güvenilir kaynak casibom giriş maritbet
SON DAKİKA
Hava Durumu

Trabzon Havalisinde Yaşayanlar Öz ve Öz Türktür – 6

Yazının Giriş Tarihi: 18.12.2020 21:47
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.12.2020 21:47

Osmanlı Devleti, bu katliamları dünya kamuoyuna duyurmak, Ermeni propagandalarına haklı olarak karşı koyabilmek için basın yayın anlamında da birtakım faaliyetler yürütmüştür. 19 Şubat 1916 tarihli ve Trabzon, Erzurum ve Musul Vilayetlerine gönderilen şifre telgrafta; Ruslara kılavuzluk eden Ermenilerin Müslümanlara yönelik katliamları hakkında vesika toplanması; bunların yabancı ülkelerde yayınlanacağı bildirilmiştir. 5 Haziran 1916 tarihli Ermeni ve Rusların Diyarbakır ve Trabzon Vilayetlerinde yaptıkları katliamların belgeleri söz konusu vilayetlerden Dâhiliye Nezareti'ne gönderilmiştir. 6 Ağustos 1916 tarihli ve Van, Bitlis, Erzurum, Trabzon, Mamuretül-Aziz ve Diyarbakır Vilayetlerine gönderilen şifre telgrafta; Ermeni çeteleriyle, Rusların Müslüman ahaliye yaptıkları mezalime dair elde bulunan vesika ve fotoğraflar istenilmiştir.

Osmanlı Devleti, iyi geçinmek, çatışmamak için hiç olmazsa Ermenilerin tarafsız kalmalarını sağlamaya da özen göstermiştir. Bu bağlamda alınan olumsuz istihbarattan kaynaklanan bir tedirginlik olmasına rağmen Ermenilere karşı bir tavır alınmamıştır. Bunun kanıtlarından biri de 1915 yılı başlarında sansür işleriyle uğraşanlar arasında Ermenilerin önemli bir yer tutmasıdır. Çünkü yalnızca Ermeni olmalarından dolayı bir kısım Osmanlı vatandaşlarına karşı bir tavır alınmış olsaydı devlet hizmetinde ve önemli görevlerde onların çalıştırılması söz konusu olamazdı.

Ermenilerin hukuki durumları açısından takip eden idari düzenleme 1918 yılında, mütarekeden sonra kurulan Tevfik Paşa Hükümeti tarafından yapılmıştır. Bu düzenlemenin, İttihat ve Terakki Hükümeti'nce gerçekleştirilen 1916'daki düzenlemeye tepki olarak yapıldığı ve aynı dönemde alınan pek çok kararda olduğu gibi, "mütareke" ortamındaki siyasi oluşumların izlerini taşıdığı görülmektedir. Böylece 1916'daki İttihat ve Terakki Hükümeti'nin yaptığı düzenlemeler tamamen yürürlükten kaldırılmış, Ermeniler tekrar 1863 Nizamnamesi'nin hükümlerine tabi olmuşlardır.

Tevfik Paşa Hükümeti'nin daha meclisten güvenoyu aldığı gün, Ermenilerle ilgili olarak yaptığı bu idari düzenleme, hem Ermeni cemaati arasındaki siyasi gruplaşmaları, hem de bu unsur üzerindeki dış müdahaleleri tekrar gündeme getirebilecek bir düzenlemeydi. Hükümeti bu kararı almaya sevk eden etkenlerin başında, savaş sırasında İttihat ve Terakki Hükümeti'nin özellikle Ermenilerle ilgili olarak yaptığı bazı çalışmaların İtilaf Devletleri'nce "Türklerin savaş içindeki en büyük suçu" olarak görülmesi bulunuyordu. Savaş sırasında bunu bir propaganda aracı olarak değerlendiren İngilizler, haksız barış şartlarını uygulamak için de aynı konuyu bir silah gibi kullanıyorlardı. Bu sebeple, Padişah Vahideddin ve Mondros Mütarekesi'ni imzalayan İzzet Paşa Hükümeti, çeşitli beyanlarıyla Ermenilere karşı yapılan haksızlıkların ortadan kaldırılacağını açıklamışlardı. Tevfik Paşa Hükümeti, İzzet Paşa Kabinesi'ne göre, İttihat ve Terakki muhaliflerinin ve İngiliz tesirine açık olan üyelerin daha çok olduğu bir hükümetti ve bu nedenle hükümetin azınlık veya gayrimüslimlerle ilgili siyaseti de İtilaf Devletleri'nin siyasetlerinden pek farklı olmayacaktı. "Savaş sırasında yapılmış haksızlıkları gidermek, gayrimüslimlere memurluk, ayanlık, nazırlık vermek" bu siyasetin ana hatlarını oluşturuyordu.

