarından oraya da yöneldiklerinde Osmanlılardan yardım istemiş Kanuni ile görüşerek Trablusgarp'ı feth etmekte kendisine yardım edilmesini istemiştir. Feth edilen yerin Osmanlılara bağlanmasını, ancak feth edildiğinde buranın beylerbeyliğini kendisine verilmesini istemiştir. Nitekim yapılan mücadele ile Trablusgarp ve Cerbe adası fethedilip, Trablusgarp Osmanlılara katılınca Sadrazam Sokullu'nun emriyle buranın beylerbeyliği Sinan Paşa'ya verilmiştir. Barbaros öldükten sonra Kaptanı Derya olması gerekirken bu görevde büyük ihtimalle Sokullu'nun tesiri ile kendisine verilmeyecektir. Ama Barbaros sağlığında Turgut Reis'i takdir eden bir amiraldir. Turgut Reis'in hayatı iniş çıkışlarla doludur. Pek çok baskınlara uğramış, pek çok defa ele geçirilmek üzere kıstırılmışsa da yakalanamamıştır. Nitekim böyle bir sıkıştırma anında gemilerini Fatih Sultan Mehmet gibi körfezi kaplayan düşman donanması körfezi beklerken o karadan yürüterek körfezin arka tarafından denize indirerek kuşatmadan kaçıp kurtulmayı başaran ender liderlerden birisi olmuştur. Ama talihsizlik onu da vurmuş nitekim hiç beklemediği bir anda Andrea Doria'nın yeğeni Jenatino Doria'nın adamlarının eline esir düşerek İtalya'ya götürülmüş ve Andrea Doira'ya hediye edilmiştir. 3-4 sene onun gemisinde forsa olarak çalıştırılmıştır. Onu bu esaretten Fransa'da ki Tulon'dan dönen Barbaros'un Cenova limanına baskın yapıp şehri tehdit etmesi ve Andrea Doria'dan 3000 lira karşılığında Turgut Reis'i serbest bırakmasını istemesi kurtarmıştır. Barbaros kurtardığı Turgut'u kendisine gemi vererek tekrar denizciliğe sevk etmiş ve Turgut Reis Akdeniz'de yeni velveleler yaratmıştır. Öyle ki Avrupalılar Akdeniz kıyısında oturan kişiler çocuklarını korkutmak için Dragut geliyor demeye başlamışlardır. Bil hassa İspanyollarla Malta Şövalyeleri ile çok savaşmıştır. Resmen Kaptan'ı Derya olamamıştır. Ancak Osmanlı donanması Turgut Reis'i o kadar sevmiştir ki onu takip etmek uğruna Kaptan'ı Deryalarını karada bırakarak gemileriyle arkasından onunla bir yola çıkmışlardır. Nitekim Trablusgarp'ın fethinden sonra Beylerbeyliği kendisine verilmeyince durumu şikayet için İstanbul'a hareket ettiğinde onun gemileri ile birlikte tüm Osmanlı donanması da harekete geçmiştir. Oysa Kaptan'ı Derya Sinan Paşa karadadır. Turgut Reis bir müddet yol aldıktan sonra durup donanmayı geriye dönmeye ikna etmedikçe donanma yanından ayrılmamıştır. Donanmayı tekrar Kaptan'ı Deryasına gönderen Turgut Reis İstanbul'a gitmiş ve Cuma selamlığında önünden geçen Kanuni'nin atını dizginlerinden tutarak durumu ona iletmiştir. Başka birisi yapsa kellesini kaybedecek olduğu bu davranış karşısında Kanuni onu affedip Trablusgarp Beylerbeyliğini ona vermiştir. Ve ölene kadar da bu görevde kalmıştır. Bu nedenle bu günkü Libya bölgesini biz Türklere vatan yapan kişi Turgut Reis'tir.
Sadece Trablusgarp değil, Tunus ve Trablusgarp bölgesi halkı bugün dahi kendini biz Türklere yakın hissediyorsa bunda Turgut Reis'in payı büyüktür. Hatırlatmak isterim Tunus bayrağı bayraklar içerisinde bayrağımıza en yakın görüntü içerisinde olan bayraktır. Bu görüntüde ki bayrağın olduğu sahaları bize armağan eden Turgut Reis olduğu unutulmamalıdır.
