İslam tarihi dediğimizde şüphesiz geniş bir zaman dilimini kapsayan bir tarih çerçevesinden bahsettiğimizi hatırlatmak durumunda olduğumuzu vurgulamak isterim. Çünkü Hz. Muhammed’in bizleri yani geçmiş atalarımızı İslam dinine davet ettiği andan bugüne gelene kadar geçen kronolojik süre ve bu sürenin olayları hep İslam Tarihinin kapsamını oluşturmaktadır. Ne var ki şahsi düşünceme göre İslam dini açısından en ibret alınacak olaylar Hz. Muhammed ve onu takip eden otuz senelik halifelik devri denilen devre münhasır olaylardır düşüncesindeyim. Hatırlatmak isterim ki Hz. Muhammed sahih hadis olarak vurguladığı hadisiyle “hilafet benden sonra otuz senedir” demiştir.
Bu süre Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali ve Ali’nin oğlu Hasan’ın iki yıllık hilafet süresini kapsayan bir zaman dilimidir. Bu yüzden peygamberin bu hadisini esas alarak Emevi halifelik dönemini, Abbasi halifelik dönemini ve Osmanlı halifelik dönemlerini İslami açıdan peygamberimizin kabul etmediği dolayısıyla halifelik demenin tartışmalı olabileceği dönemler saymak pekâlâ mümkün olabilir demek de mümkündür. İşte bu yüzdendir ki biz İslamlar Kur’an-ı Kerim hükümlerinden sonra Kur’an hükümleriyle çatışmayan, hadisleri esas alarak ibadet ve dini uygulamalar yaparız ve yapmalıyız kanaatindeyim.
Ancak peygamberimizin sağlığında yaşanan olaylardan ve halifelerin zamanında yaşanan olaylardan ibretler alıp bugünkü yaşamımızda dinsel ve sosyal yaşamımızda uygulama açısından fikri açıdan örnekler alıp, dersler çıkarmamızın da uygun bir davranış olacağını düşünmek ve söylememiz de mümkündür kanaatindeyim. İşte bu kanaatim dolayısıyladır ki bugün 4. Halife Hz. Ali’nin döneminde yaşanan bazı toplumsal olay ve hareketlere değinmek ve bunlardan ibret alınabilecek örneklerle dile getirmek istemekteyim. Bence bu örnek alınacak diye düşündüğüm olayların başında hemen şunu belirtmem gereklidir.
Hz. Ali İslam devletinin başına ve İslam dininin liderliğine oturduğu andan itibaren Kur’an hükümlerine uygun hükümler verip icraatlar yapmaya yönelmiş bir devlet başkanı bir en üst din lideri olmuştur. Emevi taraftarlarının Muaviye başkanlığında silahlanıp oluşturdukları baskı unsuru vasıtasıyla Hz. Osman’ın katillerinin idamını istemelerine karşılık onların adil muhakeme yargısıyla yargılanmasını, yargının vereceği hüküm neticesinde o hükme göre cezai uygulamaya geçilmesini savunan bir tutum ve icraata yönelmesi çok dikkat çekici bir uygulama olmuştur.
Şunu da vurgulamak isterim ki Emevî devletinin kurucusu Muaviye ve onun hanedanını oluşturan Ümeyye Oğulları Kur’an hükümleri yerine uydurma hadisler diyebileceğimiz hadisleri esas alan bir icraat izlemeyi hedeflemişlerdir. Bu yüzdendir ki Hz. Ali’nin Kur’an ayetlerinin ve surelerinin hükümlerini esas almayı gerçekleştirmek isteyen devlet zihniyetine düşman olmuşlardır.
Zaten İslamiyet’in kurucusu Hz. Muhammed’e İslam dininin kurulamaması yolunda ciddi mücadeleler veren bir sülale olan Ümeyye oğulları ve bunların temsilcisi Muaviye Hz. Muhammed’in soyuna düşman olmuş, bir başka tabirle onun soyunu özellikle Hz. Ali’nin şahsını ve çocuklarını hedef seçmiş, başarılı olmak için onların yok olması gerektiğinin farkına vardığından çabaları sonucunda bu hedefini gerçekleştirebilmiştir. Şunu da belirtmek isterim ki çok kimse Emevî devletinin kurucusu olarak Muaviye ve Amr İbn-ül As gibi iki şahsiyeti kabul ederse de aslında Emevî devletini oluşturacak şartları birinci halife Ebubekir, ikinci halife ömre ve üçüncü halife Osman hazırlamışlardır. Bunlara ilaveten peygamberimizin eşi Ebubekir’in kızı Ayşe’yi de söylememiz gerekir düşüncesindeyim. Bu yüzdendir ki Hz. Ali halifeliğe başladığında önce peygamberimizin hanımı Ayşe’yi ve Muaviye’yi bulmuştur.
Hz. Ali’nin yönetsel işlerde Kur’an hükümlerini esas almaya yönelmesi kendisinden sonraki dönem devlet başkanlarında, dini liderlerinde oldukça seyrek görülen hatta hemen hemen hiç görülmeyen bir davranış olmuştur. Hz. Ali’den sonraki İslam yöneticileri aslında hakkın yani Kur’an’ın gerektirdiğini yapmaları gerekirken çoğunlukla halkın sesine, halkın isteklerine daha doğrusu halkın önüne geçip halkı kendi istekleri doğrultusunda yönlendirip, seslendirenlerin söz ve isteklerine göre uygulamalar yapmaya, yönetimlerini çoğunlukla bu tür uygulamalara dayandırmalara yönelmişlerdir.
Kur’an sure ve ayetlerinin meal ve anlamlarıyla, amaçlarıyla çok iyi bilip değerlendirme gücünde olduğundan şüphe duyulmaması gereken Hz. Ali bu özellikleri nedeniyle yaşadığı sürece devlet ve din başkanı olarak hep Kur’an’ın sesine yani hakkın sesine önem vermiş, onu topluma İslam dünyasına hakim kılmaya çalışmış, bu uğurda savaşmış, bu uğurda hayatını kaybetmiştir. Nitekim Muaviye başkanlığında toparlanan, Hz. Ayşe başkanlığında toparlanan Osman’ın katillerini idam ettirmek isteyen kitleler isteklerini Hz. Ali’ye yaptıramayınca onu ortadan kaldırmak için ayaklanmaya, onu ve onu destekleyenleri ortadan kaldırmak amacıyla silahlı isyana başlamışlardır. Buna rağmen Hz. Ali yine hak yoldan ayrılmamış çıkarı için halkın dediğini yapıyorum, halkın iradesine dayanıyorum bahanesine sığınarak makamını korumak için Kur’an hükümlerinden, İslam kaidelerinden taviz vermeye yönelmemiştir. Devam edecek...