Aşağı İdil’de Hazar bakanlığı bir taraftan Ruslardan ve diğer taraftan gayri Müslim ve Müslim Oğuzlar (Selçuklular) ile Kıpçaklar tarafından yediği darbeler neticesinde çöktü. Norman Ruslar Hazarlara tabi bir millettiler. Reislerine hakan dedikleri gibi, İskandinavya’daki vatanlarından getirdikleri Thujun tabirini de kullanırlardı. Bir kısım Ruslar Hazar payitahtı Etil’in Hazaran kısmında yaşarlar ve Hazar’lara ücret ile askerlik ederlerdi, Ibn Havkal ‘Rusların ticaret merkezi daima Hazar da bulunur.
Bugün ülkemizdeki halk kitlesinin Orta Doğu meseleleriyle düşman gördüğü veya yöneticileri tarafından düşman gösterildiği bir ortamda Musevilerin Türklerle uzlaşma durumda gösterilmesine karşılık şunu vurgulamak isterim ki Musevilerle Türkler arasında tarihte hiçbir zaman köklü düşmanlıklar yaşanmamış hatta Osmanlı döneminde olduğu gibi dostluklar da yaşanmıştır. Bu iki toplum yaşadıkları vatanlarında büyük çoğunlukla dostane yaşamışlar hatta biz Türkler Musevilerle aynı dini paylaşıp, aynı dini yaşamış Türk toplumları da ortaya koyabilmişizdir. İşte Hazar Devleti bunun en tipik örneğidir.
Sonuç olarak hazar devleti dediğimiz Musevi devletinin tebaası olarak yaşamak Türk ırkını yukarıda anlattığımız süreç içerisinde belirtilen şekilde birbiriyle yakınlaştırmış, iki toplumun birbiriyle daha rahat anlaşmasını sağlayabilmiştir.
Hristiyanlarla ve Müslüman Araplarla rahat anlaşamayan Musevi toplumu bu nedenle İslam Türk devletleri bünyesinde özellikle Osmanlı devleti bünyesinde çok daha rahat yaşayabilmişlerdir. bu nedenledir ki Osmanlı imparatorluğu toprakları üzerinde 1. Dünya harbi sonrasında kurulan kurtuluş savaşı vererek vücut bulan Türkiye Cumhuriyeti ile batı devletlerinin Arapları zorlaması ve Musevileri desteklemesi neticesinde kurdurdukları İsrail devleti orta Doğu’nun monarşik yapılı devletleri içerisinde demokratik birer cumhuriyet olarak yaşarlarken birbirleriyle yakın ilişki ve işbirliğine yönelmişler Musevi ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları birbiriyle uyum içerisinde olabilmişlerdir.
Ülkemizin son döneminde değişen cumhuriyet sistemimizin Arap toplumlarıyla, devletleriyle ilişkisi özellikle Filistin sorunu bu iki cumhuriyeti karşı karşıya getirip münasebet ve ilişkilerini soğutmuşsa da son dönemde ülkemizin içine girdiği ekonomik sorunlarımızın dış siyaset alanındaki yalnızlığımızın ülke yönetimimizi tekrar İsrail devletiyle münasebete girip yakınlaştıracağını düşünmekte bunun işaretlerini hissetmenin mümkün olduğunu düşünmekteyim. Sözün kısası İsrail devletiyle Türkiye Cumhuriyeti arasındaki münasebetlerin Hazarlardan itibaren Türk ve müsavi toplumlarının birlikte yaşamalarının tarihsel getirisi olarak bugün de gelecekte de devam edeceğini düşünmekteyim.
Şunu vurgulamak isterim ki büyük roma imparatorluğunun Filistin’deki Yahuda devletini ortadan kaldırıp Yahudilerin ülkelerinden sürülüp dünya üzerinde dağılmalarını sağlamasından itibaren ancak yukarıda sözüne ettiğimiz hazar Yahudi hakanlığı dışında hiçbir zaman kurulmuş ve uzun süre Yahudi devleti (Musevi devleti) dünya üzerinde görülememiştir. Hazar hakanlığı yıkıldığından çok sonra yaklaşık bin yıl sonra ancak Filistin’de bir Musevi devleti görülebilmiştir.
Bu yüzdendir ki İsrail denilen bu devletten önce tarih sahnesinde Museviliği temsil eden tek devlet hazar hakanlığı olmuş ve bu devlette biz Türkler tarafından kurulmuştur. Bu hazar hakanlığı bünyesindeki Türkler Yahudi ırkından olmamasına karşılık Musevi olan kendilerini Yahudi kabul eden tek ırk olmuşlardır. Hazar hakanlığı bünyesindeki Türkler bu hakanlık yıkıldıktan sonra gerçekleştirilen kabile göçleriyle aynı Yahudiler gibi Türk ülkelerinde yayılmışlar, kurulan Türk devletleri bünyesinde kabile olarak ve bireysel olarak yaşamışlar, görev alabilmişlerdir.
Öyle anlaşılıyor ki Kafkasya üzerinden Anadolu’ya, Ortadoğu’ya inen Musevi dinine tabi hazar halkının bir kısım kitleleri veya bireyleri günümüzde de İslam olmuş haliyle ülkemizde ve Ortadoğu’da varlıklarını koruyabilmektedir. Bu hazar kökenli Yahudiler bir kısmı İsrail kurulurken Rusya ve Kafkasya üzerinden İsrail’e göç edip bu devletin kurulmasına da katılmışlardır. Bu yüzdendir ki Arap İsrail çatışmalarında Filistin İsrail çatışmalarında Arapları tutan Türkler olduğu gibi kendilerini İsrail’e yakın hisseden Türklerin de olmasının temelinde bu hazar kökenli Musevi Türklerin ırksal etkilerinin olduğunu düşünmek mümkündür kanaatindeyim.
Sözün kısası İsrail’i kuran Yahudilerle biz Türkler arasında tarihsel yakınlaşmalar ırksal yakınlaşmalar da görülebilmektedir düşüncesindeyim. Medyadan öğrendiğimiz kadarıyla İsrail’in devlet madalyası olarak Yahudiler dışındaki kişilere verdiği tek madalyada yine biz Türklerden birine yani cumhurbaşkanımıza verilmiş olması da Türk Yahudi yakınlaşmasının hala sürdüğünü ortaya koyabilecek bir durum arz edebilir görüşündeyim. Kısacası Yahudi ırkı dışında Musevi dinine katılmış bireysel katılımlar dışında kitlesel katılım göstermiş tek ırk bizim ırkımız yani Türk ırkıdır. Bunun en açık temsilcisi Hazar hakanlığını kuran Hazar Türkleridir.