güvenilir kaynak casibom giriş maritbet
SON DAKİKA
Hava Durumu

OSMAN GAZİ’DEN MEHMET VAHDETTİN’E KADAR GEÇEN DÖNEME AİT OSMANLI BAŞBAKANLARI, OSMANLI SADRAZAMLARI VE ÖZ GEÇMİŞLERİ -3

Yazının Giriş Tarihi: 18.12.2020 21:48
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.12.2020 21:48

Muhsinzâde Mehmed Paşa

19 Aralık’ta Osmanlı ordusunun karargâhı Şumnu’ya geldi. Ordunun yetersiz olduğunu iyi bildiğinden Rusya ile hemen barış girişiminde bulundu ve 27 Safer 1186’da (30 Mayıs 1772) iki devlet arasında dört aylık bir mütareke imzalandı. Ardından barışın gerçekleşmesi için görüşmelere devam edildiyse de bir yandan Rusya’nın çok ağır şartlar ileri sürmesi, öte yandan ordunun gerçek durumunu bilmeyen İstanbul’daki bazı devlet erkânının karşı çıkması yüzünden müzakereler kesildi. 26 Receb 1186’da (23 Ekim 1772) Bükreş’te yeniden başlayan görüşmeler sonunda Muhsinzâde Mehmed Paşa, Rusya’nın ileri sürdüğü ağır şartlara rağmen artık barış akdinden başka bir çare kalmadığını gördü. Fakat Ruslar’ın Kırım ve Kerç, Yenikale ve Kılburun gibi müstahkem mevkilerin terkini istemeleri İstanbul’da tepkiyle karşılanmakta, özellikle ulemânın muhalefeti barış yapılmasına engel teşkil etmekteydi.Zilhicce 1186’da (Mart 1773) iki devlet arasında silâhlı çatışmalar tekrar başladı. Ancak gücü tükenmiş, disiplinsiz ve takviye görmeyen Osmanlı ordusunun başarı elde etmesi hemen hemen imkânsızdı. Rus ordusu Tuna nehrini geçerek Şumnu’daki Osmanlı karargâhını kuşattı. Bu durumda Ruslar’ın ileri sürdüğü ağır şartları kabul etmekten başka çare bulunmadığını gören Muhsinzâde Mehmed Paşa, sadâret kethüdâsı Ahmed Resmî Efendi’yi barışın yapılacağı Küçük Kaynarca kasabasına yolladı. Barışın gerçekleşmesinden sonra hastalığı da iyice arttığından tahtırevanla İstanbul’a hareket etti (22 Cemâziyelevvel 1188 / 31 Temmuz 1774) ve Karinâbâd kasabasına yaklaşıldığında öldü (26 Cemâziyelevvel 1188 / 4 Ağustos 1774). Cenazesi önce Karinâbâd’da âyanı Abdi Ağa’nın hânesine defnedildi, ardından Edirne’ye getirilip burada Eskicami hazîresine gömüldü. On gün sonra Esmâ Sultan’ın arzusuyla bu ikinci mezarından da çıkarılarak İstanbul’da Eyüp Mezarlığı’na defnedildi (Şem‘dânîzâde, III, 27-28).İyi bir devlet adamı olmakla beraber ikinci sadâreti sırasında hastalığı sebebiyle makamında bırakılmasının büyük bir hata olduğu ve yapılan ağır antlaşmada kendisinin bu durumunun oluşturduğu zafiyetin önemli bir payı bulunduğu belirtilir. Mehmed Paşa’yı yakından tanıyan Ahmed Resmî Efendi, onun Avrupa devletlerinin durumuna dair pek çok yazı okuyarak siyasî gelişmeler hakkında bilgi edindiğini, tecrübeli, temkinli, vakur bir devlet adamı olduğunu yazar. Devlet adamlığı yanında bir başka özelliği tarikat ehli olmasıdır. Muhsinzâde, Cerrâhî tarikatının önde gelen bir mensubudur ve tarikatın kurucusu Nûreddin Cerrâhî’nin (ö. 1133/1721) hayatı hakkında yazılmış olan ilk eserin de müellifidir. Üç bölümden oluşan bu manzum eserin nüshaları mevcut değilse de bazı kısımları değişik kaynaklarda günümüze kadar gelmiştir. Muhsinzâde, Nûreddin Cerrâhî’nin dördüncü halefi olarak 1175’te (1761-62) tekkeye şeyh olan Moralı Yahyâ Efendi’nin müridi ve halifelerindendir. Nûreddin Cerrâhî Tekkesi’ne değerli yazmalardan oluşan bir kütüphane vakfetmiş, ancak kütüphane 1782 Balat yangınında yanmıştır (Yola, s. 1, 74, 109-111). Ayrıca İstanbul’da Hocapaşa’da bir hanı bulunduğundan söz edilir.

