güvenilir kaynak casibom giriş maritbet
SON DAKİKA
Hava Durumu

4 NİSANIN GÖNENİN YAKIN TARİHİNDEKİ ÖNEMİ

Yazının Giriş Tarihi: 18.12.2020 21:47
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.12.2020 21:47

Değerli Okurlarım,

Dünya ulusları biz Türkleri başta Ermeniler olmak üzere bazı etnik grupları toplu katliama tabi tutma suçlamasıyla, suçlamalarına karşılık aslında yeryüzünde en fazla katliama uğratılmış millet olarak biz Türklerin geldiğini düşünmekteyim. Çünkü tarihin başlangıcından bugüne farklı sahalarda yurt edinip devlet kurmamız nedeniyle ve bu yurtlardan uzaklaştırılmamız mücadeleleri nedeniyle sürekli can vermiş, kan dökmüş bir milletizdir. Bir sahayı ele geçirip vatan yaparken kan döktüğümüz gibi, can verdiğimiz gibi elimizden çıkarken de o vatan toprağı üzerinde yaşayan bireylerimizin büyük çoğunluğunun hayatını kaybetmesi gerekmiştir. Çünkü biz Türk milleti vatan dediğimiz sahayı kolay kolay terk etmemiş, oradan zorla uzaklaştırılmamız gerekmektedir. Nitekim Avrupa’daki topraklarımızı, Afrika’daki topraklarımızı, Asya’daki topraklarımızı elimizden alan milletler orayı vatan yapabilmek için oradaki Türk ırkının çoğunluk olma durumunu ortadan kaldırabilmek için bu tür sahalarda yaşayan Türkleri kılıçtan geçirmek, toplu katliamlara tabi tutmak yolunu seçmişlerdir. Bunun en güzel örneğini Avrupa topraklarımızın, Balkan topraklarımızın elimizden çıkması sırasında milletimizin Balkanlarda özellikle Bulgaristan’da, Batı Trakya’da, hatta daha önceleri Yugoslavya topraklarında yaşadığı katliamlar göstermektedir. Ne var ki biz Türkler diğer milletler gibi uğradığımız katliamları dile getirmemiş, açıklamayı uygun bulmadığımızdan sanki katliama uğramamış gibi davranmayı tercih etmişizdir. Bunun sonucu olarak Kurtuluş harbi başlarında Osmanlı’nın son dönemlerinde Ermenilerin milletimize, ırkımıza yaptığı katliamları, soykırımları olsun, Yunanlıların Kurtuluş harbi sonrasında yenilip kaçarken yaptıkları katliamları olsun doğru dürüst dile getirmemiş, dünya uluslarının, dünya kamuoyunun dikkatine ve görüşlerine sergilemekten uzak kalmayı tercih etmişizdir. Ama bu durum bizi katliam yaşamamış bir millet, bir ırk durumuna getirecek bir özellik kazandıramayacak bir davranıştır. Şunu da hemen eklemek isterim ki biz Türkler sadece diğer milletlerin katliamına uğrayan bir millet değilizdir. Bazen küçük çapta da olsa kendi kendimizi katliama uğratan bir millet özelliğini de yansıtacak olaylar yaşayabilmişizdir. Bunun şüphesiz tarihimizde pek çok örnekleri mevcuttur. Bunları tek tek sıralamak yerine Kurtuluş harbi açısından aslında önemli olmasına karşılık bazı çevreler tarafından yıllardır unutturulmaya çalışılan bir katliam uygulamasıyla örneklenmesi mümkündür kanaatindeyim.

Değerli okurlarım, Kurtuluş Harbi’nin başlarında Osmanlı hanedanı, Osmanlı hükümeti pes deyip itilaf devletleri ile Mondros mütarekesini ve akabinde Sevr Antlaşmasını imzalayıp topraklarını itilaf devletlerinin paylaşmasına ve işgaline açtıktan sonra Anadolu Türklüğü olarak bizler vatansız kalma, müstakil yaşama imkânından mahrum olma durumuyla karşı karşıya kalmışızdır. Ama hiçbir zaman bağımsız yaşama, vatansız yaşama durumunu kabul etmeyen bir millet olan Türk milleti Anadolu Türklüğü, Amasya tamimiyle liderliğini ilan eden Mustafa Kemal’in ardına takılıp Kurtuluş harbine, İstiklal savaşına başlayınca durum değişmiştir. Türklüğün giriştiği mücadele ile İstiklal harbi ile tekrar bir devlet kurup bağımsız yaşamını sürdüreceğini anlayan işgal devletlerin ve bu yeni devlette kendisine yer olmayacağını anlayan Osmanlı hanedanı ve onun hükümeti başta Mustafa Kemal olmak üzere Kurtuluş yanlılarına yani Kuvayi Milliye’cilere derhal mücadele başlatmışlardır. İşte bu mücadeleler esnasında Osmanlı hanedanının temsilcisi olan, onun emriyle Marmara bölgesinde, Boğazlar bölgesinde Kuvayi Milliye fikrinin yeşermesini, tutunmasını engellemek isteyen Kafkas kökenli Anzavur Ahmet’in derhal harekete geçtiğini görmekteyiz. Bu şahsın kendisine harekât sahası olarak komşu ilçelerimiz Gönen, Manyas, Çanakkale’nin Biga ve bizzat Bandırmamızın komşu ilçemiz Susurluk’un topraklarını seçtiğini de bilmekteyiz. Bu şahıs bir yandan Osmanlı hanedanının taşıdığı aslında gerçekten hakkı olup olmadığı tartışmalı olan halifelik makamına dayalı istismarı da arkasına alarak bir yandan da seçtiği faaliyet sahasındaki Kafkasyalı kitlelerin saltanata ve hilafete bağlılığını istismar ederek Kuvayi Milliye ile mücadeleye giriştiğini görmek mümkündür. Devamı yarın…

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.