Saroz körfezinde gösteriş yapacak kuvvet 7 İngiliz gemisine bindirildi. Bunları bir zırhlı iki kruvazör, iki torpido himaye ediyordu. 25 Nisan akşamına kadar bu grup körfezde torpil aramakta ve kıyıları bombardımanla meşgul oldu. Akşamüzeri yeni bir bombardıman ile 1200 kişilik bir kuvvet sandallarla kıyılar önünde gösteriş yaptılar. Bunlardan küçük bir deniz müfrezesi saat 21.30 da Saroz kuzeyine çıkarıldı. İçerilere doğru keşif kolları sürdüler ve kıyıda ateş yaktılar. Bu müfreze gece yarısına doğru gemilere alındı.
Neticede bu gösteri çıkarmaları başarılı oldu. Bu bölgedeki Türk kuvvetlerini burada tutmayı başardılar.
Bütün bu harekatlardan sonra itilaf devletlerinin Çanakkale cephesi diye adlandırdığımız cephede amaçlarına ulaşamadıklarını söyleyebiliriz. Bu cephede itilaf devletlerinin başarıya ulaşamamasının ana sebebi olarak bu cephedeki savaşlara yedek kuvvet olan 19. Tümen komutanı Mustafa Kemal’in bu cephede olması bu bölgede yapılacak çıkarma harekatlarında düşmanın hedef seçtiği hedef seçebileceği sahaları öngörüşü ile tespit edip onların bu harekatlarını zamanında aldığı tedbirlerle bertaraf etmesi Türk askerlerinin kendisine kesin itimadını sağlayıp askerine verdiği emirlerle gerektiğinde onları ölüme gönderebilecek harekatlarıyla düşman kuvvetlerini Türk süngülerinin karşısında bırakması ve Türk askerinin onun emriyle kayıtsız şartsız ölüme gitme pahasına onun verdiği emirlere harfiyen uyması olarak görüp gösterebiliriz. Zaten Mustafa Kemal’in Anafartalar’da, Koca çimende kısacası Çanakkale cephesinin safhalarının geçtiği her sahada kazandığı zaferler de bunun en bariz göstergesidir. Mustafa kemal ve Türk askeri karşısında başarıya ulaşamayan itilaf devletlerinin düştüğü son durumu Çanakkale savaşının sonuçlarını şöyle dile getirebiliriz. Bu sonuç harekatı ana kaynak kabul ettiğimiz yukarıda ismini belirttiğimiz eser bize şöyle anlatır:
İtilaf devletlerinin Çanakkale cephesindeki temel hedefi; donanmaya boğazı açmaktı. (Akdeniz’den İstanbul’a uzanan suyolunu açmak) Hedefleri ise İstanbul’a ulaşmaktı. Bu sebeple Hamilton komutasındaki “Akdeniz seferi Kuvveti’nin ismi ilk önce “İstanbul seferi kuvveti” idi…
3 Kasım günü Çanakkale Boğazının giriş istihkâmlarının bombardımanı ile fiilen başlayan muharebeler 18 Mart 1915 günü yaşanan büyük zafer gününe kadar deniz muharebeleri olarak devam etti. 18 Mart günü Çanakkale boğazını sadece donanma ile geçemeyeceklerini anlayan itilaf devletleri amfibi bir harekât ile Çanakkale boğazını geçebilmeyi düşündüler. Planlarını yaptılar, hazırlıklarını tamamladılar ve 25 Nisan 1915 Pazar günü sabahı Çanakkale boğazına geldiler. Dört ayrı koldan yaptıkları çıkarma girişimleri ile boğazı açabileceklerini düşündüler...