Silâhtar Hamza Mahir Paşa

Kayseri'nin Develi Karahisar zenginlerinden Mehmet Ağa'nın oğludur. 1140 H. - 1727 M.'de doğmuş ve sonra İstanbul'a gelerek on altı yaşında sarayın helvahane bölüğü'ne kaydolunmuş ve bir sene sonra, yani 1157 H. - 1744 m. de kiler odasına naklolunarak baş kullukçu olmuş ve buralarda tahsil görmüş ve sonra da 1162 H. - 1749 M. de hasoda'ya alınmıştır. III. Mustafa'nın cülusunda silâhdar Ahıshalı İbrahim Ağa 'nın silâhdarlıktan çıkarılması üzerine, o tarihte peşkir ağası bulunan ve Hasoda'da derece derece ilerlemiş olan Hamza Mahir Ağa, birkaç derece atlatılarak silâhdarlığa çıkarılmış (24 Safer 1171 - 7 Kasım 1757) ve sonra pâdişâhın ilk doğan kızı Hibetullah Sultan da kendisine namzed olmuştur.Hamza Hâmit Paşa 22 Şevval 1172-18 Haziran 1759'da vezirlikle Mora muhassallığına tayin olunarak vezarete ait bütün levazımat pâdişâh tarafından ihsan olunmuştur. Hamza Hâmit Paşa buradan 1174 Şevval ortalarında (1761 Mayıs) Silâhdar Mehmet Paşa'nın yerine Rumeli valiliğine ve 1175 H. - 1762 M.'de Anadolu valiliğine tayin olunmuş ve bu sırada namzed olduğu Hibetullah Sultan vefat etmiştir.Hamza Paşa 5 Şevval 1175-29 Nisan 1762 tevcihatında Özi eyâletine tayin olunup aynı sene Şevval ayı sonlarında Hotin kalesi muhafazası şartiyle Hotin ve Çorum sancakları verilmiş ve daha sonra, yani 1176 H. - 1763 M. de Niğbolu sancağıyla Vidin muhafızlığına tayin olunmuştur.Hamza Mahir Paşa 1178 Safe'r ortalarında (1764 Ağustos ortaları) Köstendil sancağı ilhakiyle Hotin muhafızlığına nakledilmişti. Tenzil sayılan bu nakil dolayısıyla kendisinin gücenmesi ihtimali nedeniyle taltifi havi bir de ferman gönderilmiş ise de yeni memuriyeti kabul etmemesi nedeniyle aynı sene Şaban başlarında (1765 Ocak) azledildikten başka vezirliği de üzerinden alınarak Dimetoka'da oturtulmuştur.Bir müddet sonra pâdişâhın hiddetinin geçmesi ve daha doğrusu Bahir Mustafa Paşa'nın sadaretten azli üzerine aynı sene Zilkadesi sonlarında (1765 Mayıs) vezirliği bırakılarak Selanik sancağına tayin edilen Hamza Mahir Paşa, 1180 H. - 1766 M. de Mısır valiliğine ve 1180 Zilkade 28 de (1767 Nisan 27) Halep'e ve 4 Şevval 1181 - 23 Şubat 1768 de Aydın muhassallığına naklolunduktan sonra, Muhsinzâde Mehmet Paşa'nın birinci defaki sadaretinden azli üzerine sadrâzam olmuştur (23 Rebiulâhır 1182 - 6 Eylül 1768).Bunun sadarete getirilmesi Rusya'ya harb açmak içindi. Rus elçisini Bab-ı âliye davet ederek harb ilânını kendisine tebliğ etmiş ise de, kendisinin aklî dengesi epey zamandan beri bozuk olup bu sırada bazı gayrıtabiî halleri iyice meydana vurduğundan, azline zaruret hasıl olmuş ve sadaretinin yirmi sekizinci günü azledilerek Gelibolu'ya gönderilip yerine kalemden yetişerek harb ve darbdan anlamayan ve hiçbir suretle valiliklerde bulunmamış olan Nişancı Yağlıkçızâde Damat Mehmet Emin Paşa tayin olunmuştur (8 Cemaziyelâhır 1182 - 20 Ekim 1768).Hamza Mahir Paşa 15 Muharrem 1185 - 30 Nisan 1771 de Gelibolu'da vefat etmiştir. Hamza Mahir Paşa hem âlim ve hem kalem sahibi değerli bir zat idiyse de, Mısır valiliğinde bulunduğu sırada oradaki serkeş beylerin kendisini öldürmek istemeleri üzerine korkarak aklını oynatmış ve bu hal maiyyeti tarafından uzun zaman saklanmış, fakat sadareti esnasında iş açığa çıkmıştı.Hamza Mahir Paşa, ifrat derecede lüzumsuz israf yapardı. Sadareti esnasında gerek enderunda ve gerek Babı âli'de avuç avuç altın saçarak bütün varını sarf etmiştir. Resmî Ahmed Efendi, Hülâsatü'l-İtibar isimli eserinde, Hamza Mahir Paşa'nm sadarete tayin edilip İstanbul'a geldiği vakit hasta ve muvazenesinin bozuk olduğunu ve Babı âli divanhanesinde Farisî beyitler okuyarak etrafa altın saçtığını ve harb ilânı münasebetiyle pâdişâhın huzurunda iki saat oturup onun mizacına muvafık sözlerle kahramanlık göstererek bir gün evvel Davutpaşa ordugâhına çıkmak istediğini, fakat İstanbul'a gelen Kırım hanı Kırım Giray ile pâdişâhın huzuruna girdiği esnada hastalığı sevinç sevdası gibi bir hal aldığından ve hazineyi telef etmek istemesi gibi hareketi sebebiyle azlediîdiğini beyan eder. Valiliklerinde, âdilâne hareketi ile halkı idaresinden memnun bırakmıştır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.