Bu güne kadar Trabzon bölgesi halkını Yunanistan sahasında yaşayan Greklere batı Anadolu sahasında yaşayan akalar ve iyonlara bağlayan olaylara dayanan Trabzon ve havalisi halkına bu yüzden Yunanlara mal etmeye çalışan kitlelerin dayandığı en büyük dayanak olarak Trabzon havalisinin kolonizasyon faaliyetlerine sahne olması olayıdır. Bu gibi kişiler bu kolonizasyon hareketleri sebebi ile Trabzonluların kökenine yunanlılara dayandırıp yunana kültürü ve Yunanistan’la bu havali arasında bağ olduğunu ileri sürerler. Bu yanlış değerlendirmeyi asılsız iddiayı ortadan kaldıra bilmek için kolonizasyon hakkında bilgilere bakmak istediğimiz de şua ana kadar takip ettiğimiz kaynağa bakmamızın kâfi geleceğini düşünmekteyim. Söz konusu kaynakta Trabzon ve havalisinin kolonistleri ve kolonizasyon hareketleri konusun da kolonizasyon tabiri hakkında şu bilgilerin verildiğini görmekteyiz:
Bir kavmin ya da bir kent halkının tarımsal veya ticari faaliyetlerde bulunmakİçin kendi sınırları dışında elverişli topraklarda üsler kurup oraya yurt edinme sürecine“kolonizasyon” denir. Bir koloni kurma kararı tek bir kişi ya da bir gurup tarafından alınabileceği gibi genellikle ana kentteki halkın isteği doğrultusunda da gerçekleşebilirdi. Arkeolojik kazılarda ve ya da yüzey araştırmalarında koloni kuruluşlarına ilişkin yazıtlar elegeçmiştir. Kolonilerin kuruluşunda Yunanlılar ekser hallerde sistemli hareket etmişlerdir. Göçmen kafilelerin başında onlara önderlik eden ve genellikle aristokrat sınıfından seçilen “oikist” adını taşıyan bir önder bulunurdu. Bu önder ekser hallerde âhinlere tanıştıktan sonra şehrin yerini tayin eder, şehri kurup teşkilatlandırır, öldükten sonra şehrin resmi meydanına gömülür ve şehir halkı tarafından bir kahraman ya da yarı tanrı sayılırdı. Kolonistler ilk yola çıktıklarında kadınları yanlarında götürmezlerdi; ancak koloni kurulduktan sonra kadınlarda giderdi. Bazen koloniler yerli halk kovulduktan sonra kurulurdu; bazen de yerli halk köleleştirilirdi. Koloni kurulacak yerin genellikle deniz ya da ırmak kenarında olmasına dikkat edilirdi. Toprak, ad çekme (kura) ile Kolonistler arasında paylaştırıldığından, bir kolonistin sahip olduğu toprak parçasının adı hisse/ pay anlamını taşıyan “kleros” olarak adlandırılırdı. Koloniler genellikle bir yarımada üzerinde ve elverişli bir veya iki limana sahipolan şehir bir surla çevrilir, çevresindeki topraklar eşit olarak paylaştırılırdı. Koloni şehirleri “apoikia’lar” anaşehir karşısında özgür ve bağımsızdılar, yani koloni şehrindeki yurttaşlar anaşehir yurttaş topluluğundan sayılmazlardı. Yalnız koloni şehri ile ana şehir arasında dini bağ bulunur, her iki yerde de aynı tanrılara tapılırdı. Başlı başına birer polis meydana getiren koloni şehirlerinin yanında “emporion” adını taşıyan çok vakit kıyılarda bulunan pazaryerleri de vardı. Yunanlılar genelde kıyı bölgelere yerleşmeyi tercih etmişler, yalnız İtalya ve Sicilya’da olduğu gibi, iç bölgelere de sokulmuşlardır. İki yüzyıl kadar süren bu faaliyet sonunda gerek Akdeniz gerekse Karadeniz’in etrafı kolonilerle çevrilmiş ve Yunanlılar buralara, bir havuzun etrafında oturan kurbağalar gibi yerleşmişlerdir. M.Ö. VII. yüzyılın ortalarından sonra koloni kurmak pek mümkün olmamıştır. Çünkü doğuda Pers Devleti yeni gelişmelere engel olmuş, batıda ise Etrüsklerle birleşen Kartacalılar Yunanlılar’a karşı cephe almış ve onların bu bölgelere girmelerini engellemişlerdir. Yunanlıların kurmuş oldukları kolonilerin temel özelliği fetih emelleri beslemeksizin yalnız tarımsal ve ekonomik ihtiyaçları karşılamak olduğu açıkça anlaşılır. Yunan kolonileri nitelik bakımdan Fenike kolonilerinden ayrılmaktadır. Fenike kolonileri anaşehir Tiros’un doğrudan doğruya egemenliği altında bulunan, ticari ve ekonomik ihtiyaçlar gerektirdiği sürece elde bulundurulan pazaryerleriydi. Hâlbuki Yunanlılar uzak ülkelere kurmuş oldukları şehirleri ikinci bir yurt saymışlar, bu yüzden bu şehirleri kolay kolay elden çıkarmamışlardır. Kolonilerle Yunan halkı arasında ki ilişkiler, bu halkın uygarlık düzeyine göre değişmiştir. Kendi benliğini koruyan askerlik teşkilatı olan, denizcilik de ileri gitmiş olan kavimlerin oturdukları ülkelerde koloni kurmak güç olmuştur. Yunanlıları birtakım kanlı savaşlar yapmak zorunda bırakmıştır. Kıyı bölgelerine önem vermeyen, yapancıların buralara yerleşmelerinin yalnız bir alış veriş hareketi sayan bazı kavimler Yunanlılar’a karşı gelmek şöyle dursun, bunlarla dost geçinmenin yollarını aramışlardır. Yunanlılar büyük ve güçlü topluluklar halinde istila ettikleri ülkelerde olaylar Avrupalı’ların Amerikan kolonilerindeki olaylar gibi gelişmiştir; yani toprak göçmenler Emporion/ emporia kelimesinin anlamı ile ilgili tartışmalar için bkz. J.F.G., Hind, The Greek arasında paylaştırılmıştır, yerli halk toprağa bağlanarak toprak sahipleri hesabına çalışmak zorunda kalmışlardır. Düzenli teşkilata sahip büyük devletlerin elinde bulunan kıyılarda ise koloni kurmak Yunanlılar için imkânsız olmuştur. Nitekim bunlar Asurluların elinde bulunan;
Kilikya, Suriye, Filistin kıyılarında tutunamamışlardır. Yunanlılar dostça, düşmanca yerleştikleri uzak bölgelerde her şeyden önce Irklarını saf olarak korumak kaygısına düşmüşlerdir. Bunun için bazı tedbirler alma İhtiyacını hissetmişlerdir. Örneğin Yunanlıların yerli kadınlarla evlenmeleri yasak edilmişti. Koloni hayatı, Yunanlıların yapancıların tersine olarak ne gibi müşterek nitelikle, din ve geleneklerde kendini gösteren ne gibi bir kültüre sahip olduklarını öğrenmiş, bu suretle bunların ulusal duygularının gelişmesine yol açmıştır. Bunun sonucunda İlya’da da ve 7. Yüzyıl lirik edebiyatında zikrolunan “Helen “adını taşımaya başlamışlardır. Kendilerince anlaşılmayan topluluklara “barbar” adını takmışlardı.