Bugün Mustafa Kemal Paşa’nın bir başka tabirle Cumhuriyetimizin banisi Mustafa Kemal Atatürk’ün bize ve çocuklara armağan ettiği ilk milli bayram olan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımızın temelini oluşturan olayın yani Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 105. yıldönümünü yaşamakta değerlendirmekte imkanlarımızın el verdiği ölçüde kutlamaktayız. 23 Nisan 1920’de Mustafa Kemal Atatürk ulusumuzu kendi egemenliğini kendinin eline verdiği günün yıldönümüdür. Osmanlı devleti girdiği 1.Dünya harbinden, Müttefikleri barış istemek mecburiyetinde kalarak rakipleri karşısında silah bıraktıklarından, Osmanlı Devleti de savaşı bırakmak askerlerine silah bıraktırmak zorunda kalmıştır.
Ne tuhaftır ki askeri açıdan en teknik özelliklere sahip silahlara sahip müttefikleri ondan önce barış isteyip savaşı terk ederken en hazırlıksız vaziyette savaşa girmiş olmasına rağmen savaşı en son bırakan devlet Osmanlı devleti olmuştur. Savaşan müttefiklerinin yanında yer aldığı cephelerde Dobruca’da, Galiçya’da savaştığı gibi eski Osmanlı imparatorluk toprağı olan Kafkasya, Azerbaycan hatta İran sahalarında Orta Doğu’nun bugünkü Arap topraklarının hemen hemen tamamında bu arada Mısır ve Libya gibi Afrika topraklarında Ruslarla, Fransızlarla, İngilizlerle, İngilizlerin işbirlikçisi İslam Araplarla savaşlar yapmış çoğunlukla başarısız olmuş olmasına karşılık Irak’ta Kut'ül Amare ve Anadolu’nun boğazlar bölgesinde Çanakkale zaferlerini kazanmıştır.
Ama ne yazık ki ne Çanakkale’de kazandığı zafer ne Kut'ül Amare zaferi nihai yenilgiyi rakiplerinden barış istemek mecburiyetini engelleyememiştir. Yapılan Mondros mütarekesi ve onu takip eden Sevr anlaşması Osmanlı devletini sadece iç Anadolu’da Ankara dolaylarında bazı illeri kapsayan sahalarda hakim olmaya mecbur bırakmış rakipleri İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar hatta kendi tebaası olan Rumlar, Ermeniler ve Kürtler ondan toprak koparma ve bu koparılan topraklara sahip olup, hakimiyet kurma çabasına düşmüştür. Bu durum ülkede karışıklıklar çıkmasını getirmiştir.
Çünkü bir kısım Osmanlı vatandaşı devleti yönetenler gibi umutsuzluğa düşmüş artık rakip devletlerden birine yapışıp ona bağlanmayı düşünürken bir kısım vatandaşımızda yeniden mücadeleye atılıp Türklüğün 2. Anavatanı haline gelmiş Anadolu’da bağımsız son bir Türk devleti kurma çalışmalarına başlamanın zamanının geldiğine inanmıştır. Bu iki grubun birbiriyle çatışması kaçınılmazdır.
Bu iki gruptan yeni devlet kurma fikrinde olanlar yer yer direniş örgütleri oluştururken karşıt grup yanlıları galip devletlerle işbirliğini kolaylaştırmak onlara daha fazla yaranmak için dernek ve teşekküller oluşturmaya başlamışlardır. Bir yandan da azınlık denilen gruplar aynı çalışmalara yönelince ülkede daha doğrusu Anadolu’da zararlı ve yararlı cemiyetler diye cemiyetler sistemini ortaya çıkarmışlardır. Mavi Mira, Pontus, Kürttealli, İslamtealli gibi cemiyetler ve hürriyet itilaf fırkası gibi fırkalar bu fırka görüşüne yakın görüş sahibi olup ittihat Terakki düşmanı pek çok dernek ve fırka zararlı cemiyetler olarak tarih sahnesinde yer alırken karşılarında Reddi İlhak ve Müdafaa-i Hukuk dernekleri şeklinde genel olarak Kuvayi Milliye ismiyle adlandırabileceğimiz faydalı dernek ve cemiyetlerde onların karşılarındaki yerini almışlardır.
Osmanlı padişahı ve yönetimi kendini ve kaderini itilaf devletlerinin kollarına terk etmişken onlarla işbirliğine yönelmişken Çanakkale’de yıldızlaşan Mustafa Kemal ve onun gibi düşünenler Reddi İlhak ve Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerini esas alarak milleti bunlarla örgütleyerek bağımsızlık savaşına hazırlığa başlamışlardır. Bu hazırlıklar onları harekete geçmeye zorlamış Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919 da Samsun’a çıkmakla söz konusu bağımsızlık savaşının liderliğine talip olduğunu göstermiş. Amasya tamimi, Alaşehir ve Balıkesir kongreleri, Erzurum kongresi ve Sivas kongresi gibi evrelerden geçen Mustafa Kemal ve arkadaşları yani kurtuluş harekatının bir başka tabirle Kuvayi Milliye’nin tepe kadrosu Türk milletini örgütlemiş bir yandan silahlı güç sahibi yaparken bir yandan da bu gücü yönetecek mekanizmayı oluşturacak yönetimi hazırlayacak çalışmalara yönelmişlerdir.
Bu amaçla hareket eden Mustafa Kemal nasıl doğuda en kuvvetli Osmanlı askeri gücü olan 15. Kolordunun bulunduğu ve güçlü bir milli uyanış içerisinde bulunan Erzurum’a gidip oradan ve oradaki kongreden aldığı destekle Sivas kongresinin yapılacağı Sivas’a yönelmişse oradan da eldeki sağlam bir askeri teşkilat olan 20. Kolordunun bulunduğu Ankara’ya yönelmiş o gücün vereceği emniyete dayanarak kurtuluş savaşını yönetecek ve daha sonrada oluşturacağı rejimin kuracağı devletin yönetim şeklinin temel organı olacak Türkiye Büyük Milliyet Meclisi’ni Ankara’da açmayı düşünmüştür. Daha Amasya tamimiyle seçilmelerini istediği öncelikle kongrelerine katılmalarını kabul ettiği millet temsilcilerini Ankara’da toplayarak 23 Nisan 1920’de TBMM’yi açmıştır. Bu meclisin açılışının en önemli özelliği Türk milletinin ilk defa oluşup kesintisiz olarak kendisini yönetecek bir meclis olmasıdır. Türk milleti ondan öncede birtakım geçici devletler kurmuş bu devletlere devleti idare edecek halk adına icraat yapacak geçici meclisler geçici yönetimler sahneye koyabilmiştir. Ancak hiçbiri TBMM gibi uzun süreli olamamıştır. Devam edecek…