SON DAKİKA
Hava Durumu

PEYGAMBERLER TARİHİ

Yazının Giriş Tarihi: 18.12.2020 21:49

Anlatımlara göre Hz. Muhammed’in kutsal kitaplarda belirtilen son peygamber olacağı, dünyaya gelişinden başlayarak yaşanılan çeşitli mucizevi olaylarla çevresine hissettirilmiştir. Nitekim mevlidin yazarı Süleyman Çelebi kaleme aldığı manzum eserinde yani mevlitte onun doğduğu geceye ait mucizevi olayları kısaca şöyle dile getirmiştir:

Hz. Muhammed doğmadan önce annesi Amine hatun onun peygamber olacağına işaret olarak Kabe’nin damı üstünde dikilen ve elinde üç bayrak bulunan, elindeki bayraklardan birisinin Magrip’e, diğerinin Maşrike (Doğuya ve batıya), bir diğerinin sadece Kabe’nin bulunduğu yere işaret ettiğini  bu görüntüyle Hz. Muhammed’in getireceği dinin Kabe merkez olmak üzere doğuya ve batıya hakim olacağına dikkat çekilmekte olduğunu, bunu gördüğünü ifade etmiştir. Hakikaten de daha sonraki dönemde bu işaret edilen nokta gerçekleşmiş, Hz. Muhammed’in getirdiği İslam dini kısa zamanda doğudan batıya hakim olmuştur. Üstelik bugün yer yüzündeki mevcut kıtaların hemen hemen hepsinde ülkelerin pek çoğunda İslam bireylere, kitlelere rastlanması da bu gerçeğin peygamberin doğumunda ortaya konulan ifadenin ne derece hakikat olduğunu ispatlar bir hakikat olmuştur. Yine mevlitte ifade edilen anlatımlar doğrultusunda İran’da hakim olan ateşe tapma şeklindeki hürmüz dininin mecusilik denilen dinin sembolü haline gelmiş, hiçbir zaman söndürülmeyen dinin ortaya çıkışından başlayarak peygamberin doğum anına kadar sönmemiş olan ateşin sönmesi bu dinin ünlü hükümdarı Kisra’nın yaptırdığı ünlü sarayının çatlayıp yıkılması da onun doğumunda gerçekleşmiştir. Bu olaylar da O’nun yani Hz. Muhammed’in ateşperestliği, mecusiliği ve İran’daki Sasani devletini sona erdirecek olan İslam dininin peygamberi olacak kişi olduğuna delalet sayılan olaylar olarak değerlendirilmişlerdir. Yine Hz. Muhammed’in mevlitteki anlatımla dile getirilen doğumunda da insan üstü bir gerçekleşme olmuş, annesi gördüğünü söylediği, yanına geldiklerini dile getirdiği Asiye hatun ve Meryem hatun ile yaptığı konuşmalarda doğacak olan Hz. Muhammed’in onların yetiştirdiği Musa ve İsa peygamberlerden daha üstün bir peygamber olacağını getireceği İslam dininin en mükemmel, en son din olacağını Hz. Muhammed’in en son peygamber olacağını anladığını dile getirmektedir. Hakikaten de Hz. Muhammed getirdiği islamiyet dini ile annesinin anladığı ve yaptığı değerlendirmeleri haklı kılmıştır. Mucizelerle doğumu gerçekleşen Hz. Muhammed’in daha önce de detaylı olarak irdelediğimiz Muhammed ismini alması da mucizevi olaylarla gerçekleşmiş, Arap dünyasında o zamana kadar kullanılmamış olan Muhammed ismi kendisine verilmiştir. Halime hatuna teslim edilip, onun süt anne olarak görevlendirilmesinden sonra da Hz. Muhammed’in yaşamında mucizevi olaylar devam etmiştir. Zaten doğduğunda alnında yerleşen peygamberlik nuru başlı başına bir mucizevi olaydır. Çünkü bu nurun Hz. Adem’den itibaren pek çok peygamberin alnına nakil olarak İbrahim peygambere oradan da oğlu İsmail peygambere nakil olarak kendisine ulaşan bir nur olduğu inancı söz konusudur. Gerçi pek çok peygambere bu nur ulaşmamış ancak soyu Hz. Muhammed’e ulaşacak peygamberlere ve zadlara geçerek Hz. Muhammed’e ulaşmış bir nur değerlendirmesi daha doğru görülen bir anlatımla dile getirilmektedir. Yine Hz. Muhammed’in doğumundan itibaren sırtında yer alan nübüvet mührü ve Hz. Muhammed’in doğumdan ölüme kadar gök yüzünde Hz. Muhammed’in başına gölgelik edecek şekilde dolaştığına inanılan küçük beyaz bir bulutta onun yaşamı hakkında görülen mucizevi görüntüler olup, onun son peygamber olduğunu delalet eden