Sözün kısası Hz. Ali dönemindeki Sıffın ve hakem olaylarından ibret almak, biz İslam bireyler için önemli bir değerlendirme olacaktır. Böyle bir olaydan alınacak ders ve ibret şüphesiz milletimizi, toplumumuzu örnek aldığımız olay neticesinde İslam’ın ve İslam Arapların düştüğü duruma düşmekten kurtaracaktır. Tekrar önemle vurgulamak isterim ki Hz. Ali devri bugün pek çok İslam devletinin içinde bulunduğu duruma örneklik teşkil edebilecek bir olaydır.
Çünkü o olayda nasıl gerçek haklı aslında İslam toplumunun rahat ve huzurunu, çıkarını düşünen Hz. Ali ile kendi menfaatini düşünen Muaviye ve Amr İbn-ül As gibi karakterlerin çarpışması söz konusuysa bugünün İslam dünyası olaylarında da benzer karakterlerdeki İslam, siyasi ve dini liderleri çarpışmakta, onlar da bulundukları toplum veya ülkeleri bölecek icraatları gerçekleştirmekte tereddüt etmemektirler düşüncesindeyim.
Bu demektir ki günümüz İslam liderleri, siyasi ve dini liderleri Sıffın ve hakem olayından ibret ve ders almamaktadırlar. O zaman onların etrafındaki İslam dünyasının hiç değilse bu olaylardan ibret ve ders almasını beklemek ve ummak durumundayız. Aksi taktirde İslam ülkeleri ve toplumları bölünmelere, yok olmalara uğrayacak demektir. Umarız başta ülkemiz ve tüm İslam dünyası halkları, liderleri, dini ve siyasi liderleri Sıffın olayını, hakem olayını hatırlar, gözden geçirir ve bu olaylardan ibret alarak toplumlarını, milletlerini bölecek, parçalayacak, yok edecek benzer hatalara düşmezler.
Bu şekilde İslam tarihinden yaptığımız hatırlatmalara örneklemelere yer verirken özellikle şunu vurgulamak isterim ki nasıl Hz. Muhammed sonrasında İslam dünyası Emeviler ve ehlibeyt arasında ikiye bölünmüşlük göstermişse ülkemizdeki İslam dünyası dahil dünya üzerindeki İslam devletlerini oluşturan İslam toplumu da bugün farklı bölümlere ayrılmak şeklinde bölünmüşlük göstermektedir. Emevilerin başlatıp gelişmesine önayak olduğu İslam bölünmüşlüğü bugün doruk noktadadır düşüncesindeyim.
İslam dünyasını oluşturan devletlerin bir kısmı ya topluca yada kendi içinde bölünmüşlük göstererek Sünni ve Şii şeklinde iki ana kola ayrılmışlık göstermektedirler. Bu iki ana kola ayrılmışlık yetmezmiş gibi bu kollarda kendi arasında alt kollara mezheplere ayrılarak İslam dünyasını daha fazla bölmekte İslam birlik ve beraberliğinin gerçekleşmesini engelleyen ana sebebi oluşturmaktadırlar. Mezhep denilen bölümleri yaratan liderlerden sonra onların yetiştirdikleri bazı önde gelen kişiler de tarikat ve cemaat denilen bölünmeleri oluşturunca İslam dünyası tamamen birbiriyle tezat durumda söylem ve icraatları olan bölünmelere uğramış durum arz etmektedir.
Bu yüzdendir ki İslam bireylere şunu hatırlatmak isterim nasıl halifelik uğruna Emevi taraftarları ve ali taraftarları olarak bölünen İslam dünyası bir daha birleşememişse bugün içinde bulunduğumuz İslam toplumunu da tarikatlara ve cemaatlere bölerek ayrıştırırsak devletimizi oluşturan İslam toplumunu da bir daha birlik beraberliğini sağlayamayacak düşman bir kitleye düşman kitlelere dönüştürmeye hizmet etmiş olabileceğimizi unutmamalıyız.
Bu yüzdendir ki toplumumuzun nurcu, Süleymancı, Nakşibendi, Aczmendi, Alevi, Bektaşi, Ebabilci, Pelikancı, falan cemaatçi filan cemaatçi şeklinde bölünmekten uzak tutmalı Hz. Ali ve Muaviye devri olaylarından ibret alıp önce kendi ülkemizde sonra İslam dünyasında İslam kardeşliğini birlik ve beraberliğini sağlamalı bunu sağlarken de Kur’an sure ve ayetlerinin hükümlerini ön planda tutmalıyız. Kur’an’ın hükümlerinin olduğu yerde hadislere hele hele sahih olmayan uydurma hadislere ibadet ve icraatlarımızda yer ve değer vermekten bence sarfı nazar etmeliyiz.
Şunu da unutmamalıyız ki hadisler sahih olduğu takdirde sure ve ayetlerin açıklık getirmediği icraat hükümlerinde değer ifade eden peygamber sözleridir. Bu nedenle dahil olduğumuz İslam toplumunu Kur’an’ını hükümlerine sure ve ayetlerinin hükümlerine göre yapılacak ibadet ve icraatlara dayalı bir hale getirmeliyiz. Tekrar vurgulamak isterim ki yukarıda belirttiğim Muaviye ve Hz. Ali arasındaki hilafet mücadeleleri sırasındaki olaylar biz İslamlara yönümüzü belirlemede en önemli ibret olabilecek olaylardır.
Şunu da vurgulamak gerekir ki günümüzün devlet şekillerinden birisi olan ulusal devlet, milliyetçi devlet diyebileceğimiz devlet oluşumlarının en büyük düşmanı mezhepçilik, tarikatçılık, cemaatçiliktir kanaatindeyim. Bu tür faaliyetler devletlerin birliğini beraberliğini bozup parçalayabilecek icraatlardır. Halk arasındaki tabirle ulusal devletlerin bekasını ortadan kaldırabilecek faaliyetlerdir.
Ulusal devletlerin devam edebilmesi için gerekli olan milliyetçilik isteminin de en büyük düşmanı bu icrat ve faaliyetlerdir diye düşünmekteyim. Ulusal devletlerin bekası için milliyetçiliğin devam edebilmesi için devlet sistemi mutlaka laik olmalı ve laik kalmalıdır kanaatini taşımaktayım. Bunun için yukarıda bahsettiğim ibret verici örnekler esas alınmalı, toplumca hataya düşmeden ulusallığımızı, milliyetçiliğimizi, laik sistemimizi koruyabilmeliyiz düşüncesindeyim. Tarihi oluşturan olaylar ve tarih bilmi ibret alınmak için mevcuttur.