8 Mart günü hepimizin bildiği gibi dünya kadınlar günü olarak dünya kamuoyunda ve bizde kutlanan bir gündür. Bugün hakkında bilgi vermek istediğimizde şunları söyleyebiliriz:
8 Mart tarihi 1850'lerden itibaren Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanım ve değerlendirme gören bir tarih olmuştur. Bu kutlama ve değerlendirme de Amerika Birleşik Devletleri kökenli olup Avrupa üzerinden bize gelip kutlama bulan bir gündür.
Köken itibari ile ABD'de bir fabrikada yapılan ve daha sonra genişleyen bir grev uygulamasında ölen kadınların, kadın işçilerin anısına başlatılan bir kutlamaya dayanan bu uygulama Cumhuriyet rejiminden itibaren bizde de kutlama bulmuştur. Bu kutlama dünya kadınlarına bir değer kazandırırken aslında Türk ve Türk İslam kadınına yeni bir değer getirmemiştir. Daha önce var olan Türk kadınının sosyal yaşamdaki yerini hurafeye ve yanlış İslam anlatımlarına dayandırılarak adeta yok derecesine indirilen Türk ve Türk İslam kadınının tekrar değer kazanmasına yardımcı bir uygulama olmuştur.
Çünkü Avrupa'da ve dünyanın diğer toplumlarında özellikle Arap ve Asya, Afrika toplumlarında hatta Avrupa toplumlarında kadınlar siyasal yaşamı bırakın sosyal ve ekonomik sahada dahi varlık gösteremezken Türk kadını yaradılıştan itibaren Büyük Hunlar devrinden başlayarak Türk erkeği ile Türk kadını sosyal ve ekonomik sahada birlikte varlık göstermişler, el ele, omuz omuza çalışma, birlik ve beraberliği göstermişlerdir.
Hatta Türklüğün Anadolu'daki ilk temsilcisi sayılan Hitit Devletinde yönetim açısından kraliçe, kral ile aynı hak ve uygulama yetkisine sahip olarak görülebilmişlerdir. Dünyanın hiç bir yerinde görülmeyen bir uygulama olarak kraliçelik makamı, krallık makamından ayrı yürümüştür. İlk çağdan günümüze mevcut olan kraliçelik ve bugünkü First Lady'lik makamını işgal eden kadınların kendi başlarına kraliçe olarak görülmedikleri halde Hitit kraliçeleri sözünü ettiğim kraliçe ve First Lady'lerin aksine eşleri ölseler bile kraliçe makamını korumaya devam etmişlerdir. Tavananna unvanıyla kraliçelik makamını elde eden Hitit kraliçesi eşi ölse de yerine bir başka kral geçse de Tavananna kendi ölene kadar kraliçe olarak tanınır, devlet yönetiminde kralla eşit söz sahibi olma hakkını muhafaza ederdi. Ancak o öldükten sonra yeni kralın hanımı o zaman Tavananna olur, yönetimde söz sahibi olabilirdi.
Tavananna denilen Hitit kraliçeleri bu özelliği taşırken dünyanın diğer sahalarındaki kraliçeler ancak eşleri yaşadıkça kraliçelik hakkını taşıyıp koruyabilmişlerdir. Yine Türk kadınlarının bir temsilcisi olarak Türk devletleri kraliçeleri İslam dönemine kadar baştaki kralları Türk kralları kadar yönetimde söz sahibi olabilmişler, çıkarılan buyruk ve fermanlarda "kral ve kraliçe buyurur ki" anlamında han ve hatun buyurur ki başlıklı sunumlar görülebilmiştir. Üstelik Avrupa dahil diğer ülke ve toplumlarda kraliçeler tek başlarına ülke yönetimini ancak kabaca on dördüncü on beşinci yüzyıllardan itibaren, daha kabaca söylemek gerekirse orta çağdan itibaren gösterebilirken Türk dünyasında ilk çağlardan, Sakalardan, İskitlerden itibaren gösterebilmişler, hatta ordularının başında savaşlara gitmişler ve zaferler kazanmışlardır. Bunun ilk örneği kraliçe Tomris olmuştur.
Ancak Türk kadını İslamiyet'in kabulünden sonra İslami kaidelerin yanlış değerlendirilmesi sonucu olarak bu özelliklerini kaybetmiş, saraya ve kafes arkasına çekilip hareme kapanmak mecburiyetine tutulmuştur. Buna rağmen büyük Türk Moğol imparatorluğu zamanından başlayarak hatta ondan önceki Selçuklular ve onun parçaları olan Atabeylikler, Selçuklu hanedanının yönetimindeki Anadolu Selçukluları, Suriye Selçukluları, İran Selçukluları gibi Selçuklu kalıntısı devletlerde bile saraylarda ön plana çıkıp ülke yönetiminde, siyasi sahada görülebilen Türk kadınları görüntü verebilmişlerdir. Haliyle Büyük Moğol Kalıntısı parçası devletlerde veya onlara bağlı Türk Devletlerinde yönetimde söz sahibi olan Türk Hanım sultanları, Türk prensesleri görülebilmiştir. Gerek Eyyubilerde gerek Selçuklu kalıntısı devletlerde görülebilen bu özellik Osmanlı Devleti'nde bile görülebilmiş, iş başındaki Osmanlı sultanlarını ve halifelerini gölgede bırakıp onlar adına olsa bile yönetimde söz sahibi olabilmiş, Türk Hanım sultanları tarihte boy gösterebilmişlerdir.
Her ne kadar Hitit devletindeki Tavananna denilen kraliçeler kadar doğrudan siyasette yetkili olmasalar bile bu hanım sultanlar, prensesler yine de siyasette etkili olabilmişlerdir. Şunu belirtmek isterim ki Hitit devletindeki Tavanannaların değişmemesi ölene kadar kalması ölen kralın devlet yönetimdeki siyasetinin bir oranda sürmesini temin edebilmiş, siyasi sahada devlet açısından bir devamlılık ortaya koyabilmiştir. Oysa sözüne ettiğimiz hanım sultanlar ancak eşleri yahut evlatları işbaşında olduğu sürece siyasette söz sahibi olabilmişlerdir. Onlar ölünce bu hanım sultanlar yönetime etkili olmaktan uzaklaştırılmışlardır.
Bu tip hanım sultanlara ilk tipik örneği Hürrem Sultan oluştururken daha sonraki dönemlerde Safiye Sultan ve Kösem Sultan gibi padişah eşleri görülürken Mihrimah Sultan gibi padişah kızları da siyasi sahada hakimiyet sergileyen padişah kızları da görülebilmiştir. Devam edecek…