İKİNCİ BÖLÜM

TRABZON VE JEOPOLİTİĞİ

2.1.        XIX. YÜZYILIN SONLARI XX. YÜZYILIN BAŞLARINDA TRABZON ŞEHRİ

2.1.1.     Trabzon'un Jeopolitik Konumu ve Kısa Tarihi

Trabzon'un daha ilk çağlardan beri Doğu Karadeniz kıyılarının hemen hemen tek önemli limanı olması, bu limanın öteki iskelelerden farklı olarak, Anadolu içlerine, hatta Doğu Anadolu üzerinden Güney Kafkasya ve İran'a ulaşan dolambaçlı ve oldukça güç takip edilen bir yol aracılığıyla geniş bir hinterlanda sahip olmasından ileri gelmiştir. Bu yol sayesinde Trabzon, tarihi boyunca büyük ülkelerin ticaret limanı rolünü oynamıştır.

Karadeniz'in mavi suları ile yeşilin buluştuğu Trabzon şehri, kurulduğu M.Ö. 7. yüzyıldan itibaren bu özelliği yüzünden siyasi, askeri ve ekonomik bakımdan önem kazanmış ve bir rekabet alanına dönüşmüştür . Trabzon, Doğu Karadeniz Bölgesi'nin orta kesiminde parçalı bir kıyı üzerinde kurulmuştur. Şehrin kurulduğu alan Değirmendere'den Ayasofya Mahallesi'ne kadar uzanmaktadır. Bu alan içerisinde şehir, deniz kenarından Soğanlı, Zigana, Canikdağ silsilesi ile doğal bir sınır teşkil etmekte, doğusunu da Kafkas dağları kaplamaktadır. Yüksek dağ eteklerinden doğan akarsular birbirine paralel vadiler içinden akarak denize ulaşmaktadır. Dağlarla çevrili bu kıyı kuşağı, dört mevsim ılıman ve çok yağmurlu bir iklime sahiptir. Yıllık ortalama sıcaklık 14,6° dir. İklimden dolayı şehir ve çevresinin bitki örtüsü çok zengindir. Evlerin bahçelerinde çeşitli meyve ağaçları ve süs bitkileri bulunmaktadır. Bunların arasında başka bir yerde yetişmeyen Karayemiş (Taflan)'in ayrı bir değeri vardır.

Şehrin üzerinde yer aldığı sırt, deniz kıyısına dik yarlarla inen Değirmendere, Zağanos deresi ve Kuzgun dere gibi vadilerle kesintiye uğrar ve kıyıdan itibaren 6-8, 15-20, 110-120 m. yüksekliğinde birtakım basamaklara ayrılır. Trabzon şehri, yükseklikleri 200 metreyi geçen bu tepelerin kuzey eteğinde, yamaç eğiminin biraz hafiflediği kesimlerden başlayarak, bir amfi tiyatro gibi, alçak yarların üstüne kadar mahallelerini yayar. Liman kesimi dışında şehrin ana kitlesi yarlar üstünde kalır ve denizle doğrudan doğruya temasa gelmez.

