Kıymetli Okurlarım;
Ülkemizde yöneticilerimiz ulusal sahada yapılan, yapılacak bir takım icraatları dile getirirken bunların gerçek hedeflerini sanki bizden gizliyorlar hatta yaptıkları beyanlarda bu icraatlarla ters düşen ifadeler kullanmaktan çekinmiyorlar. Nitekim ülkemizde icranın yani yürütmenin en üst noktasında bulunan Başbakanımız, “ One Minute” olayından başlayarak İsrail yönetimine karşı bir başka deyişle İsrail Devletine karşı İslam’ın, daha doğrusu İslam Arapların savunucusu kesilmesine karşılık yaptığı icraatlarda İsrail menfaatine olguların gerçekleşmesine engel olmamaktadır. Nitekim İsrail’in menfaatine gerçekleşecek bazı icrai faaliyetlerin, bazı askeri yerleşimlerin ülkemiz topraklarında yerleştirilmesine izin verirken İsrail karşıtı olduğunu acaba nasıl unutmaktadır? Son dönemlerde ABD ile varılan anlaşma yapılan sözleşme gereği İran’a karşı ülkemize erken uyarı sistemi ve füze kalkanı diyebileceğimiz bir sistemin yerleştirilmesini kabul eden bir iktidarın başında bulunan bir kimsenin İsrail’e karşı olduğunu, İsrail’e karşı İslam Arapların yanında olduğunu söylemesi acaba nasıl mümkün olmaktadır? Çünkü aklı çalışan herkes farkındadır ki Orta Doğu İslam coğrafyasında İsrail’i korkutan, İsrail için tehlike oluşturan tek devlet şuanda elinde bulundurduğu nükleer güç nedeniyle İran’dır. Zaten bu korku nedeniyledir ki İsrail’in hanisi ABD’de bu nedenle İran’ı kendisine hedef almakta ona karşı cephe almakta, İsrail’e karşı İran’dan gelebilecek saldırılardan anından haberdar olabilmek için bizle anlaşma yaparak ülkemize yerleştirmek istediği uyarı sistemini kurmaya yönelmektedir. Hal böyle olunca bütün beyanlarıyla İslamların, İslam Arapların en büyük düşmanı gösterdiği kendisinin de ona karşı olduğunu söylediği İsrail devletini korumayı amaçlayan bir sistemini Başbakanımız kendi ülkesine yerleştirmeyi beyanlarıyla ileri sürdüğü siyasetiyle nasıl uyuşturabilmektedir. Öyle ya İsrail’e karşısıysan, İsrail’le rakipsen, İsrail’i ezdiğini söylediğin mazlum milletlerin yanında isen ona karşı olan, onun yaptıklarını Ortadoğu coğrafyasında frenleyen, engellemeye yönelik çalışmalarda bulunan İran’ın düşmanlarıyla nasıl işbirliği halinde olursun? Bir başka deyişle zalim gördüğün İslam Arapları ezdiğini söylediğin, Filistinlileri katlettiğini belirttiğin İsrail’i koruyan Amerika Birleşik Devletleriyle birlikte hareket edip onunla ortak olur, İsrail’i tehlikelerden koruyacak bir sistemi ülkene nasıl yerleştirirsin? Bence burada bir ikilik mevcuttur. Ya Başbakanımız İsrail karşıtı değildir, İsrail’in dostudur, Amerika Birleşik Devletleriyle birlikte Ortadoğu İslam coğrafyasında İsrail’in korunması çalışmalarında bulunmaktadır. Bunu yaparken bir yandan da kendi içindeki İsrail karşıtı İslamcıları kendi saffında kendine destek olmak üzere yanında tutmak için İsrail karşıtı beyanlar vermeye devam etmektedir. Yahut da Başbakanımız beyanatlarını ve icraatlarını rastgele bilinçsizce günlük duruma göre yapmakta bu nedenle icraatlarıyla sözleri arasındaki tutarsızlıkların farkında olamamaktadır. Yine Başbakanımızın İsrail düşmanlığıyla yahut karşıtlığıyla uyuşmayan onun bu konudaki beyanatlarına ters düşen icraatlarından biri de Suriye ile ilgili olan ilgili çalışmalarıdır. Hatırlarsanız, yakın