işaretler olarak değerlendirilir. Yine Hz. Muhammed’in Halime hatunun yanına verildiğinde fakir olan bu kadının hayvanlarının daha bereketli ürünler vermeye başlaması sürülerinin olağandan farklı olarak çoğalması da Hz. Muhammed’in çevresinde gerçekleşen olağanüstü mucizevi olaylar olarak değerlendirilir. Ama onun süt anne yaşamında gerçekleştiğine inanılan en büyük olağanüstü olaylar onun melekler tarafından gerçekleştirilen bir ameliyatla kalbinin çıkarılıp yarılarak içinin temizlenip tekrar göğsüne yerleştirilmesi şeklindeki olaylardır. Bu olayın gerçekleştiğine onun yanında bulunan süt annesi Halime hatunun kızının gördüklerini yani süt ablasının anlatımları delalet etmektedir. Süt annesi yanından, annesi yanına dönen, büyüyüp serpilen Hz. Muhammed’in bir müddet sonra annesi ile birlikte Medine’ye dayılarını ziyarete gittiğini görmekteyiz. Daha önce de belirttiğimiz gibi Amine hatun mensup olduğu Hazrec kabilesine, Neccaroğullarına yaptığı ziyaret sonrasında yolda vefat etmiş sadık kölesi Hz. Muhammed’i Mekke’ye getirip dedesi Abdülmuttalip’e teslim etmiştir. 6 yaşında annesini kaybeden Hz. Muhammed, 9 yaşına kadar dedesi Abdülmuttalip’in evinde, onun himaye ve korumasında yaşamıştır. Öleceğini anlayan Abdülmuttalip, büyük oğlu Ebu Talip’i yanına çağırıp torunu Hz. Muhammed’i koruma himaye ve yetiştirme görevini ona vasiyet ederek bu konuda vasiğ olarak Ebu Talip’ görevlendirmiştir. Ebu Talip’in ismi net olarak belirlenmiş 3 oğlu ardır. Talip, bazılarına göre Cafer, bazı anlatım sahiplerine göre Canfer adıyla anılan çocukların yanında en küçük oğlu Ali mevcuttur. Dedesinin ölümünden sonra amcası Ebu Talip’in evine taşınan Hz. Muhammed Ebu Talip’in eşi Fatma’nın ihtimamlı bakımı altında yetişmiş, onu doyurmadan, onun başını taramadan giydirmeden kendi çocuklarına görevini gerçekleştirmeyen bu kadın Hz. Muhammed’e tabiri caizse bir öz anne ihtimamıyla bakmıştır. Dedesi Abdülmuttalip ve daha sonra amcası Ebu Talip yanında yetişmesi Kureyş’in önde gelenlerinden olan bu kişilere saygı nedeniyle Hz. Muhammed’e Kureyş toplumunda öncelikli bir yer ve itibar sağlamada faydalı olduğu muhakkaktır. Üstelik doğuşundan itibaren yalan söylememek özelliği kendisine güvenilen itimat edilen bir kişilik kazandırmış olduğundan taşıdığı isme ilaveten aldığı emin lakabıyla Kureyş toplumundaki adı Muhammed-ül Emin olmuştur. Kureyş toplumu Hz. Muhammed’in yalan söylemeyeceğinden, doğruluktan ayrılmayacağından o kadar emindir ki önemli konularda onun hakemliğine müracaat etmekten çekinmemişlerdir. Nitekim Arabistan coğrafyasında seyrek olarak görülen sağnak yağışlardan ve sellerden birinin Kabe duvarındaki Hacer-ül Esveti yerinden düşürmesi ve onun tekrar tamir sonunda yerine konulması sırasında kabileler arasında çıkan çatışmaları gidermek için Hz. Muhammed’in hakemliğine müracaat edildiğini görmekteyiz. Hakikaten hangi kabilenin Hacer-ül Esveti eski yerine koyacağı konusu Kabe’de putları bulunan kabileleri birbirine düşürmüştür. Silahlar çekilmiş, çatışma çıkması kaçınılmaz hale gelmiştir. Bunun üzerine kabile ileri gelenleri konuyu çatışma olmadan halledilmesi konusunda Hz. Muhammed’e müracaat etmişlerdir. Hz. Muhammed, Hacer-ül Esveti getirttiği bir örtü üzerine koymuş bütün kabilelerin ileri gelenlerini çağırıp bu örtüyü tutmalarını, bu örtüyle birlikte Hacer-ül Esveti eski yerine kadar kaldırtmış, kendisi örtü üzerinden aldığı Hacer-ül Esveti eski yerine yerleştirip sabitlemiştir. Bu durum bütün kabile ileri gelenlerini memnun ettiğinden Hz. Muhammed’e verdikleri Muhammed-ül Emin isminin ne kadar haklı olduğu konusunda bir kez daha ikna etmiştir. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.