Rusların 1916- 1918 yıllarında tuttukları raporlara göre Trabzon eyaleti 1500 verstlik bir araziyi kapsar. Değirmendere Çayı ile birbirinden ayrılır. Bu sahalar birbirinden farklılık arz eder ve adı geçen çayın doğu tarafında kalan kısım Trabzon; batı tarafında olan kısım ise Platana diye (Plulathane-Akçaabat) adlandırılır. Eyaletin yukarı tarafı tamamıyla dağlıktır. Doğu tarafı batıya oranla daha taşlık ve geçilmesi zordur. Eyaletin güneydoğusu baştanbaşa ormanlar ile kaplıdır. Yapı işlerinde kullanılabilecek çok az ağaç vardır. Dağların zirvesinde ağaçları kesmek için onları kayalardan indirmek çok zorlu bir iştir. Yaşam alanları esasen vadilerdedir; ancak pek az dağ yamaçlarında yapılmış yerleşim yerleri de görülür. Eyaletin civar yerlerle ulaşım yolları deniz kenarından ve Erzurum yoluyladır. Buraya başka yerden yol yoktur. Köylerden ulaşım vadiler aracılığıyla yaya olarak yapılır, geçitlerin aşılması zor olduğundan buralardan sadece yaya olarak gitmek mümkündür .

Doğu yakasında yamaçlara ekilen fındık bağları, onlardan toplanan ürün ve hayvanlar başlıca gelir kaynaklarıdır. Batıda 83 köyden oluşan Platana'da durum tamamen farklıydı. Çayın vadisi rahat ve geniştir. Dağlar çok yüksek olmayıp, toprak verimlidir. Burada yaşayanlar buğdaydan başka, geniş arazilerde tütün ve zeytin de ekerler. Doğu tarafında mısır, fındık; batı tarafında ise tütün ve zeytin gibi ürünler yetişir. Orada kaliteli tütün üretilir.

Trabzon, ilk çağlardan beri bölgenin tek ticaret merkezi olmuştur. Çin'den gelen ipek yolu Erzurum, Bayburt, Gümüşhane üzerinden Trabzon limanına ulaşıyordu. Şehrin ekonomisi ticaret, tarım, balıkçılık ve el sanatlarına dayanıyordu.

13. yüzyılın ilk yarısında Trabzon; zenginliği, bakımlılığı, büyük yapıları, ılımlı havası, bereketli toprağı, bol ve şifalı suları, sık ormanları zeytin ağaçları ve üzüm asmaları ile anılmaktaydı. Başka ülkelere kendi ürünü olarak şarap, tuzlu balık, işlemeli elbise, renkli kumaş, çamaşırlık bez ihraç ediyordu.

Halkın başlıca geçim kaynaklarından biri de balıkçılıktı. Kânunnâmelerde her balık çeşidinden ayrı ayrı öşür alınmasının belirtilmesi, balıkçılığın gelişmiş olduğunu gösterir. Trabzon'un çarşısında dünyaca tanınmış kuyumcular bulunur, buhurdanlık, kılıç, gülsuyu kutusu, Gorgoroğlu ve Aşçı bıçakları burada işlenirdi. 1869'da Trabzon çarşısını gezen Devrolle, burada İran, Horosan ve İzmir'in en güzel halılarını, Halep, Diyarbakır ve Bursa'nın en güzel kumaşlarını, en pahalı taşları, antika silahları, eski devirden kalmış paraları görmüştü. Genellikle Ermeni olan terzilerden, şekerciler, lokumcular, kavurmacılar ve diğer yiyecek satanlardan bahseder. Ayrıca pazarın en dikkate değer kısmının arabacılar, saraçlar, kunduracılar, çizmeler ve bakırcılar olduğunu belirtir. Trabzon, Samsun, Rize ve Gümüşhane sancaklarından oluşan bu vilayet, 12.375 mil karelik bir alanı kapsamaktadır. 1800'lü yıllarda Trabzon, Anadolu'da tüketim amaçlı hububat ithali yapmak zorunda olan tek vilayettir.

