En az beden kadar ruhun da beslenmeye, itina gösterilmeye, hatta pohpohlanmaya ihtiyacı var. Bunlar da yetmez, kendini güvende hissetmeye, güçlü olduğunu düşünmeye ve değiştiremeyeceği şeyleri kabullenmeye de ihtiyaç duyar ruhumuz. Ve tabi ki biraz da eğlendirilmeye! Zaten böyle olduğu için de eskiden beri gelen söylem dün olduğu gibi, bugünde, yarında geçerliliğini koruyacak olan “müzik ruhun gıdasıdır” sözüdür.
Ruh da beden de ‘keyif almak’ üzere planlanmış bir organizasyona sahiptir. Keyif almak, sağlığı en az beslenme kadar etkiler. Keyif, en sevdiğim sözcüklerden biri. Hayattan, hayata ilişkin bazı şeylerden -yemekten, içmekten, hareket etmekten, dost sohbetlerinden, müzik dinlemekten, okumaktan, yazmaktan ve daha pek çok şeyden– keyif almak, haz duymak hayatın doğasında zaten var.
Haz duygusu da beslenip büyütülmeli, korunup kollanmalıdır. Beden ruhun, ruh bedenin keyif aldığı, haz duyduğu, kendini daha iyi ve daha mutlu hissettiği aktivitelerden hoşlanır.
Dengeli bir ruhsal yaşam iyi bir hayatın mihenk taşıdır. Ailenize ve sosyal ilişkilerinize gereken önemi vermek, daha sağlıklı ve mutlu bir ruhsal yaşamın garantisidir. İşte bu sebeple, anne-baba ve kardeşlerinize, eşinize, çocuklarınıza, dost ve arkadaşlarınıza, akrabalarınıza, komşularınıza zaman ayırmaya çalışın.
Unutmayın ki, onlarla olmak, onlara özen göstermek size son derece önemli ve değerli bir duygu olan ‘aidiyet hissi’ olarak geri dönecektir. Bir yere, bir aileye ve dostlara ait olma duygusu, insanın kendini güvende hissetmesini ve bu yaşam içinde kendine bir yer bulmasını sağlar. Bu kombinasyon içinde bir şeyler eksik kalırsa, ruh da artık rahatsız olmaya başlamıştır demektir.
Ruhumuzu seversek, ona saygı duyup önemsersek bu bize kendimizi sevmenin, kendimizden mutlu olmanın yolu açacaktır. Gördüğünüz gibi benden ve ruh sağlığımız hep birbiriyle bağlantılıdır. Birinden biri rahatsız oldu mu, diğeri de onun kadar etkileniyor. Bedenimiz, ölçüleri ne olursa olsun, ancak ruhumuz sayesinde şekil alıyor, anlam ve kimlik kazanıyor. Ruhumuz, bedenimizin hediyesi. Yaşarken hem kendimize, hem bizi tanıyanlara hayatı yaşanır kılan varlığımız. Öldükten sonra arkamızda bıraktığımız, ölü bedenimiz toprak olurken, hafızalarda kalanımız ise ruhumuzun bıraktığı işler hep yaşayacaktır. Ne kadar güzel beslemişsek, o kadar güzel hatırlanan, o kadar sevgiyle anılan, ismimiz söylenince akla gelen aslında ruhumuzun bıraktığı izdir, bedenimizin değil.
Ruhumuzu beslemenin bir diğer yolu da hayal kurmaktır. Hayal kurmak gerçekten insanın ruhunu besliyor, onu yeniliyor ve onu mutlu ediyor. Çünkü̈ hayal kurarken güzel şeyleri düşünüyoruz. Olmasını istediğimiz şeyleri düşünüyoruz, sanki kendimize bir hedef verir gibi ruhumuza da bir hedef veriyoruz. İşte bu hedef ruhumuzda heyecanı hep taze tutarak her daim diri kalmasını ve belirlenen hedef doğrultusunda attığı her adımda yaşamdan zevk almasını, tatmin olmasını sağlıyor. Böylelikle, korkularımızı dağıtıyoruz, çünkü güçlü olduğumuzu, korkusuz olduğumuzu da kurduğumuz bu hayallerle elde etmiş oluyoruz. Sadece olabilecek şeyleri değil, olamayacak ama olmasını istediğimiz şeyleri de hayal ediyoruz ve bu, hayal kurarak ruhumuzu doyurmanın bir sınırı olmadığını da gösteriyor.
Bedenimiz için yapmış olduğumuz beslenme eylemini, ruhumuz içinde ruhumuzun ihtiyacına göre yapalım, bu okumak ise okuyalım, müzik dinlemekse dinleyelim, çevremizi değiştirmek ise değiştirelim. Ruhumuzun beslenmesi için, elalem ne derleri, mahalle baskılarını vesaire düşünmeyelim. Kendimizi geliştirelim, doğrularımızı yaşayalım. Bunları yapalım ki ruhumuzun iklimi hep bahar olsun.
Aristoteles ne demiş “Dünyada işlemesi güç üç şey vardır: Elmas, çelik, insan ruhu” gelin ruhumuzu işlemek için güç olanı başaralım ve ruhumuzu en güzel şekilde işleyelim.
Sevgiyle kalın.