Cebrâil aleyhisselâm:
“Yâ Rabbi! Beni Habîbinin ( aleyhisselâm ) yanında utandırma” diye duâ etti. “Oturduğun yerde gözlerini kapa, elini Cennete sok, eline ne gelirse al.” diye hitap geldi. Cebrâil (aleyhisselâm) ellerini Cennete saldı. Bir yeşil salkım üzüm, bir kırmızı nar eline geldi. Hazreti Hasan üzümü, Hazreti Hüseyin de narı aldı. Bunları yerlerken bir dilenci geldi. “Ey Ehl-i beyt! O üzüm ve nardan bana da verir misiniz?” dedi. Resûlullah’ın ( aleyhisselâm ) yüksek yaradılışlı torunları vermek istediğinde Cebrâil (aleyhisselâm) mâni oldu. “Yâ Resûlallah! O dilenci şeytandır. Cennet meyvaları ona haram iken hile ile yemek istedi.”
Hazreti Hüseyin’in yüzü, karanlık gecede etrâfını aydınlatırdı. Yaya olarak yirmi beş defa hacca gitti. Beraberindekiler bineklere binse de, kendisi binmezdi.
Buyurdular ki: “Cömert efendi olur, cimri hor olur. Bu âlemde bir mü’min kardeşinin iyiliğini, kendinden önce düşünen, öbür âlemde daha iyisini bulur.”
Hüseyin ( radıyallahü anh ), hep babasının yanında idi. Babası şehîd olunca, Medine’ye geldi. Hazreti Muâviye’nin vefatında Yezîd’e bi’at etmedi. Kûfeliler kendisini çağırıp halife yapmak istedi. Kardeşi Muhammed bin Hânefiyye, İbni Ömer, İbni Abbâs ve daha nice Eshâb-ı kiram ( radıyallahü anh ) mâni oldular ise de, nasihatlerini dinlemeyip, yetmiş iki kişi ile Mekke’den Irak’a yola çıktı. Yezîd, Şam’dan bunu haber alınca, Irak vâlisi Ubeydullah bin Ziyâd’a emir gönderip, Kûfe’ye sokma dedi. Bu da, Sa’d İbni Ebî Vakkâs’ın oğlu Ömer’in kumandasında bir ordu gönderdi. İbni Ömer, geri dönmesini bildirdi ise de, imâm kabul etmeyip harp etti. Yanında bulunanlara da tekrar tekrar teslim olun denildi ise de, 72’si de şehit oluncaya kadar savaşa devam etti.
Sinân bin Enes Nehaî, Hazreti Hüseyin’i, Hicret’in 61 (m. 681) yılında Muharremin onuncu günü Kerbelâ’da şehîd etti. Mübarek oğlu Zeynel’âbidin küçük olduğu için öldürülmedi. Kadınlar ve imâmın Mübarek başı ile Şam’a gönderildi. Mübârek başı, Mısır’da Karâfe kabristanında medfûndur.
Yine İbnî Abbâs ( radıyallahü anh ) anlatmıştır. Bir gün Hazreti Hasan ile Hazreti Hüseyin’i güreştirdiler. Güreşmeye başlayınca, Resûlullah ( aleyhisselâm ) tut yâ Hasan ( radıyallahü anh ) derdi. Hazret-i Fâtıma yâ Resûlallah! Yalnız Hasan’a mı diyorsun? Resûlullah ( aleyhisselâm ) “İşte Cebrâil (aleyhisselâm) tut yâ Hüseyin! diyor”, buyurdular.
Hayat hikayesini bu şekilde yazılı kaynaklarda gördüğümüz Hz. Hüseyin hilafet uğruna mücadeleye başladığında yanına Hz. Alinin diğer eşlerinden olma üvey kardeşleri de dahil olmak üzere 72 kişilik bir kafileyle küfeye gitmek üzere yola çıktığında Emevi merkezi Hz. Hüseyin’e karşı adeta bir ordu düzeyinde bir kuvveti onun yolunu kesmek üzere harekete geçirmiştir.
Kerbela civarında yolu kesilen Hz. Hüseyin’i geri döndürmek istemişlerdir. Ancak Hz. Hüseyin ağabeyi Hz. Hasan’la Muaviye arasında yapılan anlaşmanın hükümlerine uyulmadığını ileri sürüp yolunu kesen kuvvetlerle mücadeleye başlamıştır. Başlayan bu dengesiz kuvvetler arasındaki orantısız güç farkı Hz. Hüseyin ve yanındakilerin ölümüyle neticelenmiştir. Bu muharebe esnasında Hz. Hüseyin ve yanındakileri muhasara altında susuz bırakıldıklarından çok çetin geçmiş. Hz. Muhammed’in son torununa reva görülen bu zulüm ve haksızlık İslam dünyasının bağrını yakarken Emevi soyuna karşı İslam dünyasında nefret uyandırmıştır.
Kerbela vakası denilen bu vaka Hz. Ali soyunun hemen hemen tamamına yakın sonunu getirmiştir. Çünkü Hz. Hüseyin’in küçük ve hasta olan oğlu Zeynel Abidin dışında Hüseyin sülalesi sona erdirildiğinden Hz. Ali soyu ve haliyle peygamberin kızı Hz. Fatıma’nın diğer oğlu Hz. Hasan’ın çocukları dışında soyları kırıma uğratılmıştır. İşin kötü tarafı Hz. Hüseyin’i Kufe’ye çağıran ırak ve küfe halkı Yezid’in ordusuna karşılık Hz. Hüseyin’e sahip çıkmamışlar, destek çıkıp onu korumamışlardır. Bu nedenle diyebiliriz ki başta ırak halkı olmak üzere İslam Arap dünyası Hz. Muhammed’in damadına, torunlarına hatta kızı Fatıma’ya sahip çıkmamış onları korumamışlardır.
Yanlış hatırlamıyorsam rıza zelyud bir gazete makalesinde dile getirdiği yazısında Ebu Bekir’e biat etmeyen Hz. Ali’nin hakkının yendiğini dile getiren Hz. Fatıma’yı dövdüğünü yine yanlış hatırlamıyorsam kaburga kemiğinin kırılmasına sebep olduğunu hatta bu durum nedeniyle Hz. Fatıma’nın ölümüne sebep olduğu yolunda bir beyanı olduğunu okumuştum. Eğer yanılmıyorsam bu yolda bir bilgi mevcutsa Arap dünyasının Ebu Beyte karşı sevgisi ve bağlılığı konusunda bir gevşeklik mevcuttur diyebilmek mümkündür. Bütün bunlara dayanarak şunu söyleyebiliriz, Hz. Hüseyin dehz. Alinin başlattığı hilafet savaşına katılması nedeniyle babasının yapmak istediklerini gerçekleştirmek uğruna şehit olmuştur. Devam edecek…