Bütün bunlardan sonra şunu belirtmek isterim ki İslam toplumlarında ve devletlerinde adaleti uygulayanların yani hâkim ve savcıların İslami hükümlere göre nasıl hareket edeceği Kur’an sure ve ayetlerine göre belirlenmiş. Peygamberin hadislerine göre belirlenmiştir. Bu ayet ve hadisler ülkemiz hâkimleri ve savcıları içinde geçerlidir.
Çünkü biz ve bizim ülkemizde İslam ağırlıklı bir toplum ve devlettir. Bu yüzden bizdeki özel mahkemelerde genel mahkemelerde, yüksek mahkemelerde görev yapan tüm hâkimler ve savcılarda İslam dini mensubu olarak bu ayet ve hadislere uymaya vicdanen bu hükümlere bağlı kalmaya mecburdurlar. Ve öyle olduklarını da düşünmek isterim.
Ama ne var ki bizdeki özel ve genel mahkemelerin yaptığı yargılamalar, verdiği kararlar hatta yüksek mahkemelerin yaptığı işlemler göz önüne alındığında hâkim ve savcılarımızın Kur’an ayetleri ve peygamber hadislerine uygun icraatlar gerçekleştirip hükümler verdiklerini düşünmekte zorlandığımı dile getirmek isterim.
Şahsi düşünceme göre bu yolda ki düşünsel zorlanmamda pek de yalnız olmadığımı toplumda aynı düşüncede pek çok insanında bulunduğumu düşündüğümü hatırlatmak isterim. Umarım bu kanım şahsi kalsın.
Toplumda genel kanı düzeyine ulaşmasın. Çünkü toplumumuzda hâkimlerin ve adalet dağıtıcıların İslam adaletine uygun hareket etmediği kanaati hâkim olursa hâkimlerimizin ve adalet uygulayıcılarının İslam toplumundaki önem ve yerleri mutlaka sarsılacaktır.
Bu yüzden özel mahkemelerdeki ve genel mahkemelerdeki yüksek mahkemelerdeki adalet uygulayıcıların, hüküm vericilerin icraatlarında ve hüküm vermelerinde Kur’an ayetlerinin ve hadislerin istediği özellikte olmaya gayret etmelerinin bilincinde olmalarını, zaten ülkemizdeki mevcut laik hukuk sisteminin de aynı Kur’an ve hadisler gibi onlardan bu özellikleri taşımak gerektiğini istemekte olduğunu hatırlatırım.
Onların icraatlarını, verdikleri hükümleri gözden geçirerek Kur’an ayetlerine ve hadislere ve laik hukuk sisteminin istediği ölçülere uygun olup olmadığı yolundaki genel düşünsel değerlendirmeyi siz okuyucularıma bırakmaktayım. Umarım hâkim ve savcılarımız böyle bir değerlendirme de İslamiyet’in ve Laik Hukuk Sisteminin istediği tarafsız, gerçek adaleti gerçekleştiren yetkililer özelliğini bizlere aksettirip bizleri bu konuda ikna etmeyi başarsınlar. Unutmayalım ki adalet mülkün temeli sayıldığı gibi gerçek adaleti sağlayacak olanlarda hâkim ve savcılarımızdır.
Şunu da belirtmek isterim ki yazımızın başlığı İslam hukukundaki hakimlik konusunda olduğu için sadece İslami hukuk açısından yargıçlık ve hakimlik mesleği üzerinde durmaya çalıştık. Ama şurası da bir gerçektir ki medeni hukukumuz da medeni hukukumuzun getiricisi olan Mustafa Kemal ve inkılapları da bunlara dayalı anayasamızda adaletin mülkün temeli olduğunu kesin olarak kabul etmektedir.
Bu yüzdendir ki şu andaki hukuk sistemimizdeki yargıç ve hakimler, savcılar ve avukatlar hukuk sistemimizdeki geçerli olan yazılı anayasamıza ve hukuk sistemimizdeki kanunlarımıza sadık kalmalı, karar verirken bir yandan da manevi açıdan İslami hükümleri de göz ardı etmemeli kalplerini ve beyinlerini İslami hukukla bugünkü hukukumuzu karıştırarak ön planda bugünkü hukuk sistemimizi esas alarak vermelidirler.
Bu dünyada verdikleri kararların İslam inancına göre ahiret hayatında kendisinden hesaplarının sorulacağını unutmamalıdırlar ve hepsinden önemlisi hem bugünkü hukuk sistemimizin hem İslami hukukun baktıkları davada kişiler arasında din, dil, ırk ve zenginlik- fakirlik konularında ayırım yapmadan karar vermelerini istediklerini unutmamalıdırlar. Daha açık söylemek gerekirse herkese eşit davranmalarının gerektiğini unutmamalıdırlar.