zamanlara kadar Suriye lideri ile dostluk kurmuş kol kola iç içe görüntüler sergilemiş hatta Suriye yönetimi ile ortak Bakanlar Kurulu toplantısı yapmış bir ülkenin lideri olan Başbakanımız nedense birden bire tavır değiştirip İsrail karşısında İslam Arapların tek güçlü ordusunu bulunduran Suriye ile düşman hale gelmiştir. İsrail karşısında Ortadoğu’da Arap ulusunun çıkan tek sesi olan Suriye’nin sesini kısmak için yeryüzündeki ülkelerin en başında yer almaya gayret gösteren yönetimi ile Başbakanımız, Suriye bertaraf edilerek İsrail’in Ortadoğu’da büyük bir sıkıntıdan kurtarıcılığını, kurtarılmış olacağını fark etmemesi bence mümkün değildir. Yine Başbakanımızın Suriye ile ilgili çalışmaları esnasında yaptığı bazı beyanlarda daha önce ki ülke içindeki beyanlarıyla hedefleriyle çelişki göstermektedir. Başbakanımız ülke içerisinde dinsel bölünmelere, dinsel farklılıklara karşı olduğunu Şii-Sünni ayrımına karşı olduğunu belirten beyanları olan bir liderdir. Hatta ülke içerisinde Şiilerin haklarının bazılarının kısıtlanmış olduğuna inanmış olmalıdır ki bu haksızlıkların giderilmesi için bir Şii çalıştayı oluşturup çalıştırmasına karşılık Suriye liderinin Şii olduğunu, Suriye’de Şiilerin iktidarda olup Sünnilere karşı zalimane tavırlar sergilendiğini bu nedenle kendi yönetiminin de Sünnilerin destekçisi olacağını belirtilen beyanları bence çelişkili beyan durumundadır. Öyle ya bir kişi Şii - Sünni ayrımından yana değilse Suriye’de Sünnilerin haksızlığa uğradığını belirtir mahiyette beyanlarda bulunup onların destekçisi olacağını onların yanında yer alacağını belirtir mahiyette sözler nasıl kullanabilir? Ülkemizin başındaki iktidarın başının daha önce açıkladığı komşularımızla sıfır problem amaçlı siyaset güdeceği yolundaki beyanları da bence Suriye ile olan siyasetiyle çelişki durumundadır. Komşusuyla sıfır problem amaçlı bir siyaset sahibinin komşusunun iç işlerine taraf olup ona karşı cephe alıp yeri gelirse askeri harekâtta bile bulunabileceğini belirtmesi çelişki değil de nedir? Yine son günlerde medyada yer alan Kara Yılan ile ilgili beyanlarda da tuhaflıklar hatta çelişkiler vardır. İktidara mensup yöneticiler açıkça belirtmeseler bile tutumlarıyla medyadaki Kara Yılan söylentilerine kaynak oluşturmuşlardır düşüncesindeyim. Medya da yer alan haberlere göre İran PKK’nın kendi bölgesinde faaliyet gösteren kolu olan PEJAK ile mücadelesi sırasında Kandil’e girmiş hatta PKK’nın üst düzey yöneticisi Kara Yılan’ı ele geçirmiştir. Ve yine medyada yer alan bilgi ve iddialara göre Kara Yılan’ı ele geçirmesine yarayacak yer tespiti ile ilgili bilgileri İran’a bizim Mit teşkilatı vermiştir. Mitten aldığı bilgiler ışığında bizim jetlerimizin Kandil’i bombalamasından önce Kara Yılan’ı ele geçiren İran, Türkiye ile temasa geçmiştir. Medya da yer alan bilgilere bakılırsa Türkiye’den Kara Yılanı vermek karşılığında Suriye’ye Türkiye’nin düşmanca tavır takınmasını bırakmasını, Amerika Birleşik Devletlerinin Suriye üzerindeki baskısının azaltılmasına Türkiye’nin yardımcı olmasını istemiştir. Medya iddialarına göre ise ülke yönetimimiz bu teklifi geri çevirmiş ikinci bir Apo sorunu yaşamamak için Kara Yılan’ı kabul etmemiştir. Bu karşılıkta İran bu kez Kara Yılan’la yani PKK