Turgut Reis ömrünün son günlerinde Malta kuşatmasına katılmış Kanuni'nin bütün tembihlerine karşılık onun tavsiyeleri uyarınca yapılması gereken Malta kuşatması o gelmeden başlandığından yanlış kuşatılmış belki de bu yüzden netice alınamamıştır. Buna rağmen kuşatmada ölene kadar çalışmış atılan bir güllenin parçaladığı kaya parçalarının isabeti neticesiyle yaralanan Turgut Reis yaralandığı günden beş gün sonra 21 haziran 1565'te Malta kıyılarında vefat etmiştir. Cenazesi buradan alınarak Trablusgarp'ta ki caminin bahçesindeki türbesine defnedilmiştir.
Kanuni onun ölümünden sonra netice alınamayan Malta kuşatmasını kaldırmış Turgut Reis'in onayı olmadan kuşatmaya başlayan kuşatma komutanı vezir Mustafa Paşa'yı vezirlikten azletmiştir. Ama bu Turgut Reis gibi şanlı bir denizciyi geriye getirecek bir durum değildir.
Şunu belirtmek isterim ki Turgut Reis hayatı boyunca Osmanlı'da ki devşirme ocaklarından gelenlerin bir başka tabirle Hıristiyanlıktan dönmelerin Türk evlatlarıyla rekabeti nedeniyle layık olduğu makamlara yükseltilmeyen önemli örneklerinden birisidir. Barbaros'tan sonra ondan daha Kaptanı Derya olmaya layık kişi olmamasına karşılık malesef Osmanlı yönetimine hakim olan devşirme kökenli yöneticiler başta Sokullu olmak üzere onu bu makamdan uzak tutmuşlardır.
Ne yazık ki bu özellik dün nasılsa bugün de aynıdır.
Ne yazık ki nasıl Osmanlı'da öz be öz Türk evlatları yönetsel idari makamlardan uzak tutulup Türk kökenli olmayan dönmeler yönetime hakim kılınmışsa bu günde ne yazık ki öz be öz Türk evlatları yönetime tam manası ile hakim olmaktan hakim kılınmaktan uzak olabilmektedirler. İşte bizim en büyük sorunlarımızdan birisi de budur.
Türk kültürünü benimsemiş hazmetmiş, Türk dilini Türk kültürünü kabul etmiş göğsünü gere gere ben Türk'üm diyebilen kişiler yerine daha geniş kavramlı kimliklerle karşımıza çıkan Türkiyeliyim diyenlere yönetsel faaliyetler vermemiz bence Osmanlı'dan kalma kötü alışkanlığımızın devamından başka birşey değildir.
Şurasını da hatırlatmak isterim ki bugün iki görüş vardır. Birinci görüşe göre Turgut Reis kendisine Trablusgarp'ı vatan seçmiştir. Ve o nedenle oraya gömülmeyi istemiştir. Onun isteği sonsuza kadar geçerlidir. O yüzden cenazesi orada kalmalı mezarından cenazesi alınıp Türkiye nakledilmemelidir. 2. görüşe göre ise Turgut Reis Türktür. Kendi yaşadığı dönemde Trablusgarp'ta Türkiyedir. Türk vatanıdır. O o nedenle oraya gömülmeyi istemiştir. Ama bugün artık Trablusgarp Türk vatanı değildir. bu yüzden bu Türk evladı yaşasaydı yahut bu dönemde ölseydi Türkiye'de olmayı isteyebilirdi, şüphesiz isteyecekti. O yüzden onun cenazesi gömülü bulunduğu yerden alınmalı Türkiye'ye nakledilmeli. En azından İstanbul'daki Beşiktaş'taki Barbaros Türbesine gömülmelidir. Bu ne derece doğru olur bilemem ama pek çok değerli Türk büyüğü yurdumuza getirilebildiğine göre bu işlem pek ala Libya Hükümeti ile anlaşılarak yapılması mümkün olan bir işlemdir. Yapılması takdir toplayacak bir işlemdir. Belki de biz Türk milletinin bugün kü evlatlarının Turgut Reis'e bir vefa borcu olarak görevimizdir.