İkliminin uygunluğu nedeniyle bağlarında yetişen üzümlerinden şıra ve şarap üretilerek ihraç edilirdi. Fındık ve zeytin daha çok eyaletin batı sahillerinde, yani Sürmene, Akçaabat, Trabzon ve Giresun civarlarında yetiştirilirdi. Trabzon'a özgü siyah kiraza benzer "karayemiş" denilen meyve, Beşiktaş'ta Yahya Efendi tarafından yetiştirilmeye çalışılmışsa da tutmamıştır.

Karadeniz sahilinde kurulu bir liman şehri olarak Trabzon, deniz yoluyla İstanbul'dan doğu ve kuzey istikametine seyahat veya ticaret düşüncesiyle giden yolcuların uğrak yeri olması yanında, güneyden Gümüşhane ve Bayburt güzergâhıyla hem Anadolu'nun iç kısımlarına hem de Erzurum üzerinden güney Kafkasya ve İran'a giden yolun başlangıç noktasında bulunması sebebiyle diğer liman şehirlerinden daha önemli bir konuma sahipti. Nitekim bu önemi dolayısıyla tarih boyunca daima siyasilerin cazibe merkezi olan Trabzon, Eskiçağ'dan itibaren çeşitli devletlerin önemli şehirleri arasında yer almıştır .

İdrisi, Mukaddesi gibi Ortaçağ coğrafyacıları ise şehre, Trabezunde veya Atrabezuni demişlerdir. Bazı batılı yazarlar Trabezonde, Trabexonda, Trabezonda, Trebisond, Trapezunt, Trabison şeklinde okuyarak, anlamının da "Kum renginde iki başlı gümüş kartal yuvası" olduğunu belirtmişlerdir. Andre Benincasa ise anlamının "altın kartal ağzı" olduğunu söylemektedir.

İlkçağ'da şehre "masa" manasına gelen Trapezus, Trapeza deniliyordu. Trapezus adını, kalelerin bütününe değil de bunlardan ilk kurulmuş birine, mesela dik yarlar üzerindeki Aşağı hisara verilmiş saymak daha uygun görünmektedir. Şehrin bu görünüşü, Trabzon'a ait en eski paralardan biri üzerinde bir masa şeklinin bulunmasıyla da teyit edilmektedir.

Tarihi kayıtlarda Trabzon şehrinden ilk olarak bahseden yazar, bölgeye M.Ö. 400 yılında gelen Ksenephon'dur. O'nun verdiği bilgilere göre Doğu Karadeniz'de yaşayan kavimler Kolhlar, Driller, Mossinoikler, Haibler ve Tibarenler olmakla beraber Faruk Sümer'e göre bunlar kesinlikle Yunanlı değillerdi. Doğu Karadeniz Bölgesi'ne Kimmerler'den sonra İskitler, Medler ve Persler hâkim olmuştur.. Ayrıca Ksenephon, Onbinlerin Dönüşü sırasında kente geldiği sırada anakent ve kolonisi arasında bir bağlantı olduğunu ve Trapezus'un Sinope'ye vergi verdiğini belirtmektedir.

Şehir, M.Ö. 331'de Büyük İskender'in hâkimiyetine girdi. M.Ö. 280'de ise Sinop'ta ortaya çıkan Mithridates ailesinin hükmü altına girdi. Büyük Mithridates zamanında Trabzon, Pontus devletinin maden, kereste ve gemi ihtiyacını karşılıyordu. Sonrasında Trabzon, Roma'nın hâkimiyetine geçti. Vespasianus devrinde (M.S. 69-79 ) Trabzon'u Sattala ( yukarı Kelkit havzası ) üzerinden Anadolu'ya bağlayacak askeri yol ile sahil yolu inşa edildi.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.