Değerli Okurlarım,
Son dönemde tarihçilerimiz birden bire Osmanlı Devletini, Osmanlı kültür ve medeniyetini, hanedanını ve yönetim çevrelerini konu alan incelemelere, irdelemelere ağırlık vermeye yönelmişlerdir. Oysa son 10 yıla kadar tarihçilerimizin ana teması Cumhuriyet Devri olayları, Cumhuriyet yönetimi devlet adamları ağırlıklı olup onları halkımıza tanıtmakta tabiri caizse bu konular üzerinde toplumu bilgilendirmeye ağırlık vermekteydiler. Devlet şeklimiz, devlet sistemimiz aynı olmasına karşı nedense aynı tarihçiler birden bire son on yılda sanki bir vahiy almışçasına çoğunluklu olarak Osmanlı hanedanını, uygarlığını, kültür ve medeniyetini incelemeye, irdelemeye ve ellerine geçen medya imkanlarıyla onları toplumumuza aktarmaya gayret etmeye yönelmişlerdir. Öyle ki bu anlatımlar anlatımdan çok Osmanlı devrini, Osmanlı medeniyetini başta sultanlar olmak üzere Osmanlı yöneticilerini ve çevrelerindeki kişileri methetmeye, halka sevdirmeye çalışmak diyebileceğimiz övgülü tanıtımlara yönelmiş görüntü vermeye başlamışlardır. Nitekim bugün pek çok televizyon kanalını açıp izlemeye başladığımızda genellikle tarihçilerin yer aldığı programlarda başta Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim hatta Kanuni Sultan Süleyman, 2. Abdülhamit gibi Osmanlı padişahlarını veya onların çevresinde yer alan sadrazam, vezir gibi, ulema gibi, sanatçılar gibi şahsiyetleri irdeleyen konularla karşımıza çıkmakta ve sürekli bu tür kişilere övgüler yağdırmaktadır. Yakın zamanda geçirdiğimiz 29 mayıs tarihli İstanbul’un Fethi olayının yıldönümü nedeniyle pek çok televizyon kanalında Fatih’i tanıtıcı fethin önemini tanıtıcı anlatımlara yer verildiğini görmüşüzdür. Kimi tarihçilerimiz İstanbul’un Fethi’nin Hz. Muhammed’in hadisinde İstanbul’u fetheden komutanı övmesi nedeniyle Fatih’i İstanbul’u fethetmeye yönelmiş gösterirken kimi tarihçilerimiz Fatih’i Cihan Şumul bir imparatorluk yaratmak için ve bu tarzda yaratılacak bir imparatorluğa en uygun başkent olarak İstanbul’u gördüğü için fethetmekle nitelendirmişlerdir. Bazı tarihçilerimiz ise Fatih’in Roma İmparatorluğu’nun yerini alan, alabilecek nitelikte bir imparatorluk kurmak Büyük Roma’nın varisi olmak, kuracağı böyle bir imparatorluğa başkent olarak İstanbul’un uygun olduğunu düşünmesi nedeniyle İstanbul’u fethetmiş göstermekte mahsur görmemişlerdir. Yüzeysel bakan bazı tarihçilerimiz ise başına geçtiği Osmanlı Devleti’nin bütünlüğünü sağlamak amacıyla ortada kalmış İstanbul’u fethetmekle kendini şartlandırdığı için Fatih’in İstanbul’u fethettiğini dillendirebilmişlerdir. Ne var ki farklı tarihçilerin, farklı yönlerine ağırlık verdiği İstanbul fethi aslında ileri sürdükleri bütün sebepler için şart olan bir durumdur. Üstelik bu tarihçilerin bildirmedikleri, ağırlık vermedikleri yönde değerlendirmeler yapılabilmesi de mümkündür. Çünkü Fatih’in İstanbul’u fethinin ekonomik açıdan siyasi açıdan, stratejik açıdan fethedilmesini gerektiren sebepleri vardır. Şurası da bir gerçektir ki Fatih İstanbul’u fethetmeyi, ortadan kaldırmayı düşünen ilk Osmanlı padişahı da değildir. Kendinden önceki dönemde pek çok Türk yöneticisi gibi Osmanlı yöneticileri de İstanbul fethetmeyi düşünmüş bu yolda faaliyetler de göstermişlerdir. Nitekim Yıldırım Beyazıt, ondan sonra yerini alan oğlu Süleyman Çelebi, 2. Murat gibi padişahlar bu yolda girişimlere ve denemelere yönelmişlerse de ortamın müsait olmaması Osmanlı Devleti’nin şartlarının yetersizliği nedenleriyle bu fetih yapılamamıştır. Bu nedenle Fatih’in İstanbul’u fethi sebepleri arasında bu yolu denemiş babası 2. Murat’ı, büyük dedesi Yıldırım Beyazıt’ı geçme bu yolda başarısıyla onları gölgede bırakma arzusu da yer almış olabilir. İstanbul’un fethi konusunda Fatih’i methetmeye çalışan tarihçilerimiz fetih çalışmalarında gerçekleştirdiği faaliyetler konusunda da Fatih’i büyük oranda methetmeye yönelik ifadeler kullandıkları görülmektedir. En çok Fatih’e atfedilen dinsel açıdan yüce kişi olma özelliğine ağırlık vermeleri Fatih’i evliya türünde, evliya tarzında tanıtmaya yönelik beyanları dikkat