ile anlaşarak PEJAK’IN İran’daki faaliyetlerine son vermesi karşılığında Kara Yılan’ı serbest bırakmıştır. Medya da yer alan bu iddialar karşısında İran susmakta, bizim yöneticilerimiz ise kaçamak cevap vermektedirler. Bir an için bu iddiaların doğru olduğunu kabul edelim. Bu takdirde bu iddialarda yer alan davranışları gerçekleştiren bir iktidarın terörle, PKK ile mücadele de ciddi olduğunu söylediği beyanlarına inanmak mümkün müdür? Bence değildir. Çünkü eğer Mitin elinde Kara Yılan’ı yakalamaya yarayacak yer tespiti bilgileri mevcut ise bunu İran askerini kullanarak gerçekleştirebiliyorsa, yani Kara Yılan’ı yakalayabiliyorsa iktidarımız Türk askerini kullanarak niye gerçekleştirmemektedir? Bir başka deyişle ülke yönetimimiz neden PKK ve terörle mücadelesini İran kadar ciddi tutmamaktadır. Neden elindeki silahlı güçleri İran gibi kararlı düzenli bir şekilde bu amaç uğruna kullanmamaktadır? Bu sorular bu çelişkiler medyada yer alan bilgilerin doğru olduğunu kabul ettiğimizde söz konusu olması mümkündür. Ancak burada esas çelişki İran’la sürekli temas halinde bulunan ülke yönetimimizin bilhassa Dış İşleri Bakanlığımızın bu konuda gerçek bilgileri kesin ve net olarak ortaya koyup medyadaki bu konudaki sansasyona son vermemesidir. Acaba ülke yönetimimiz bu tür sansasyonla ülke içerisindeki kendi destekçisi İran sempatizanlarını İran’dan soğutmayı mı amaçlamaktadır? Yoksa Türk toplumunun füze kalkanının İran’a karşı kurulmasına izin vermesi dolayısıyla kendisine duyabileceği tepkiyi mi azaltmayı düşünmektedir? Burasını bilmek zordur. Ama ülke yönetimimizin işbaşına geldiği zamanlardaki İran dostluğunu terk etmeye başladığı ortadadır. Zaten füze kalkanının yerleştirilmesi ona İran’la dost kalmayı, dost olmayı sürdürmeyi devam ettirmeyi imkansız kılan bir icraat olmuştur. Sözün kısası ülkemizin yönetiminde bulunanlar ülkemizi yönetenler dış siyasetle ile ilgili konularda, iç siyasetle ilgili konularda verdikleri beyanlarla yaptıkları icraatlar açısından çelişki halindedirler. Bunları yazımızda birkaç örnekle dile getirmeye çalıştım. Bunu iç siyasette de örneklemek mümkündür. Ancak bir şey değişmeyecektir çünkü iktidarın icraatları ile beyanları arasındaki çelişki örneklerimde görüldüğü gibi meydanın günlük izlenmesinde de görülebilecektir. Belirli süreler içerisinde iktidarın aynı konularda verdiği peş peşe beyanları irdelediğimizde ilk beyanlarıyla sonra ki beyanları arasında farklar olduğu kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Hele ilk beyanların verdiği zamandaki aynı konuyla ilgili icraatlarıyla daha sonra ki beyanatlarının tamamen çelişkili olduğu zaten rahatlıkla görülebilecektir. Önemle vurgulamak isterim ki ülke yönetimimizde bulunanlar ya icraatlarına dikkat etmemekte ya da beyanatlarına dikkat etmemektedirler. Bir başka şık ise beyanatlarını icraatlarına göre değil halka kandırmaya yönelik şovlarına göre yapmaktadırlar. Bu nedenle iktidarın yaptığı icraatlar ve yaptığı beyanlar karşısında insan gayri ihtiyari anlama zorluğu çekmekte ikisi arasında bağlantı kurmakta zorlanmakta insan kafasında yapılan beyanlar, yapılacak icraatları açıklamaktan neden aciz kalıyor? Sorusu doğmaktadır. Umarım gelecek icraatlar ve beyanlar beyinlerdeki bu soruları siler.