Daha önce de belirttiğimiz gibi Asiye hatun Musa Peygamberi Nil’de sepet veya sandık içerisinde yüzer şekilde Firavun sarayının Nil’e kıyısı olan sahilinde bulup yetiştiren ve ona annelik eden kişidir. Farklı söyleyişlerle Asiye Asye Asya olarak belirtilen bu hatun kendini Allah ilan eden astığı astık kestiği kestik bir müstebitin eşi olup onun hükmüne emrine aykırı düşmesine rağmen Musa peygamberi bebek halindeyken öldürülmekten kurtarmıştır. Çünkü eşi firavun müneccimlerinin medyumlarının kendisine verdiği gelecekle ilgili bir haber dolayısıyla Hz. Yusuf zamanında Mısıra göç ettirilmiş Musa peygamberin soyu olan İsrail oğullarının doğacak olan erkek çocuklarının katledilmesi emrini yayınlamıştır. Hakikaten müneccimlerinin verdiği İsrail oğullarından doğacak bir erkek çocuğun kendi sonunu getireceği haberine inanan mısır firavunu verdiği bu emirle o dönemde doğan pek çok İsrail oğullarına mensup erkek bebeğin katlini sağlamıştır. Aklınca Allah’ın kendisin için taktir ettiği yazgıyı bu yolla değiştirmek isteyen firavun ne yazık ki müneccimlerinin haberini verdiği Musa’nın doğum ve yaşamını engelleyememiştir. Musa’yı doğumu müteakip su geçirmez bir sepet veya sandıkla Nil nehrine bırakan annesi Allah’ın yardımıyla Musa’yı ölümden kurtarmış Allah’ın yönlendirdiği Nil suları küçük Musa’yı Nil kıyısındaki firavun sarayının sahiline ulaştırmıştır. İşte bu dönemde devreye giren kendisin evlatsız olan Asiye hatun Nil’de bulduğu Musa’yı saraya alıp evlat edinmiştir. Bu bebeğe Musa adını veren Asiye hatun onu firavuna gösterdiğinde Musa’yı sevecen bulan Mısır firavunu Musa’yı kucağına almıştır. Ne tuhaftır ki bebek Musa firavundan hoşlanmamış onun sakallarını çekerek canını yakınca firavun müneccimlerinin verdiği haberi hatırlayarak Musa’nın ölüm emrini vermiştir. Ancak devreye tekrar Asiye hatun girerek onun çocuk olduğunu ileri sürmüş affını istemiştir. Ne var ki bu af kolay gelmemiştir. Musa’yı denemek isteyen firavun madem çocuk diyorsun kendisine zarar veren şeyleri seçip seçmediğini ayırıp ayırmadığını görelim diyerek küçük Musa’nın önüne bir tabak dolusu kor ile bir tabak dolusu altın koydurmuş beklemeye başlamıştır. Musa’nın yaşamasını isteyen Allah’ın sevkiyle küçük Musa kor dolu tabaktan bir kor parçası alıp ağzına atınca dili yanmış eli yanmış ama hayatı kurtulmuştur. Ne var ki bu kurtuluş ona pahalıya patlamış yanan dili hayatı boyunca onun düzgün konuşmasını engellemiştir. Bu yüzden kardeşi Harun peygamber Allah tarafından ona yardımcı tayin edilerek onun konuşmadaki özünü giderilme yoluna gidilmiştir. Firavundan bu şekilde hayatını kurtaran Musa peygamber asiye hatun sayesinde firavunun oğlu gibi firavun sarayında yetişmiş yüce Allah firavuna kendi sonunu getirecek kişiyi kendi kucağında yetiştirtmiştir. Mısır firavunun oğullarıyla aynı şartlarda yetişen Musa peygamber bu durumunu Asiye hatuna borçludur. Bu yüzden diyebiliriz ki Musa’yı peygamber yapan Allahuteala ise de Musa’nın yetişmesi açısından Asiye hatunun payı da hiçte küçümsenecek durumda değildir. Daha önce de belirttiğim gibi asiye hatunun kendini Allah ilan eden Mısır firavununun eşi olmasına rağmen Allah inancına tek tanrı inancına sahip bir hatun olması mümkün ve daha akla uygun bir düşüncedir. Çünkü ilk çağda mısır havalisi dinsel açıdan farklılıklar gösterse de çok tanrılı dinlerin beşiği bir yer gözükse de tek Allah kabul eden dinlerin de görüldüğü bir sahadır. Neden Asiye hatun böyle bir inanış sahibi kişi olmasın. Musa’ya ismini veren kişinin Asiye hatun, olarak düşünülürse bazı kaynaklarda oğul anlamına geldiği söylenen Musa ismini Musa peygambere veren bu hatunun Kuran’da Musa’nın pek çok defalar ismi geçmesine karşılık Asiye hatununda bir veya iki kere isminin geçmesine şaşmamak gerekir. Şunu da belirtmek isterim ki Allah Kuran’ı Keriminde peygamber olmamasına karşılık iki tür insanın isminin zikrine yer vermiştir. Bir kısmı peygamber olmasa bile Salih, Makbul iyi kimselerdir. Diğerleri ise fena kötü karakterli olup kötülüklere tipik örnek teşkil edebilecek kişilerdir. Asiye hatun kötü kişilerden olmadığına göre en azından Salih inanmış kişilerden olan bir hatundur. Kuran’da ismi geçen bazı iyi kişilerin, salih kişilerin peygamber olup olmadığı tartışmalı olacak görüntü ve durumları söz konusudur. Nitekim çoğunluğun peygamber saydığı Lokman, Hızır, Zülkarneyn, Zülkifli gibi peygamber için bu durum söz konusudur. Her ne kadar kadınlar için peygamberlik semavi kutsal kitaplarda söz edilmemişse de yine de bazı kadınların peygamber özelliğinde olduğu görülebilmiştir. İşte Asiye hatunda neden peygamber özelliğine haiz hatunlardan birisi olmasın düşüncesi kafamıza buradan doğabilmektedir. Asiye hatun konusunda kesin söz söylemek imkansızdır. Ama bugün üç dininde Museviliğinde, İseviliğinde, Muhammediliğin de yani İslamiyet’in de salih insan saydığı kutsal kimlik verdiği bir kişiliğe sahip bir asiye hatun söz konusu olduğu ortadadır.