Lord kitchener Askerleri Çanakkale’ye uğurlarken şöyle diyordu:
“Görev bütün yiğit İngilizler tarafından acze düşmeden yapılacaktır ve inanıyorum ki, birlikleriniz İstanbul’a ulaşan yolu zaferle donanmaya açacaktır. Fransız birlikleri cesaret ve maharetleri sayesinde, silahlarının zaferi sağlayacağa dair kesin inanç taşıdığımızdan emin olsunlar… Harekâtınız başladığı zaman düşüncelerim daima sizinle beraber olacaktır. Gelibolu Yarımadası’na bir kere ayak basarsanız davamızı sonuna kadar götürmek için dövüşmelisiniz”
Planları, birlikleri, güçleri, silahları… Mükemmeldi. İlk önce çok ümitlenmişlerdi. Akdeniz Seferi Kuvvet Komutanı General Hamilton 25 Nisan sabahı askerler çıkartmaya başladıklarında şöyle düşünüyordu: “Artık her cephede savaş başladı. Helles burnu sahillerine döndük. Kirte köyü karşısında bir başka büyük an yaşanıyor. Çok başarılı bir çıkartma yaptık, eminim ve bu bir gerçek, bu kelimeyi kendime defalarca tekrar ediyorum. “gerçek” “gerçek” “gerçek!”. Emin olmak için gemici dürbünüyle askerlerimizi izliyorum. Bazen insanın inanmayası gelir; bir hap gemisinde rüyada gibiyim. İnsanın kağıt üzerinde şekil bulmuş olan düşüncelerinin, bir dürbün merceği içinde, çarpışan askerler halinde hareket edişini görmesi şaşırtıcı oluyor.”
Hamilton, Askerlerine çok güveniyordu: “Bir husus apaçık. Ne olursa olsun, zafere ulaşma yolundayız. Dünyada bizim askerimizden daha iyi yetiştirilmiş bir asker mevcut değildir. Bizimkiler, askerliğin ruhuna vakıf, hepsi de gönüllü ve tam bu meslek içi yaratılmışlar. Subaylar, her rütbe ve kademede erleriyle birlikte ateşe atıldılar. Hepsi de ölecekler, ölecekler ama yakında Türkleri de yola getirecekler.”
Hamilton’un bu düşünceleri fazla uzun süre dayanmadı. Birkaç saat sonra Hamilton artık şu şekilde düşünmeye başlamıştı; “İnsanlar bir kâbusun pençesine yakalanmışlardı ve biz çaresiz, perişan bir halde bekliyorduk. Üççeyrek saat geçti ve Seddülbahir’deki durum düzelmedi. Bir saldırı gerçekleşmiyorsa durum kötüleşiyor demektir. Takviye birlikleri kaya çıkamadılar ve bana da bir cevap gelmedi…”
Hamilton, 25 Nisan gününün akşamında şu kanaate varmıştı;
“Bütün gün boyunca yapılan işlerin toplamı şu oldu:
Fransız birlikleri Kumkale’ye çok başarılı bir darbe indirdiler.
Kabatepe’nin kuzeyindeki tepeye kadar olan arazide tutunduk.
Gelibolu yarımadasının güney ucundaki üç plan bölgesinden X ve W plajları arasında düşman savunmasını kırdık.
Seddülbahir çevresindeki V plajına çıktık ve tutunduk.
Bu bölgede düşmanın çok ağır mukavemeti ile karşılaşmıştık. Orayı terk etme zorunluluğu beliriyordu ama X ve W plajlarının ileri harekâtın gelişmesi sağlayıncaya kadar oradakiler dayanmalıydılar.”
Hamilton, 25 Nisan gecesinde ise artık yapacak fazla da bir şey olmadığını düşünüyordu;
“Artık uyumaya çalışmalıyım. Çarpışma devam edecek ve birlikler hayatta kalmak için dövüşecekler. Onları can pazarında bıraktım. Belki hiçbiri bir daha İngiltere’ye dönemeyecek. Pekala, ya ben?... Ben uyuyorum! Binlerce insan birbirini boğazlamak için mücadele ederken, ben uyuyorum! Ama başka ne yapabilirim ki ?...” Devam edecek…