Bu iki yolun dışında bir üçüncü yol olarak Libya Hükümeti ile anlaşılarak Suriye'de ki Süleyman Şah Türbesi örneği bir uygulama Turgut Reis türbesi ve çevresi içinde pek ala gerçekleştirilebilir. Bu takdir de de Turgut Reis'in Türk Toprağında kendi toprağında yatması pek ala sağlanabilir. Bunlar milletçe hükümetçe yapabileceğimiz icraatlardir. Ama Bandırma olarak ta Turgut Reis için yapabileceğimiz ona değer verdiğimizi gösterebileceğimiz şeyler olmalıdır düşüncesindeyim.
Nitekim; Türk denizcilik tarihinin önemli günlerinde deniz kuvvetlerinin kuruluş gününde, deniz şehitleri gününde, kabotaj bayramında ve nihayet Preveze Zaferi kutlamalarında Turgut Reis anıtı ve çevresi kutlama alanı kabul edilerek bu tür ulusal günlerin kutlaması burada yapılabilir, yaptırılabilir. İşte o zaman Bandırmalı olarak Turgut Reis'i tanıyor ve ona değer veriyoruz diyebiliriz.
Bunu yapmayacaksak eğer bu heykeli anıtlaştırmayacaksak. Kutlamalarda bulunmayacaksak, o zaman bu heykeli burada tutmamızın anlamı yoktur. O zaman Bandırma olarak yapacağımız iki şey vardır.
Ya bu heykeli Erdek'e gönderip oradaki Erdek Mayın Arama Filosu komutanlığının binası önüne dikilmesini sağlamalıyız, yahutta Bandırmamızda açtığımız Denizcilik Fakültesi bahçesine bu anıtı taşıyıp oraya dikerek orada anıt haline getirmeliyiz. Daha yerinde olacak bir davranıştır. Çünkü hiç değilse bu iki kuruluş bu önemli günlerde bu değerli Türk denizcisinin anısına bir takım seranomiler gerçekleştirecek bugünlerin kutlamalarını bu anıt önünde yaparak ona gereken saygıyı göstereceklerdir.
Bütün bunlardan sonra şunu da vurgulamak isterim ki ilçemizde ki pek çok okula tarihi kişilerin isimlerini verirken Camilere pek çok tarihi kişilerini verirken Turgut Reis'i niye unutmaktayız. Yavuz Sultan Selim'leri, Fatih Sultan Mehmet'leri, Yunus Emre'leri ve daha bilmem kimleri hatırlarken Turgut Reis'i neden unutur, neden bu tip adlandırmalarda kullanmaktan kaçarız. Bunu anlamam oldukça imkansızdır. Hiç değilse Turgut Reis'in anısına birşeyler yapmak için en azından bütün bu saydıklarımı yapamıyorsak mevcut heykelini daha anıtsal bir hale getirmemiz yerinde bir davranış olacaktır. Bu şahsa değer verdiğimizi göstermemize yarayacaktır düşüncesini taşımaktayım.
Preveze zaferinin 476. yıl dönümünü yaşarken bize bu zaferi kazandıran Barbarosların, Turgut Reislerin ve onların emrinde savaşan Türk Leventlerinin, o zamanın şehitleri ve gazilerinin ruhları huzurunda saygıyla eğiliyorum. Ruhlarınız şaad olsun diyorum. Onlara ve daha sonra millet uğruna millete hizmet uğruna denizlerimizde şehit düşen özellikle Bandırma körfezinde batan Trakta ve Bandırma Vapurunda şehit düşen bireylerimize de Tanrı'dan rahmet diliyorum. Preveze Zaferi Türk denizcilerine Türk Silahlı Kuvvetlerine ve onu yetiştiren Türk Milletine onun bir parçası olan tüm Bandırmalılara kutlu olsun