Calut:
Yukarda belirttiğimiz gibi Kuran sadece salih kimseleri değil kötü kimselerin isimlerini de zikredebilen evrensel bir kitaptır. Bunun tipik örneklerinden birisi Hz. Davut’un rakibi olarak karşısına çıkan ona inanmayan İsrail oğullarına büyük zarar veren Filistin civarlarının kral veya liderlerinden olup büyük savaşçı özelliğindeki amansız savaşçı özelliğindeki Calutu görebiliriz. Calut hakkındaki genel kaynaklara baktığımızda şu bilginin verildiğini görmekteyiz.
Câlût, Hz. Dâvud (a.s.) zamanında yaşamış, “Amâlika” kralının adıdır.
“Amâlika” kavmi Akdeniz'in sahilinde, Mısır ile Filistin arasında yaşayan bir millet idi. Amâlika kavminin kralı Câlût, Hz. Musa'nın vefatından sonraki bir dönemde İsrâiloğullarına saldırmış, onları yenerek, birçok esir ve kıymetli eşyalarını almış, ülkesine götürmüştü. Esirler içinde İsrâil krallarının bir çok prensi de bulunuyordu. Câlût sadece bunlarla kalmamış, geride kalan İsrailoğulları'na da ağır vergiler koymuştu. Hatta Tevrât'larını bile almıştı. Bu sırada İsrailoğulları'nın bir peygamberi de yoktu. Bunlar Allah'a yalvararak bir peygamber göndermesini istemişler, Allah Teâlâ da onlara bir peygamber göndermişti. [Elmalı’lı, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Kitabevi, İstanbul, 1979, II, 828]
Nihayet, önceleri bir intikam duygusuyla, kendilerine gönderilen Aşmuil veya Şâmuil'e başvurarak, kendilerine dirayetli bir hükümdar ve komutan tayin etmesini istemişlerdi. Bu hükümdar sayesinde çıkarıldıkları yurtlarına dönmek isteklerini dile getirmişlerdi. Peygamberleri de bu istek üzerine, Tâlut ismindeki bilgili, basîretli, cesaret sahibi hükümdarı tayin etti. Fakat İsrailoğulları tayin edilen bu kumandana itiraz ettiler. Her şeyi maddi ölçülere göre değerlendirmeye alışmış olduklarından içlerinden daha zenginleri varken, böyle birisinin tayinine razı olmadılar. Fakat Peygamber, Tâlut'un hem bilgili hem de fizikî yapı itibariyle bu işe uygun olduğunu söyleyip bu işin ehli olduğunu belirtmiştir. [Bkz. Bakara suresi, 246-247] Yine Peygamber, İsrailoğulları'na, Tâlut'un hükümdarlığının işâreti olarak içinde atalarına ait bir takım mukaddes emânetler ve Tevrat levhaları bulunan kutsal tabutu, meleklerin getirmesi mucizesini göstermiştir. [Bakara suresi, 248]
Bunlardan sonra, Tâlut, İsrailoğulları'nın başına geçip, Câlût'a saldırmak üzere Filistin veya Ürdün nehrini geçerken, ordusunun sabrını veya samimiyetini ölçmek istemişti. Hava çok sıcaktı ve ordusuna nehirden geçerken su içmemelerini söylemişti. Fakat ordusundan bu emre uyanların sayısı oldukça az miktarda kalmıştı.
Fakat Tâlut bu kudsî mücadelesinden caymamış ve Câlût ile savaşa girmiştir. Halbuki savaştan önce ordusundan bazıları, Câlût'un ordusunu görünce: “Bugün Câlût'un ordusuyla karşılaşacak gücümüz yok” demişler ve kumandanlarını bırakarak savaşa girmemişlerdi. Buna rağmen, az sayıda samimi mü’min ile beraber savaşa giren Tâlut, Câlût'a karşı savaşı kazanmıştır.
Tâlut'un ordusunda bulunan Hz. Dâvud da -Allah’ın izniyle- Câlût'u öldürmeye muvaffak olmuştur.
Hz. Dâvud (a.s.) Tâlut ve Eşmuil’in vefatından sonra İsrailoğulları'nın başına geçmiş ve kendisine peygamberlik de verilmişti. [Bakara suresi, 249-252] Aynı kıssa biraz daha geniş olarak Kitab-ı Mukaddes, 1. ve 2. Sammelsifrinde geçmektedir.
Bu bilgi gösterir ki Calut hakikaten kötü ve tehlikeli bir kimsedir. Onun hakkında diğer kutsal kitaplarda mevcut olan bilgi Kuran’ı Kerim’in Bakara suresinin 249-250-251. Ayetlerinde verilmektedir. Hatta bu ayetler Bakara suresi Calut’un rakibi olan ve Davut peygamberin ordusuna katıldığı kişi hakkında da bilgi vermektedir.