çekmektedir. Bu konuda sadece Fatih’i değil, hocası Akşemseddin’i de öven, evliyalığa yükselten hatta onu İstanbul’un fethinin manevi açıdan yöneticisi, gerçekleştiricisi kabul eden tarihçilerimiz görülebilmiştir. Sözün kısası İstanbul’un fethi olayı gerçekçi değerlendirmelerden ziyade Fatih’i öven ön plana çıkaran sunumlarla, tarihsel anlatımlarla karşımıza çıkarılmıştır. Aynı şekilde gerek yer verdikleri konumlarla ilgili anlatımlarımda, gerek televizyon kanallarında yer alan sözde kendi denetimlerinde yaratılan senaryolarla bu tip şahsiyetleri tanıtmaya yönelik filmleriyle, dizileriyle ülkemiz televizyon kanalları çoğunluklu olarak Osmanlı şahsiyetlerini ve olaylarını tanıtmaya yönelmişlerdir. Ertuğrul dizisiyle Osmanlı’nın yaradılış, ortaya çıkarılış genel tabirle kuruluş öncesi dönemini bu dönem Osmanlısını bize tanıtmaya çalışan bu dizinin yaratıcıları danışman olarak yaslandıkları tarihçilerin ağzından bize bu devri tanıtırken Osmanlılıların ataları olan hata ataları olduğu tartışmalı olan Süleyman Şah ve Ertuğrul Gazi kişiliklerini bu dizi vasıtasıyla yaptıkları abartılı anlatımlarla ululaştırıp evliyalaştırarak bence toplumumuza dinsel etkileri de kullanarak Osmanlı hanedanını bu yolla da geride bıraktığımız Osmanlı Devleti’ni ve sistemini gözümüzde sevimlileştirmeye, meşrulaştırmaya yönelmiş diyebileceğimiz sunumlar sergilemektedirler.
Nitekim yine aynı tarzdaki Muhteşem Yüzyıl dizileriyle Kanuni Sultan Süleyman ve onun tanınmış eşi Hürrem Sultan bu zamana kadar tarihçilerimizin sergilediği sunumlarla tanıtıldıkları olumsuz kişiliklerinden kurtarılıp olumlu işler yapmış kişiler Türklüğe faydalı kişiler olarak İslama uygun hareket eden, İslami tipler olarak tanıtılmaya çalışılmaktadırlar. Aynı şekilde yüne Muhteşem Yüzyıl başlığıyla verilen tanınmış şahsiyet Kösem Sultan’ın ve duraklama devri padişahlarının daha önceki tarihsel tanımlarıyla ortaya konulmuş ve yerleşmiş olumsuz, zararlı kişiliklerinden kurtarılıp Osmanlı’ya, Türklüğe, İslamiyet’e faydası görülmüş olumlu kişiler görünümüne büründürülebilmesi amaçlı Kösem Sultan dizisinde de aynı amaç ve niyetli tarihçilerin destek ve yönlendirmesinden söz etmek mümkündür görüşündeyim. Hele hele son zamanlarda televizyon kanalı vasıtasıyla izlenmekte olan Payitaht Abdülhamid dizisi ile bugüne kadar tartışmalı kişiliğe sahip görüntü vermiş olan 2. Abdülhamit kendisini tartışmalı hale getiren bütün kötü özelliklerinden, kötü girişimlerinden arındırılarak tamamen devleti, milleti için çalışan değerli bir sultan hatta İslam dini şartlarının dolayısıyla Türk İslam toplumunun arzulayıp tasdik ettiği bir İslam halifesi olarak görüntülenmeye çalışıldığını düşünmekteyim. Bu dizi filmleri hazırlayanlara, danışmanlık veya rehberlik eden tarihçilerin bu filmlerde sergilemeye çalıştıkları padişah, yönetici tiplemeleriyle Osmanlı Dönemi’ni idealleştirip gelecek zamanlarda mümkün olursa Osmanlı benzeri devlet sistemleri yaratabilmek için Türk toplumunu ortamsal açıdan hazırlamaya amaçlı olarak bu dizilere ve filmlere katkı vermek durumunu yarattıklarını düşünmek mümkündür kanaatindeyim. Ama katıldıkları toplantılarda ama yaptığı konuşmalarda ama hazırlanan tarihsel konulu film ve dizi filmlerde fikir beyan eden destek veren tarihçilerimizin pek çoğunun televizyon kanallarında ve yazılı medyada yaptıkları bu tür faaliyetler insanın kafasında SON DÖNEM TARİHÇİLERİ NİYE OSMANLI HANEDANI ÜYELERİNİ ÖVMEKTEDİRLER şeklinde soruyu uyandırmıyor değil. Buna verilebilecek cevapların başında da acaba son dönem tarihçilerimiz yönetsel sahada birilerinin arabasına binip onların türkülerini mi söylüyor şeklindeki düşünceleri kuvvetlendiriyor. Büyük ihtimal son tarihçilerimiz devrin siyasetçilerine, devrin yöneticilerine, onların yaratmak istedikleri sistem ve toplum biçimlerine uygun gördükleri sistemin temsilcisi diye düşündükleri Osmanlı’yı överek katkıda bulunmak ileride oluşacak bu tür sistem ve toplumların içerisinde yer almak için bu tür beyan ve katkılarda bulunarak Osmanlı’yı övmeyi gerçekleştiriyor olabilirler şeklinde olacaktır.